Sözü uzatmaya hiç gerek yok; bugünlerde çoğumuzun zihninde aynı kritik konu dolaşıp duruyor: Ne zaman yapılacağı henüz bilinmemekle birlikte, 2023 Haziran’ına dek er ya da geç ajandamızın en ön sırasına yerleşecek genel seçimlerde, iktidardaki AKP-MHP ortaklığını yenilgiye uğratmak mümkün olacak mı? Mevcut şartların zorlamasıyla giderek sürdürülemez hale gelmekte olan hayatlarımıza, bu seçimler aracılığıyla geçici bir nefes getirilebilir ve "her şeyin daha güzel olacağına" ilişkin umutlar yeşertilebilir mi?

Kamuoyu araştırmaları ve anketler, bunun gerçekleşebileceğine dair beklentileri besliyor bir süredir. Gerçi pek de öyle net bir "çöküş" sezilmiyor henüz bu anketlerde (en iyimser olanında bile iktidar bloğunun oyları yüzde 40 seviyesinin pek altına inmiş değil) ama en azından eğilimin bu yönde sürdüğünü söylemek mümkün. Aynı şekilde, "iktidarın alternatifi" gibi görülen muhalefet ittifakının oylarının yavaş da olsa artış eğiliminde olduğu yönünde bir hava yaratıyor bu anketler serisi. Böylesi şartlar altında umulabilecek "heyelan" gibi bir zafer ufukta bile görülmüş değil ama dengelerin az da olsa muhalif ittifak lehine değişmekte olduğu söylenebilir. Ezcümle, kamuoyu araştırmalarına bakarsak, iki blok arasındaki farkın (çok olağanüstü koşullar ortaya çıkmadığı taktirde) "burun farkı" düzeyinde olacağını öngörmek zor değil.

Bu dengeyi değiştirebilecek tek bir aktör olduğu konusunda da herkes hemfikir: İktidarla 2015'ten bu yana giderek sertleşen bir mücadeleyi sürdürmekte olan HDP ve onunla yan yana durup güç birliği içine girmesi beklenen TİP, EMEP gibi sosyalist partiler. Bu üçüncü grubun halihazırdaki oy potansiyelinin de yüzde 15 dolayında olduğu düşünüldüğünde, kimilerine göre denklem çözülebilir hale geliyor. Eğer her şey 2019 Haziranındaki gibi yürürse, yüzde 55'i bulacak bu potansiyelle mevcut iktidar sandıkta ciddi bir yenilgiye uğratılabilir.

Yeniden yukarıdaki soruya dönecek olursak, bu aritmetiğin hayata geçirilip AKP-MHP bloğunun iktidardan indirilmesi mümkün olabilir mi? Ve hemen ardından, çoğunlukla göz ardı edilen diğer soru alıyor sırayı: Böyle bir değişim, ülkenin üzerindeki karamsar bulutları dağıtıp yeni bir umudu yeşertebilir mi?

Hiç sanmıyorum, diyerek başlayayım. Üzülerek söylemeliyim ki, elimizdeki verilere bakarak yukarıdaki iki soruya da olumlu yanıt verebilmek şu an zor. Bu söylediklerimin kulağa çok sevimsiz geleceğinin farkındayım. Ama mevcut zeminde ciddi bir değişiklik olmadan, bu çizgi üzerinde yürünerek gidilecek bir seçimde (ve sonrasında) istenen ve umulan sonuçların alınabileceğini söylemenin gerçekçi olmadığını düşünüyorum.

Her şeyden önce, denklemin işin başından beri yanlış kurulduğunu söyleyerek başlayalım. İktidarın kurduğu Cumhur İttifakı'na "olağan alternatif"in sadece ve sadece Millet İttifakı olabileceği yolunda elbirliğiyle neredeyse herkesin katkıda bulunduğu algı, bu yanlış denklemin başlıca sorumlusu.

Denklem yanlış kuruluyor, çünkü bu ülkedeki sosyal/siyasal yapıyla örtüşmüyor. Solun neredeyse yok sayılıp, demokrasi ve adalet mücadelesinin sağ ile işbirliğine ihale edildiği bir anlayış tarafından biçimlendirilmiş. "Derin abiler'in arzularına gayet uygun" bir resim yani.

Oysa resme doğru bakıldığı takdirde, aslında iki değil, üç farklı siyasi bloğun ortaya çıktığını görmek zor değil: İki malûm kutup ve bu yapının dışına çıkarak çözüm arayan, olası bir "sol alternatif". Eğer CHP'de bu üçüncü yapıya yönelme niyeti ve yeteneği olsa, her durumda yüzde 40 oy oranını bulacak ve tabloyu ciddi biçimde değiştirebilecek bir olası ittifaktan söz ediyorum: CHP-HDP-TİP ve diğer sol partilerin katılacağı ittifaktan yani.

Bunun gerçekleşmeyeceğini hepimiz biliyoruz. Beklenen ve istenen "çözüm", sağ partilerin bir araya geldiği Millet İttifakı'na, HDP-TİP-EMEP ve diğer sol grupları destekleyen seçmenlerin hiç soru sormadan gidip "tıpış tıpış" oy vermesi. Hem de açıkça dışlanmalarına, "onlarla yan yana durmayız" söylemlerine rağmen. Daha açık söylemek gerekirse, AYM'den çıkacak olası bir HDP'yi kapatma kararından sessizce hoşnut olacak sağ partilerin CHP'yi makasa aldığı bir ittifaka, HDP seçmeninin gidip oy vermesi bekleniyor. İşler bu noktaya varırsa, bunun mümkün olacağını hiç sanmıyorum.

Ama mesele yalnızca bu değil. Varsayalım Millet İttifakı kıl payı farkla cumhurbaşkanlığını Erdoğan'ın elinden aldı, dengeler değişti ve Akşener'in (ısrarla talep ettiği) başbakanlık makamına yerleşeceği bir siyasi tablo çıktı ortaya. Beklenen "demokratikleşme"yi, CHP'nin statükocu ulusalcı damarıyla buluşan bu sağ koalisyon gerçekleştirebilir mi? İlk etapta Demirtaş ve Kavala başta olmak üzere haksız yere cezaevinde yatan siyasetçi, aydın ve gazeteciler serbest bırakılır mı? Yargı reformu gelir mi? Yürütme organı, devletin kemikleşmiş "terörist suçlaması" refleksinden, "bölünme fobisi" türü milliyetçi saplantılardan arınabilir mi?

İyi Parti ve DP'nin yer aldığı, SP, DEVA ve Gelecek Partisi'nin de muhtemelen ucundan kıyısından ilişeceği bir koalisyonun bunu yapmaya niyetinin de, yeteneğinin de olacağını sanmıyorum. Çalışanların, emeklilerin hakları ya da sendikal özgürlükler açısından da kayda değer hiçbir adım, bu yapıyla atılamaz. Kısacası, eğer olur da seçimlerde iktidar yenilgiye uğratılırsa (bu bile pek güçlü bir ihtimal değil) tek değişim, Erdoğan-Bahçeli ikilisinin iktidardan uzaklaştırılması olabilir ki, bu da "her şeyin daha iyiye gideceği" inancını sağlamaya yeterli değil. "Seçimler yapılır mı, yapılırsa adil şartlarda gerçekleşmesi sağlanabilir mi, tüm bu süreç sonunda Cumhur İttifakı İktidarı yenilgiye uğratılırsa Erdoğan ve Bahçeli sessizce yenilgiyi kabullenip geri çekilir mi" gibi sorulardan söz etmiyorum bile.

Buraya bir noktalı virgül koyuyorum; bir sonraki yazıda bu sevimsiz konuya devam edeceğim.