Bugünün yaşayanları olarak her birimizin orta hafızasında ‘Coronavirüs’lü Zamanlarım’ diye bir başlık kalacak. Hayatı çok başka başka ülkelerde, şehirlerde deneyimliyoruz. Bütün insanlık Wuhan isimli şehirden haberdar artık. Aralık 2019 tarihinde bu şehirde görülmeye başlayan virüsten dolayı ilk olarak 1 Ocak 2020 tarihinde bu şehirdeki hayvan pazarı kapatıldı. Uzaktan uzaktan olaya “bize bir şey olmaz”, “olsa olsa uluslararası güçlerin Çin’e ekonomik bir komplosudur”dan şimdi her birimiz dünyanın onlarca, yüzlerce şehrinde yürüme mesafesi dışında yol alamıyoruz.

Covid – 19 diye bir kod aklımızda kalacak. Süreci Paris’te gözlemledim ilkin, şimdi Bask Ülkesi/Kuzey Bask’ta köyümde, ailem, komuşularım ile yaşamaya devam ediyorum. Burada zaten olan dayanışma, yoldaşlık ilişkileri, üretimin içinde olma hali ile artık uzaktan uzaktan medya üzerinde gelişmeleri izliyorum. Zira köyde ne yapılacaksa bunları yapmaya/hayatımızı kendi seyrinde sürdürmeye devam ediyoruz. Ne pazara, ne markete ihtiyacımız yok bahçelerimiz, çiftliklerimiz ihtiyacımız olan her şeyi yürüme mesafesinde bize sunuyor zaten. Bu sebeple bu zor zamanı olanca en iyi hali ile geçiren şanslı insanlardan biri olduğumu söyleyebilirim.

Gün itibarı ile sevgili çalışma arkadaşım Fotoğrafçı Hasan Öcal’ın kadrajından Paris’ten kareler paylaşacağım şimdi. Paris’in tarihinde böylesine bir şey yaşandı mı bilmiyorum, en azında izleyen, okuyan, araştıran biri olarak böyle bir okumam olmadı. Şimdi size o resimler ile bugünün Paris’ini anlatacağım biraz.

Tour Eiffel:

Paris dendiğinde akla ilk gelen simge Tour Eiffel: Paris’teki Demir Kule. Yılın 12 ayı ve 365 gün Paris’in en çok kalabalık toplayan meydanı. Kule, aynı zamanda tüm dünyada Fransa’nın sembolü halini almıştır. İsmini, inşa ettiren firma olan Gustave Eiffel’den alır. En büyük turizm cazibelerinden biri olan Eyfel Kulesi, yılda 6 milyon turist çeker. 2002 yılında toplam ziyaretçi sayısı 200 milyona ulaşmıştır. Ve gün itibarı ile bütün alan bomboş.

Muse du Louvre:

Dünyanın en büyük müzesidir. Aslında bugün müze olarak kullanılan bina ilk başta bir kale olarak inşa edilir. 1190 yılında Kral Philippe Auguste tarafından yaptırılan bu kale 14. YY başlarında Kral V. Charles tarafından malikaneye dönüştürülmüş ve 16. YY’da da Kral I. François burayı Kraliyet Sarayı olarak kullanmış. Bu dönemde İtalya’dan getirilen 12 tablo ile Kraliyet Sanat Koleksiyonu temelleri atılmış. 1692 tarihinde Kral XIV. Charles burada iki sanat akademisi kurarak daha da kurumsallaşmasını sağlamış. 1793 tarihinde Kraliyet Ailesi’nin Cersailles Sarayı’na taşınması ile bir müze olarak yaşamında yeni bir döneme girer. 9.6 milyon kişi ile 2019 tarihinde dünyada en çok ziyaret edilen Louvre Müzesi’ni an itibarı ile kimse ziyaret edemiyor.

Jardin des Tuileries:

Paris aynı zamanda muazzam bahçeleri ve parkları ile de kendisinden söz ettirir. Jardin des Tuileries de bunlardan biridir. Paris’in orta yerinde 25 hektarlık muhteşem park olan Tuileries Bahçesi’de dört mevsim insanlar eksik olmaz. Sein Nehri kıyısındaki bahçe aynı zamanda Orsay ve Louvre müzeleri ile Concorde Meydanına da yürüme mesafesinde. Yeşil metal sandalyelerine insanların kendilerini atarak kitap okudukları havuzu, çimenleri, ağaçları, kuşları ile insanların bulunmaktan keyif aldıkları bir mekan/yaşam alanıdır.

Champs-Elysees:

Arc de Triomphe'un bulunduğu Etoile meydanından başlayan Paris’in ve belki dünyanın en ünlü caddesi. Petit Rond des Champs-Elysee'den yukarı çıkarsanız Fransız Cumhurbaşkanı’nın oturduğunu Elysee Sarayını görürsünüz. Champ-Elysees dünyanın en ünlü markalarının bulunduğu ve Paris’in pahalı caddesidir aynı zamanda.

Sarı Yeleklilerin eylemleri ile başka başka fotoğraflar da çektik dünyanın bu en pahalı bulvarında. Ancak hiç kimse birgün bu mağaza ve butiklerin kapalı olabileceğini, bu bulvardan insanların ve araçların akın akın yol almayacağını hayal bile edemezdi.

Paris de kendi hafızasına Coronavirüs’lü zamanlardan başka başka şeyler de ekleyerek yaşamaya devam edecek. İnsanların bu zamana dair daha çok tanıklık ve yaşanmışlıklarını okuyup dinleyeceğiz.

Ancak bir kez daha düşünmeden edemiyorum; bu bulvarlar, caddeler, dev gibi yapılar ne kadar insanlığın ihtiyacı olan şeyler. Bu büyük metropollere, betona duvarlara gömülen ormanlar, ağaçlar, topraklar ile insanlık daha mutlu olmayacak mıydı? Bunları derinlemesine düşünmeye vaktimiz olacak mı, yoksa bizler gene her zaman olduğu gibi kendi maratonumuza devam mı edeceğiz?