Ahmet Şık’ın avukatı Akın Atalay bir açıklama yaptı. Atalay, Savcı Zekeriya Öz’ün “Ben kimlerle ilgili yakalama ve arama istenildiğini bilmiyorum. Emniyet bizden talep ediyor, biz de çoğu zaman olduğu gibi imzalayarak mahkemeye havale ediyoruz” dediğini ileri sürüyordu.
Atalay’ın bu açıklamasını Zekeriya Öz derhal yalanladı. Öz, ‘evrakı dikkatle inceleyip imzaladığını’ söyledi. Tersi bir açıklama yapması da beklenemezdi.
Ancak Sayın Öz’ün, Atalay’ın açıklamasında kabul ettiği bir husus var. Savcı, Ahmet Şık ile Ertuğrul Mavioğlu’nun birlikte kaleme aldığı kitaplardan bihaber olduğunu söyledi.
Bir savcının hakkında yakalama, arama ve tutuklama talep ettiği birinin bugüne dek tüm yazıp çizdiklerini bilmesi elbette beklenemez. 

Kitaplar ne üzerine?
Ancak Şık’ın tutuklanma gerekçesi Ergenekon’a üye olması. Savcının geçen güne kadar haberdar olmadığı kitapların adı ise ‘Kontrgerilla ve Ergenekon’u Anlama Kılavuzu’ ve ‘Ergenekon’da Kim Kimdir’.
Yani savcı, Ahmet Şık’ın Ergenekon’a üye olduğu konusunda derin şüphelere sahip. O kadar ki evini aratıyor, Şık’ı gözaltına alıyor, daha sonra da tutuklanması talebiyle mahkemeye sevk ediyor. Ama Ahmet Şık’ın üyesi olduğunu ileri sürdüğü örgüt hakkında yazdığı kitapların varlığından haberdar değil.
Bu durumda Savcı Zekeriya Öz’ün “Evrakı dikkatle inceleyip imzaladım” ifadesinde geçen ‘dikkat’ kavramı da ortalama bir insanın ‘dikkat’ kavramıyla aynı değil diyebiliriz.
Sayın Savcı’yla ‘dikkat’ten aynı şeyi anlamadığımız için Ergenekon üyesi diye tutuklanan birinin Ergenekon hakkındaki kitaplarından bihaber olunması benim dikkatimi çekti.
Elbette benimki sadece basit bir merak. Yoksa bu merakın Sayın Savcı’nın tutuklamaların hemen ertesinde belirttiği gibi ‘adı geçen terör örgütünün hedef ve amaçlarına katkı’ sağladığı sonucu çıkarılmasın.
Tabii bu dikkatimi çeken hususun, OdaTV’de ele geçirildiği ileri sürülen ‘Ulusal Medya 2010’ kapsamında değerlendirilmesini de istemem. Basına yansıdığı kadarıyla bu belgede örgütün stratejileri arasında soruşturma sürecini zayıflatmak da sayılıyor. 

‘Ulusal Medya 2010’
Ele geçirildiği ileri sürülen örgüt belgesinde strateji şöyle ifade ediliyor:
“Başlatılan yargı sürecinde karşı tarafın elde ettiği delillerin boşa çıkarılması, değersizleştirilmesi ve normalleştirilmesi adına savunma makamlarının geliştirmekte oldukları argümanlar kullanılmalıdır. Bu kapsamda tespit edilecek zayıf halkalar ve iddialar gündeme taşınmalı ve davanın geneliyle özdeşleştirilmelidir. Güçlü tez ve delillerle karşı karşıya kalındığında, konunun ekseni değiştirilmeli, gri ve kara propaganda unsurları etkin bir şekilde kullanılmalıdır.”
Basına sızan sorgu tutanağında da Nedim Şener ve Ahmet Şık’a bu stratejinin nasıl belirlendiği soruluyor. Ben de bu örgüt belgesinden ve sorulardan soruşturmanın gizliliğine halel getirmek için değil, bunlar halihazırda basında yer aldığı için bahsediyorum. 

Dikkat
İmdi bu şartlar altında Savcı Zekeriya Öz’ün, Ahmet Şık’ın Ergenekon hakkındaki kitaplarını okumadan, Ahmet Şık’ı Ergenekon üyesi olduğu gerekçesiyle hâkim önüne çıkartmasını eleştirebilir miyim?
Eleştiremem. Eleştirirsem Savcı Öz’ün tutuklamalar sonrası yaptığı uyarıdaki gibi kamuoyunu ‘asılsız değerlendirmelerle yönlendirmeye çalışan’ ve ‘örgütün amaç ve hedeflerine katkı sağlayan’ biri durumuna düşmez miyim?
Ya da ‘zayıf halkalar ve iddiaları gündeme taşıyarak’ Ulusal Medya 2010 belgesindeki stratejiye katkı sağlayan biri gibi değerlendirilmez miyim?
O nedenle eleştirmiyor, sadece ‘evrakı dikkatle incelemiş’ savcının Ergenekon kitabını okumadığı birini Ergenekon üyesi olmakla suçlamasının dikkatimi çektiğini söylüyorum.
Bu da olmazsa, vallahi bir kastım yok, bende ‘dikkat bozukluğu’ vardır derim.
Ancak soruşturmanın bazı noktalarını her eleştirenin örgüt üyeliğiyle suçlanabildiği bir ortam, Ergenekon’u öyle genişletir ki bir bakarsınız Ergenekon bu deryada görünmez olmuş.