Olağanüstü günlerin yaşandığı ortamlarda toplumun, hamaset ve ''Milli Birlik - Beraberlik'' kavramı ardında hizalanması istenir. '' Birlik ve beraberliğe her zamankinden daha fazla ihtiyacımızın olduğu zor günler geçiriyoruz'' sözü pek meşhurdur. Aklımın yettiğinden beri bu ülkede bu sözleri duymadığım gün yok neredeyse. 1970'ler, 1980'ler,1990'lar muhteris devlet yöneticilerimizin bizi zor günler geçirmekte olduğumuzdan dolayı içinde yaşadığımız gerçek sorunlarımız için mücadele etmeyi bir kenara koyarak, milli birliğe sarılmamızın elzem olduğuna ikna çabaları ile geçti.

2000'li yıllar da farklı olmadı. Evet teknoloji almış başını gidiyordu. Hepimizin elinde anında dünya ile bağlantı kuracak, istediğimiz bilgiye anında ulaşacak telefonlarımız vardı. Artık herkes ''özgürdü''. Tümümüz her konuda bilgi sahibi olmuştuk. Sosyal medya denilen platformlarda istediğimiz konuda fikir üretebiliyoruz, değme prof'lara akıl veriyor onların ''yanlışlarını'' eleştirebiliyoruz. Kitap okumaya ne gerek var? Nasıl olsa bilgi elimizin altında. Özgüvenimiz tavan! Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak ne kolaymış meğerse! Büyük filozof Kant insan için özgürlüğü, '' insanın kendini bir özne olarak görmeye başladığı, yani kendi aklını kendisi için otorite olarak kurduğu anda başlar'' şeklinde tanımlar. O da ne demek oluyor ki ? Bu kadar derin ve karışık felsefi şeylere ne gerek var? Zaten felsefe demek safsata demektir. Biz zaten her şeyi iyi biliyoruz ve o kadar özgürüz ki, kendi aklımızı kendimizin kullanmasına da gerek yok.

Örneğin devletlu büyüklerimiz '' ekonomide en kötüsünü atlattık, işsizlik yoktur diyorsa öyledir. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) : Haziranda 4,2 milyon olan işsiz sayısı sadece bir ayda 343 bin kişi artarak 4,6 milyona yükseldi. Genel işsizlik oranı 13,9'a, genç işsizlik oranı ise 27,1 yükseldi. Bu oran ekonomistler tarafından Cumhuriyet tarihinde bir rekor olarak değerlendiriliyor. 1,5 milyon genç iş arıyor ama bulamıyor. Gazeteler ekonominin çarkının durma aşamasına geldiğini yazıyor. Bütün bunları gazete bilgisi olarak okuyun. Bulmaca çözer gibi algılayın. Yani fanteziniz olsun. İnanmayın ...

Hak, hukuk, adalet konusunda dünya sıralamasında Uganda'nın bile gerisinde olduğumuz gerçeğine de inanmayın. Kim diyorsa, yalan söylüyor. Liyakate gerek kalmadan KHK'lar ile atanan yeni hakim ve savcılar sayesinde adalet her konuda hem çok hızlı hem de adil bir şekilde tecelli etmektedir. Aksini iddia eden mızıkçıdır.

Kısacası aklımızı kendimizin yöneteceği ve kendimiz için özne olacağımıza, aklımızı bir kenara bırakır, büyüklerimiz tarafından yönlendirilen nesne oluruz. Böylesi daha kolay ve zahmetsiz...

Biraz da gerçeklerden bağımsız fantezi yapalım (!)

Ülkemiz son 50 yıldır savaş içindedir. 50 yıldır bomba atılıyor. Ulusalcılarımız, milliyetçilerimiz, (Müslüman) sağcılarımız ''dış güçler '' fobisiyle ''ülkeyi böldürmeyiz'' diye hayatı yaşanır olmaktan çıkardılar. Kürt sorununun şiddet yöntemi ile çözümünde ısrarı neticesinde şimdiye kadar 1 trilyon dolar harcandı. Asker, polis, korucu, öğretmen, doktor, hemşire, Kürt genci olmak üzere toplam 60 bin insanımız öldü. Elde var sıfır. Şimdi de Suriye'ye girdik. Kuzey Suriye'de 2 milyon Kürt yaşadığı biliniyor. Suriye'deki 2 milyon Kürt'ü öldürerek mi güvenli bölge oluşturulacak ? Kuzey Irak'a yüzlerce dış operasyonlar gerçekleştirildi. Sonuç neyi değiştirdi? Suriye için de aynı hezimetin olacağını son gelişmeler gün gibi güneş gibi önümüze koymaktadır. Son bir haftada bile operasyonların sonucu ekonomik hayatı felç etmiş durumda. Yoksulluk, işsizlik, ekonomik durgunluk, karamsarlık, umutsuzluk günlük yaşamının tanımlar niteliktedir.

Suriye operasyonu sayesinde belediyelerdeki yolsuzlukları konuşamaz olduk. Kadın cinayetleri tüm hızıyla devam ediyor. İşyerlerindeki ölümler neredeyse olağan hale gelmiş halde gündem bile olmaktan çıktı. Özellikle cemaat yurtlarındaki cinsel taciz ve çocuk istismarları operasyonun gölgesinde kalmaya devam ediyor. Doğa katliamı, çevre sorunlarını konuşmak lüzumsuz işler derekesine düşmüş durumda. Eğitimin dibe vurmuşluğu, işsizlik, yoksulluk, sefalet, adaletin yokluğu gibi yaşamsal sorunların gündem olmaktan çıkması yönetemeyen hükümetin esas hedefiydi ve Suriye operasyonu bir süreliğine de olsa tüm bu asıl toplumsal sorunların üstünü perdelemeyi başarmış durumda. Ancak yaşam devam ediyor ve söz konusu toplumsal problemler yeniden yaşamın asıl gündemi olacaktır. Güneş balçıkla sıvanmıyor...

Son gelişmelere göre, Suriye'de açılan yeni cephenin taşıdığı riskler bu iktidarın sonunu getirebileceğini gösteriyor. Çünkü iktidar bloğu hiç bu kadar yalnız kalmamış, hiç bu kadar eli zayıf bir pazarlığa girmemişti. KKTC'den dahi destek bulamadıkları gibi, liderliğine oynadıkları ''ümmetin'' de arkalarında durmadıklarını, ülke insanın çoğunluğunun savaş istemediğini gördüler. Dolayısıyla bundan böyle ne ''Türk'ün Türk'ten başka dostu yok'' argümanına sarılabilirler ne de İslam kardeşliğine. İktidar bu nedenle ülkeyi içine sürüklediği krizi gizlemek için operasyonu ''milli mutabakat'' ın bir yansıması olarak göstermenin azami gayreti içerisindedir. Esasen bırakın tezkereye evet diyen CHP'li, İYİ Partili vekilleri, AKP'li ve MHP'li vekiller bile bu operasyonun niteliklerini, kapsamını, hedefini ve nasıl sonuçlanabileceği hakkında net bir fikirleri mevcut değil.

Birkaç söz de muhalefet hakkında söz etmek gerekir diye düşünüyorum. Söz konusu Suriye operasyonun komuta merkezinde AKP genel başkanın ve yardımcılarının olduğu görüldüğüne göre bu operasyonun aslında sadece AKP ve MHP bloğunun tasarrufunda olduğu bir hakikat. O zaman muhalefet neden bu operasyona her ortamda ortak olduğunu belirtiyor? Çünkü operasyon eğer başarılı olursa işin bu bölümünü milli mutabakata, yok eğer başarısız olursa hükümete hanesine ihale edeceğini düşünüyor olmalılar. Yani yerli ve milli olduğunu iddia eden iktidar kadar muhalefet de en az onlar kadar yerli ve milli olduğunu ispatlamaya çalışıyor. Neticede muhalefet eninde sonunda bu iktidarın çözüleceğini, devletin asli unsurlarıyla (özellikle ordu ve yargı) çelişmeyerek gelecekte iktidar odağı olarak tescilleyeceğini tahayyül ediyor. Ama bence muhalefet çok büyük bir yanlışı görmüyor. Çünkü ne ordu kendilerinin bildiği ordu, ne de yargı bildikleri yargı...

Sonuç olarak iktidarın neden olduğu tüm olumsuzluklar ortadayken ve bu olumsuzlukların Suriye operasyonları ile katmerleşmesi olasılığı önümüzde dururken bizi daha zor günlerin beklediğini ifade etmek için kahin olmaya hiç gerek yok.