Kar-amaçlı üniversiteler dünyanın birçok ülkesinde yaygınlaşıyor. Geçen sene Britanya hükümeti kar-amaçlı bir muhasebe ve hukuk meslek okulu olarak bilinen BPP'yi (University College of Professional Studies Limited) üniversite olarak resmen tanıdı. Bu haber, bir yandan yeni hükümetin ve muhafazakarların elindeki Eğitm Bakanlığı'nın yapmayı düşündüğü değişikliklerin, bir yandan da BPP’nin sahibi olan Apollo Grubu gibi eğitim şirketlerinin önümüzdeki dönemde küresel olarak yaygınlaşacağının önemli bir göstergesi.

Apollo Grubu, ABD'nin önde gelen eğitim şirketlerinden. Şirket, son dönemde İngiltere'nin yanında Şili ve Meksika’da okullar aldı. Apollo Grubunun en karlı ve en eski okulu, aynı zamanda ABD’nin en yaygın kar-amaçlı üniversitesi olan University of Phoenix (UP). UP’nin 200 kampüsü ve 500 bin civarında öğrencisi var. UP, 1970’lerde kuruldu ve ilk aşamada yetişkin, yani üniversite çağını geçmiş insanları hedef aldı. UP’nin öğrencilerinin büyük bir bölümünü 1980’ler ile birlikte değişen ekonomiye ayak uydurmak isteyen, çalıştıkları sektörü değiştirmek zorunda kalan, biraz daha eğitim (ve diploma) alarak gelirini yükseltmek isteyen işçi ve işsizler oluşturuyor. Bu gibi kurumların ana bilim dallarında eğitim programları var ama daha çok meslek ve pratiğe dönük eğitim veriyorlar. Akademik kadrolarının çoğunluğunu sözleşmeli ve/ya yarı zamanlı akademisyenler oluşturuyor. Bu ABD’deki diğer yüksek öğrenim kurumları ile karşılaştırıldığında çok ayrıksı değil çünkü ABD'deki yüksek öğretim kadrosunun büyük bir bölümünü ‘adjunct’ denilen 'kadrosuzlar' oluşturuyor. Kar-amaçlı okulların diğer okullardan ayrıldıkları önemli bir nokta tanıtım ve reklam giderlerinin (yaklaşık 30%), akademik kadro'ya ayrılan giderlerden (15%- 20%) daha fazla olması. Bu okulların gelirinin ana kaynağı öğrenci harçları. Bu harçların büyük bir kısmını da Amerika’daki Federal Öğrenci Kredisi karşılıyor. Öğrenciler bu kredilerden yararlanabilmek için akredite olmuş okullara gitmek zorundalar. Dolayısıyla bu okulların karlılığı verdikleri diplomaların tanınmasına bağlı. Ancak bir süredir bu okulların, öğrencileri ve federal kredi sistemini suistimal ettiğine dair kanı giderek artıyor. Özellikle maddi ve akademik durumu üniversiteye gitmek için yeterli olmayan öğrencilerin kolay bir şekilde kayıtlarını yapıp kredi programından yararlanmalarını sağlıyorlar. Ancak bu öğrencilerin birçoğu ya hiç mezun olamıyor ya da mezun olduktan sonra kredi borçlarını ödeyebilecek bir işe giremiyorlar. Yani okullar kazanırken devlet ve öğrenciler kaybediyor. Son dönemde bu kurumlara karşı birçok suistimal ve dolandırıcılık davası açıldı. Obama hükümeti bir süredir kar-amaçlı okulları daha iyi denetleme çabası içinde. Ancak kar-amaçlı okulların Washington'daki amansız lobicilik faaliyeti sonucunda, Eğitim Bakanlığı geçen Şubat ayında yumuşatılmış bir düzenlemeyi ancak çıkarabildi. Düzenleme, okulların sürdürülebilirliğini mezunlarının aldıkları kredileri geri ödeyip ödeyememesine bağlıyor ve bu açıdan olumlu bir gelişme.

Önümüzdeki dönemde eğitim şirketleri ve kar-amaçlı üniversiteler yüksek öğrenime talebin arttığı Latin Amerika, Asya ve Afrika'da yaygınlaşacağa benziyor. Bu şirketlerin işini kolaylaştıran iki önemli faktör var. Bir tanesi son on yılda özel yatırım şirketlerinin yüksek öğrenimi başlıca yatırım alanları arasında tanımlamaya başlaması. Yüksek eğitim şirketlerinin rekor düzeyde kabul edilen kar artışları, yatırımcıların ağzını sulandırıyor. Apollo gibi grupların küresel genişlemesinin altında yatırım şirketlerinin bu desteği var. Bu desteğin diğer bir koşulu da Dünya Ticaret Örgütü’nün yüksek eğitimi Hizmet Ticareti Genel Anlaşması (GATs) çerçevesinde küresel ticarete açma çabası. Bu anlaşmalar, ABD'li eğitim şirketlerinin diğer ülkelerde hizmet sunması gibi pek çok konuda serbestlik getiriyor. Dolayısıyla yatırımcılar için sektör hem çok karlı hem de bu karlılık sürdürülebilir.

Türkiye'nin de Dünya Ticaret Örgütü'nün eğitim alanındaki çerçeve anlaşmalarında imzası var. Hatta anlaşmanın her altbaşlığında yüksek eğitim sektörünü rekabete ve küresel ticarete açacağını şu aşamada vaadeden sayılı ülkelerden bir tanesi. Henüz Türkiye'nin yasaları kar-amaçlı yüksek eğitime izin vermiyor. Türkiye'deki vakıf üniversiteleri kar-amacı gütmeyen kuruluşlar. En azından kağıt üstünde bu böyle. Pratikte ise üniversite kasasından özel ceplere kaynak aktarımının birçok yolu var. YÖK, vakıf üniversitelerinin hesaplarını denetliyor. Ancak YÖK Denetim Kurulu kötü uygulamaları yakalayacak bilgiye, zamana veya dikkate her zaman sahip olmayabilir. Şu sıralar, YÖK'te kar-amaçlı yüksek eğitim kurumlarına izin verecek olan 'özel üniversiteler' yasa tasarısı taslağı hazırlanıyor. Taslak ile ilgili bilgi almak zor. Ancak taslağın hazırlandıktan sonra kamuoyunda tartışmaya açılacağı söyleniyor. Ancak kar-amaçlı eğitimin önündeki daha büyük engel Anayasa. Anayasa'nın kar-amaçlı yüksek eğitimi yasaklayan maddesinin de değişmesi gerekiyor. Bu konuda hükümetin ne şekilde yol aldığını yakın zamanda göreceğiz.

Ancak Türkiye'de kar-amaçlı üniversitelere anayasal engel bulunması yabancı şirketlerin Türkiye ile ilgilenmediği anlamına gelmiyor. Hatta bu şirketlerin gözünde Türkiye önemli bir pazar. Bunun ilk örneği, Laureate Eğitim Şirketi'nin (Laureate Education Inc.) İstanbul Bilgi Üniversitesi’ni kimilerine göre 'satın alması' kimilerine göre de 'eğitim ağına katması.' ABD'de pek göz önünde olmasa da, Laureate aslında Apollo Grubunun global ağından çok daha geniş bir ağa sahip. En son saydığımda 28 ülkede 64 tane okulu vardı. Bu okullar verdikleri eğitim, büyüklükleri ve de sahip oldukları prestij açısından oldukça farklılar. Bu okulları biraraya getiren Amerikalı bir işletme şirketi tarafından kar-amacıyla yönetiliyor olmak. Önümüzdeki yıllarda Türkiye'ye olan bu ilginin artacağını ve kar-amaçlı eğitimin yasalaşması ile başka şirketlerin de Türkiye üniversitelerine talip olacağını söyleyebiliriz. Bunun, eğitim sistemi ve toplumsal yapı için ne anlama geldiği acilen sorulması ve tartışılması gereken önemli sorulardır.