Birleşmiş Milletler, Libya’ya karşı silahlı müdahaleye izin verdi. Ancak bu iznin kapsamı konusunda bir fikir birliği yok. Güvenlik Konseyi’nin kararı, Libya’da saldırı tehdidi altında bulunan sivil halkı ve sivil bölgeleri korumak için, ülkeyi işgal etmek hariç, gerekli tüm tedbirlerin alınmasından bahsediyor.
Bunun Libya’da bir rejim değişikliğine izin verdiğini söylemek güç. Daha şimdiden Kaddafi kuvvetlerine yönelik askeri operasyonların Güvenlik Konseyi’nin çizdiği çerçevenin dışına çıktığını ileri sürenler var.
Kararın ihlal edildiğini söyleyenler sadece bazı uluslararası hukuk profesörleri değil. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov da aynı görüşte. Elbette müdahalede bulunanlara daha geniş yetkiler tanıyarak hukuki tereddütleri giderecek yeni bir Güvenlik Konseyi kararı alınabilir. Ancak Levrov’un açıklamasından anlaşılacağı üzere, Rusya’nın bunu veto etmesi kuvvetle muhtemel.
Harekâta başta destek veren Arap Ligi’nin başkanı Amr Musa’nın saldırıları kınaması da soru işaretleri doğuruyor. 

Sorular muhtelif
Yani Güvenlik Konseyi’nin kararına dayanarak yapılan müdahalede sınırın ne olacağı belirsiz. Kaddafi durdukça sivil halka karşı ‘saldırı tehdidi’ sürüyor denilerek rejim yıkılana kadar operasyonlar sürecek mi?
Yoksa bir noktada sivil halkın artık tehdit altında olmadığı düşünülerek mevcut rejim ile Bingazi’deki Ulusal Konsey arasında görüşmeler mi teşvik edilecek?
Ya isyancılar sivil halka zarar vermeye başlarsa? Bugün Kaddafi güçlerini bombalayan uçaklar o zaman kimi bombalayacak?
Bu soruların cevabı çok kolay olmadığı için bu yazı yazıldığı sırada NATO operasyonun kontrolünü hâlâ tam olarak devralmamıştı. Çünkü NATO’nun Libya’ya askeri müdahaleyi hangi kurallara göre yürüteceğinin belirlenmesi, yani angajman kurallarının somutlaşması gerekiyor.
Şu ana kadar İngiltere, Fransa ve ABD kendi belirledikleri kurallara göre operasyon yapmakta. Hatta her ülke operasyona başka bir ad vermiş. Fransızlar Harmattan, İngilizler Ellamy, Amerikalılar ise Odysseus’un Şafağı adını kullanıyor.
İngiltere Başbakanı David Cameron ve Fransa Devlet Başkanı Nicholas Sarkozy, Kaddafi rejiminin yıkılmasını hedeflediklerini açıkladı. Libya’da bir rejim değişikliği olacak gibi görünüyor. Buna izin veren bir Birleşmiş Milletler kararı olsun ya da olmasın. 

Suriye ve ötesi
Türkiye’nin Libya’da nasıl bir rol oynayacağı henüz belirsiz. Zamanla belirir. Ancak Libya meselesi muhtemel bir Suriye krizinin yanında devede kulak kalıyor. Suriye’de Esad devrilirse Lübnan’da dengeler yerinden oynayacak. Neticede Lübnan, 2005 yılına kadar yaklaşık otuz sene Suriye işgalinde kalmış bir devlet.
Esad rejiminin Lübnan’da en önemli müttefiki ise Hizbullah. İran’ın Hizbullah’a desteği ise Suriye üzerinden gerçekleşiyor. Suriye’ye en uzak Lübnanlı güç ise Suriye bağlantılı bir suikast sonucu öldürüldüğü söylenen eski Başbakan Refik Hariri’nin oğlu Saad Hariri’nin liderliğinde hareket ediyor. Hariri grubuna ait basın organlarında Libya müdahalesinde Arap devletlerinin çekingenliğini eleştiren ve isyancıları destekleyen makaleler yayımlanması da dikkat çekici.
Peki, Türkiye muhtemel bir Suriye krizine hazırlıklı mı? Başbakan Erdoğan bu hafta MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı Suriye’ye gönderdi. Amaç, Esad’ın rejimi biraz gevşetmesi konusunda telkin ve tavsiyelerde bulunmak gibi gözüküyor.
Ancak bu temas, yarın öbür gün bir diktatöre verilen teknik destek olarak görülebilir.
Ahmet Türk’ün “Biz Mısır, Tunus, Libya’dan daha yüksek sesle özgürlüğümüzü isteyeceğiz” açıklaması da bu resmin içine yerleştirilirse seçim sath-ı mailinden aşağı pek sürprizli kayılacak demek mümkün.
Hele Ortadoğu’da Birinci Dünya Savaşı sonrası oluşan sınırların değişeceğini söyleyen analizlerin giderek çoğaldığını göz önüne alırsak.