İktidar sahip olduğu onca güce rağmen özgürlükleri yeterince sınırlayamadığı için çok sıkıntılı. Zira yazılı ve görsel basının, medyanın %90-95’in ele geçirdikleri halde, gazeteleri okunmuyor, televizyonları izlenmiyor. Bir zamanların amiral gemisi olarak tabir edilen gazeteleri artık otobüs terminal ve şirketlerinde, süpermarket kasalarında adeta birer değersiz broşür gibi ücretsiz dağıtılıyor. Bu gazetelerin başlıkları bile aynı çıkıyor, yüzlerce köşe yazarını okusanız, sanki sadece tek bir kişiyi okumuş gibi hissettiriyor ve ciddi bir zaman ve enerji kaybına sebep oluyor. Bunun yanında muhalif ve farklı kalan, kalabilen birkaç gazete, bir iki televizyon kanalı ve çok sayıda youtube kanalı her kesimden milyonlar tarafından okunuyor ve izleniyor. Ak Partinin kendi seçmenleri de havuz medyası yerine, en azından değişik düşünceler, görüşler ve yaklaşımlar buldukları bu mecraları takip ediyorlar. İktidarın değişen konjektüre göre bazen hızla bazen de azar azar güç kaybetmekte olduğu bu dönemde, geri kalan muhalif kanatları, televizyoncu ve gazetecileri baskılamaktan başka da bir çareleri yok gibi görünüyor. Nitekim en son Odatv Ankara Haber Müdürü Müyesser Yıldız ve TELE1 Ankara temsilcisi İsmail Dükel sabahın erken saatlerinde gözaltına alındı. İsmail Dükel’in oğlunun anlatımına bakacak olursak, sabahın köründe tam 11 emniyet aracı ortalığı velveleye vererek ve İsmail Dükel’in ailesiyle yaşadığı konuta çıkan bütün sokakları, caddeleri de kapatmak suretiyle bu gözaltı işlemini gerçekleştiriyorlar. Adeta bir terör örgütü başının yakalanması gibi bir senaryo söz konusu. Burada amaç, bir suçun cezasını vermek değil, yıldırmak ve korkutmak. Kaybettikleri büyükşehir belediyelerinin yetkilerini sınırlamak, seçim kanununda her türlü değişikliği yapmak, günün her saatinde onlarca televizyon kanalının canlı yayınlarında saatlerce ve sınırsız bir kapsamda halka ve seçmene hitap edebilme konforu bile kendilerine umdukları başarıyı vadetmiyor günümüzde. Seçim ve seçimlerin zamanında mı, erken mi, baskın mı yapılacağına yine kendileri karar verecekler. Bu hürriyet ve rahatlığa karşın, içleri halen aynı oranda rahat değil. Kaçınılmaz bir hüsrandan endişe ediyorlar. Külliyenin emriyle ikisi HDP ve biri CHP’den olmak üzere üç milletvekilinin vekilliklerinin düşürülerek kodes/zindan yolunun gösterilmesi bir başka yıldırma ve baskı taktiği. Elbette burada CHP liderinin kendi siyasi hayatının en büyük hatalarından birini yaparak ve adaletsiz-hukuksuz topraklardan yaşadığımızı her nasılsa unutarak, bir kabadayı edasıyla “getirin, kaldıralım” diyerek milletvekili dokunulmazlığının kaldırılmasındaki o vahim payını anımsamak mutlak elzemdir.

İstanbul Ekonomi Araştırma Genel Müdürü Can Selçuki’nin açıkladığı son bir araştırmaya göre ise, Haziran ayı verilerine göre, pandemi sürecinde %39’lara tırmanan Ak Parti oyu, yeniden %36’ya geri çekilmiş durumda. MHP %10,6, CHP %19.1, HDP %12.8, İyi Parti %10.9, Deva Partisi %1,5, Saadet Partisi %1.2 ve Gelecek Partisi ise %0.6 olarak ortaya çıkıyorlar. Bu sonuçlara göre, İyi Partinin artık pek bir baraj sorunu yok. Babacan’ın birbiri ardına verdiği televizyon ve youtube mülakatları sayesinde, Deva Partisi de kendisini Türkiye seçmenine tanıtmış gibi görünüyor, oyları dikkat çeken bir düzeye gelmiş. Her zamanki gibi HDP kilit parti. HDP’nin doğrudan veya dolaylı desteği alınmaksızın, hiçbir partinin iktidara gelmesi ve hatta ittifak kurabilmesi bile mümkün görünmüyor. Saadet Partisi oy oranını korurken, Gelecek Partisi beklenen atağı yapamadı ve kamuoyunun kararsız kalan kesiminin pek bir teveccühünü kazanamadı. İbrahim Uslu ise bir başka çarpıcı ihtimali dile getiriyor; “AKP, Amerikan seçim sonuçlarının sonrasında karar verebilir. Biden seçilirse rafta duran Türkiye yaptırımlarını uygulamaya karar verebilir. Bu durumda 2021’in ikinci yarısında bir seçim beklenebilir."

İktidarın paniklemesi aslında şefkatle ve anlayışla karşılanmalı. Küresel virüs salgınının etkileri özellikle bundan sonra kendisini hissettirecek. Yeme, içme ve eğlence yerleri yavaş yavaş açılsa da, insanlardaki tereddüt ve huzursuzluk nedeniyle, normal cirolarının %30’una ancak ulaşabiliyorlar. Sunulan hizmetlere talep azaldıkça, doğal olarak bu hizmetlerin fiyatları artıyor ve az çok lüks haline geliyor. 6 ay ödemesiz ve 3 yıla yayılan garip turizm kredisi yöntemleri ile turizm sektörünün canlanması bekleniyor. Konut kredisindeki indirimler ile birlikte, çok daha fazla oranda olmak üzere konut fiyatlarının arttırıldığı gözden kaçmıyor. Kuşkusuz batık krediler hızla artacak ve bankalarımız daha çok zorluk yaşayacaklar. Kamu bankalarının ön plana çıkarılarak özel sektörü bankalarına yapılan dayatmalar, sadece Türkiye’den yabancı fon çıkışını fazlalaştıracaktır. Dünya Bankası, Türkiye için 2020 yılı GSYH büyüme tahminini aşağı yönlü revize etti. Ocak ayında yayınladığı "Küresel Ekonomik Görünümler" raporunda Türk ekonomisinin 2020 yılında %3,0 büyüyeceği tahmininde bulunan, ancak Nisan ayında yayınladığı raporda bu beklentisini %0,5 büyüme olarak revize eden Dünya Bankası, yayınladığı Haziran 2020 Küresel Ekonomik Görünüm raporunda bu tahminini %3,8 daralma yaşanacağı yönünde değiştirdi. Kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s ise, Türkiye ekonomisinin bu yıl %5 daralacağını öngördü. Moody’s bir önceki raporunda bu öngörüyü corona virüsü salgını nedeniyle %3 büyümeden %1.4 daralmaya çevirmişti. Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanı Christine Lagarde de, yeni tip koronavirüs (COVID-19) salgını nedeniyle Euro Bölgesi'nin ekonomisinde küçülmenin ikinci çeyrekte "benzeri görülmemiş" bir düzeyde olacağını belirterek, "Ekonomide 2020’de %8,7 daralma bekliyoruz.” dedi. İsviçre merkezli finans kurumu Credit Suisse, bu yıl Amerikan ekonomisinin %33.5 daralarak rekor oranda küçüleceğini tahmin ediyor. Bu 1945'e kadar gidildiğinde kaydedilen en düşük daralmaya işaret ediyor. Ki, Amerikan ekonomisi 2008 finansal krizinden sonra en şiddetli daralmasını %8.4 ile gerçekleştirmişti. Yani, bir bakıma, “elle gelen düğün bayram”. Diğer yandan, covid-19’un farklı sağlık etkileri de var. Covid-19 yüzünden dünyada 28 milyon cerrahi işlem ertelenmiş. Bunların 2,3 milyonu kanser cerrahisi şeklinde sınıflandırılıyor. New York'ta evde kalp krizi geçirip ölenlerin sayısı son 2 ayda 8 kat artmış. Çünkü kriz geçirenler, bana virüs bulaşır sonra ölürüm diye, bırakın hastaneye gitmeye, ambulansa binmekten korkup evde kalmışlar. Ama neticede koronavirüsten değilse bile, kalp krizinden ölmüşler.

Mevcut devlet büyüklerimizin zihin mimarlarından Necip Fazıl’ın dizeleri ile bitirelim;

Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;

Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?