Memleket son Ergenekon tutuklamalarıyla çalkalanıyorken aklım Doğu Timor’a gidip geliyor.

Doğu Timor’da savaş denilen şeyin korkunçluğunu bir kez daha anlıyorum.

O kadar uzağa gitmeye gerek yok, kendi 20 küsur yıldır savaşla boğuşan memleketine bak diyebilirsiniz.. Nitekim bakıyorum hatta yaşıyorum. Ama galiba arada başka yerlerden de bakmak gerekiyor. Gerçek, çok daha çıplak görünüyor o zaman. Gelişmişlik seviyesinde neden 83. sıradayız insan daha iyi anlıyor. Bildiğin alçak savaş!

Doğu Timor, 25 yıllık bağımsızlık savaşında neyi var neyi yoksa kaybetmiş. Sadece binaları ve yürekleri yanmamış, bildiklerini de unutmuşlar.

UNICEF’ten doktorlarla konuşuyoruz, Hintli doktor çok şaşırtıcı şeyler söylüyor. Etrafları deniz ama balıkçılık yapmayı bilmiyorlar. Kıyıdan dimdik yükselen yeşil dağların her tarafından bir şeyler fışkırıyor ama doğru dürüst tarım yapmasını bilmiyorlar. Ülke savaşmaktan, köle kalmaktan tarım yapmayı unutmuş! Yeni yeni kahve ekiyorlar.

İnsan bunu anlamakta çok güçlük çekiyor. Bu kadar verimli görünen bir ülkede nasıl açlık çekilir? Ülkenin dörtte biri öldürülürse demek ki bilinenler de pekala unutulabiliyormuş.
Suharto’nun 25 yıllık kanlı iktidarından ve Birleşmiş Milletlerin (nihayet) araya girmesiyle 1999’da referandum yapılıyor. Bu arada da yine binlerce insan öldürülüyor. Sonunda 2002 yılında bağımsız bir devlet olabiliyorlar. Dünyanın en genç devleti.

Adaya iner inmez sempatik bir Türk polisi karşılıyor bizi. Birleşmiş Milletler, ülkede olmayan polis gücü için tüm dünyadan polis istemiş. Zira ülkede hakikaten hiçbir şey yok. Polis yok, doktor yok, öğretmen yok. Hayatımda hiç bu kadar BM aracı görmemiştim.

Birleşmiş Milletler, dünyanın vicdanı. Önce mahvedilmesine göz yum, hatta destekle, sonra yine aynı ülkelerin paraları ve insanlarıyla BM çatısı altında toparla. Tuhaf bir denge.
Burada bulunma nedenimiz Prima’nın (yani P&G’nin) desteklediği aşı kampanyası. Birleşmiş Milletler gibi, büyük firmaların sosyal sorumluluk projeleri de bir çeşit vicdan temizlemesi. Hükümetler silah satıyor, silahları alanlar ülkeleri tarumar ediyor ama sonra aynı devletlerin şirketleri o silahların sonuçlarını temizlemeye çalışıyor. Satın aldığınız her Prima bebek bezi paketi mesela, dünyada bir çocuğun tetanos aşısı olmasını sağlıyor. Türkiye’de bir marketten yaptığınız bir alışveriş hiç bilmediğiniz bir ülkedeki bir çocuğun hayatını kurtarıyor. Dediğim gibi tuhaf bir denge/dengesizlik/kafa karışıklığı. PR, reklam malzemesi olsun mu olmasın mı ayrı bir soru (olmayacaksa niye yapsınlar? Gizli iyilik diye bir şey kaldı mı ki?) ama yaptıkları nihayetinde iyi bir şey.

Tutuklanmadığım için utanmalı mıyım?

- Nedim Şener ve Ahmet Şık. İkisi de Ergenekon soruşturmasında danışman veya bilirkişi olması gerekirken, tutuklandılar, evleri arandı, bilgisayarlarına el konuldu.
- Demek sırasıyla niyet sahipleri, bilgi sahipleri şimdi de fikir sahipleri alınıyor.
- Bir dava bu kadar çok ve yanlış tutukluyu kaldıramaz. Böyle bir davanın sanıklarının yargılanması TC koşullarında bin yılı alır.
- Ne olacak peki? Yakında hepsi salınacak. Ve ne olacak? Şimdiye kadar kurunun yanında yaş yanarken bundan sonra yaş sayesinde kurular kurtulacak.
- Demek ki artık Ergenekon’un sonuna geldik.
- Ne kestik? Koç. Ne yedik? Hiç.
- Koca bir dava, zırvalık haline getirilip çöpe atıldı.
- Tebrikler!