Dikkat ediyor musunuz? Darbeleri savunan yok artık.
Varsa da sesleri çıkmıyor.
Darbe kötü sözcük oldu.
Askerin siyasete karışması da öyle. Asker siyasete karışsın, fren koysun diyenler bugün artık kapalı kapılar arkasında konuşabiliyorlar.
Demokrasi adına iyi bir nokta.
Bu hayırlı noktaya gelmek öyle kolay olmadı. Bedeller ödendi, kopuşlar yaşandı.
Askeri darbelerin çıkarmış olduğu büyük maddi ve manevi faturalar ve buna karşı direnişler sonunda Türkiye’yi darbelerden hesap sorma noktasına getirdi.
Şimdi bu süreci yaşıyoruz.
Bir geçiş dönemi bu.
Sancılı, inişli çıkışlı bir dönem. Demokrasi kolay değil. Sabır, zaman ve mücadele gerektiriyor.
Belki en önemlisi siyah beyaz bir süreç değil demokrasi. Bugünden yarına bitmiyor. Uzun bir zamana yayılıyor. İyilerle kötülerin içiçe geçerek işlediği bir süreç bu.
Sonu görülecek bir film değil.
Devletlerin de, toplumların iyiye doğru değişmeleri kolay olmuyor.
Devletlerin demokrasiyi benimsemeleri de, toplumların demokrasiyi öğrenmeleri öyle, zaman alıyor.
Bireyler için de geçerli bu.
Kendi içimize dönüp demokrasi konusunda bir geçmiş muhasebesi yaparsak, hepimizin bazı kırık notları ortaya çıkabilir.    
Demokrasinin hiç de kolay olmadığını, çok uzun yıllar alan karmaşık süreçleri gerektirdiği aklıma gelince, ben hep Avrupa’ya bakarım.
Özgürlükler, insan hakları, hukukun üstünlüğü, eleştirel düşünce gibi bugün demokrasiyi demokrasi yapan ne kadar değer varsa, bunların beşiği Avrupa’dır.
Ama aynı Avrupa aynı zamanda bu düşünceleri boğmaya çalışmış totaliter zihniyet ve rejimlerin de, insanları diri diri yakan Engizisyon’un da, din savaşlarının da, soykırımların da beşiği olmuştur.
Yaşlı kıta ancak İkinci Dünya Savaşı sonrasında milliyetçilikleri Avrupa Birliği projesiyle aşmaya çalışarak, barış ve demokrasiyi yakalamaya başlamıştır.
Başlamıştır diyorum, çünkü Avrupa’da da demokrasi taşları hâlâ yerli yerine tam oturmuş değil.
Borç krizi ve işsizlik Avrupa’da yabancı düşmanlığı, ırkçılık, İslamofi gibi demokrasi düşmanı akımları yeniden yükselişe geçirdi.
Demin de belirttiğim gibi demokrasi zaman ve sabır gerektiriyor. Bugünden yarına olmuyor. Uzun zamana yayılan karmaşık ve sancılı bir süreç demokrasi.
Biz de bu süreçten nasibimizi almaya devam ediyoruz.
Ama hayırlı bir noktadayız.
Çünkü yüzeysel değil, derin bir tartışmanın içindeyiz. ‘Derin’, çünkü bu toprakların asker sorunu tartışmaların odak noktasında.
Darbe tertiplerinden, darbelerden, muhtıralardan hesap sormak bugüne kadar ilk kez yapılıyor.
Kökleri İttihat Terakki’ye uzanan ‘darbe geleneği’yle yüzleşmek ve 1923’den beri yaşananları asker sorunu açısından mercek altına almak, bu ülkede demokrasi ve hukuk yolunu daha çok açar.
Bu süreci yaşıyoruz bugün.
Bir sürü ‘doğru’ların yanında ‘yanlış’larla da yaşıyoruz. ‘Saçmalık’lar da eksik olmuyor, yakın geçmişin acılarından kaynaklanan intikamcı, rövanşist duygular da...
Bunların olmaması gerekir.
Keşke olmasa...
‘Demokrasi kültürü’nü edinmek elbette ‘darbeci mikrop’tan arınmakla mümkün.
Bunun hem devlet, hem toplum, hem birey olarak başarılması lazım.
Devleti ve askeri demokratik hukuk devletinin kurallarıyla bağlarken, toplumu ve bireyi ‘demokrasi kültürü’yle tanıştıracak bir ‘eğitim sistemi’ni uygulamaktan başka çaremiz yok.
Bu konu hâlâ uzağımızda.
Sadece yasaları değiştirmekten geçmez, geçmiyor demokrasi. Aynı zamanda ‘kafalar’ında değişmesi şart.
Yoksa bugünkü milliyetçi, ırkçıkafaların temelinde yatan Türk eğitim sistemiyle, Türkiye’nin asker sorunubitse bile,sivil sorunudevam eder.
Uzun lafın kısası:
Darbelerden hesap sorarak ya da darbelerle hesaplaşarak Türkiye’nin ‘asker sorunu’na dokunmak elbette önemli demokrasi açısından.
Ancak, demokrasinin yalnız bu yolla olamayacağını, zira Türkiye’nin ‘asker sorunu’nun aynı zamanda bir sivil sorunu olduğunu da bilmek gerekiyor.
Günümüzün hayırlı tartışmalarında bu boyut fazlasıyla eksik...