Birkaç gün önce 6-7 Eylül pogromunu, dün 9 Eylül’de İzmir’in nasıl yakıldığını konuştuk. Daha sonra belki de 64’de neler yaşadığımızı konuşacağız. Aslına bakarsanız Abdülhamit ile başlayan, İttihatçılarla devam eden ve Cumhuriyet ile son noktası konmaya çalışılan biz gayri müslüm halkların varlığına yönelim bitmiş değil. Herhalde son ferdimiz de ya ölünceye, Ya da bu baskılara dayanamayıp bu ülkeyi terk edinceye kadar da devam edecek.

Daha önce Karadeniz’de, daha özelinde Pontos illeri, ilçeleri, köylerinde 1914 ile 23 arasında halkımıza karşı yapılanları sorgulayan paylaşım ve yazılarımdan dolayı hakkımda M. Kemal’e hakaret davası açılmış ve yerel mahkeme bu yüzden bana 1 sene 3 ay ceza vermişti.

Savcılık bu cezayı yeterli bulmamış ki, aldığım cezanın hemen ardından da aynı paylaşımım yüzünden ‘Türklüğe Hakaret'(TCK 301) soruşturması başlatmış, bunun sonucunda da hakkımda dava açılmıştı. Bu ayın 13’ünde Bu dava da dâhil tam dört dosyadan yargılanmam olacak.

Bize, halkımıza, gayri müslüm halklara olan yönelim geçmişte kalan bir durum değil, yeter ki geçmişte kendinize yapılanları sorgulayacak ve ifşa edecek cesarete, donanımı elde edin, o zaman size gerçekten geçmişinizi hatırlatacak her türlü mekanizma devreye sokuluyor.

Bugün nasıl ki en ufak eleştiri dahi yargı meselesi oluyorsa, özellikle siyasi erkin başındaki zat’a, bizlerde belki de yüz yıl sonra tekrar ayağı üzerine doğrulmaya çalışanlar, geçmişimizde, halkımıza, ailemize neler olduğunu sorduğumuzda karşımıza birden halkımıza karşı suç işleyenleri koruyan ceza maddeleri çıkıveriyor. Maalesef geçmişten beri bu durum böyle. Bu ülkede ceza yasaları suçluları yargılamak yerine, mağdurları susturmak üzerine kurulu.

İşte Cumartesi anneleri mağdur ve yakınlarını 90lı yılların ortasından beri arıyorlar. Bugün annelerimizin yaşadıklarını görüyorsunuz. Kürt halkı da iki belki de çok daha öncesine dayanan yönelimler ile karşı karşıya, Kürt halkına yapılanları dillendirdiğiniz an karşımıza bin bir türlü ceza maddeleri dikiliyor ki onlardan da oldukça payımı almadım dersem yalan olur.

Ben Karadeniz’de, özelinde ise Pontos’da 1914 ile 23 yıllarında halkımıza yönelim sırasında çalınan binlerce çocuktan biri olan Constantin oğlu Mehmet’in torunuyum. Allah aşkına nasıl ki devlet tarafından kaybedilen yakınlarını 90lı yıllardan beri arayan analara, Cumartesi annelerine anaların sütü gibi hak ise, benim o dönemde aileme, halkıma ne olduğunu bilmek gibi bir hakkım yok mu.

Olabilir mi, bu kabul edilebilir mi, bizi bu duruma sokanlara soruyorum, aynısı sizlere yapılsa razı olur musunuz. Dünyaları ayağa kaldırmaz mısınız. İşte bu türban yasakları üzerinden, onun doğurduğu meşrutiyet alanından iktidara gelmediniz mi? O dönemlerde yanınızda duranlar kimlerdi.

Tarihe bakın, bize yasatılanlara bakın, Ne durumda, bu ülkede ne kadar kaldığımıza bakın. Elbette amacımız kimseyle mağduriyet yatıştırmak değil ama göz var hizan var, bizim yasadıklarımızın yanında sizin yaşadıklarınız deve de kulak dahi kalmaz. Ama o gün kopartılan gürültüyü bilmeyen yoktur, nalıncı keseri gibi sadece kendinizden yana yontuyorsunuz her şeyi. Ne zaman benzediniz bu kadar karşısında olduğunuz şeylere allah aşkına.

Adeta bu ülkede, yaşadığımız coğrafyada bu güne kadar oluşturulan yüz yıllık mağdurluklara benzer bir durumu yaratmak için tarihle yarışmak niye. İyiye değil de kötüye benzeşmek için bu çaba neden, sadece iktidar olmak, iktidar da kalmak için bu 180 derece değişim neden.

Sürecin doğasına uygun olarak önümüzdeki günlerde olacak mahkemeden de aykırı bir ses beklemiyorum, Mustafa Kemal’e hakaret davasında olduğu gibi, yine görülmedik bir hız ile geçmiş ile yüzleşme istediğim için ‘Türklüğe hakaret’ ettiğim iddiası ile cezalandırılacağım.

Bu saatten sonra değişir misiniz, vicdanınıza döner yanlışlarınızı kabul eder misiniz bilmem fakat takip ettiğim kadar ile ne Cumartesi anneleri çocuklarını aramaktan dönerler, Ne Kürt halkı bunca zulmü kabul ederler. Biz de ne olursa olsun, yüz yıl sonra tekrar ayağa kalmışken kimse oturmamızı düşünmesin. Bedeli be olursa olsun ailelerimize, halkımıza yapılanlara karşı sorular sormaya ve cevap aramaya devam edeceğiz, ayrıca kardeş acılara ortak olmaya, sessiz kalmamaya, dayanışmaya devam edeceğiz.