Chp'nin Çanakkale'de gerçekleştirmiş olduğu 'Adalet Kurultayı' önceki gün sona erdi. İçinde bulunduğumuz olağanüstü baskı ortamında bir muhalif partinin böyle bir etkinlik düzenlemesi çok önemsenmesi gereken bir olgu elbette. Ancak hemen belirtmek gerekir ki, hak, hukuk, adalet... kısacası demokrasi isteyen milyonlar bu kurultaydan pek de memnun olmamış durumdadır.

Şöyle ki; Chp liderliğinin 'Adalet yürüyüşü' Maltepe mitingi çok değerli potansiyellere sahipti. Akp baskısından bunalan milyonlara bir umut olmuştu. Ülkeyi kritik bir eşiğe getirmişti. Mevcut iktidar yıllar sonra muhalif kesimlerin nefesini ensesinde hissetmişti.

Oysa adalet kurultayında da gördüğümüz gibi Chp yönetiminin sağ liberal çizgiden ayrılmaya hiç niyeti yok. “Laikliği biraz yumuşatalım, cumhuriyeti güncelleyelim, inanç özgürlüğünü savunalım, dindarlardan oy alalım” söylemi ile varılan nokta Adalet Kurultayı'nda en bariz şekilde ortaya çıktı. Siyasal İslamcıların sembolü olan Saidi Nursi, risaleleri ile kendine yer bulurken, demokrasi ve özgürlükleri içeren kavramlar programda kendine yer bulamadı. Öyle ki, iş dincilere hoş görünmek için kurultay sürecinde bira içenlere sopa gösterilmesine kadar vardı.

Kurultayda ülkenin en dinamik ve mücadeleci partisi Hdp'den hiç kimsenin konuşmamış olması en büyük handikaplardan biridir. Maalesef, gericiliğe kapı açanlar aydınlanma ve ilericiliğe kapıyı göstermekten çekinmediler. Chp, son zamanlarda evvelden olduğundan daha fazla sağa açılma çizgisi izlemeyi tercih ediyor. Amaç belli: Akp'nin sağcı, dinci tabanından oy alabilmek ve kurulmakta olan Meral Akşener'in partisine gidecek oyları engellemek. Böylece 2, 3 puan oradan 3, 5 puan buradan oy devşirerek iktidar özlemini gerçekleştirmek. Öyle ya, %25 gibi Alevi oyları, sol veya sosyal demokrat oylar çantada keklik. Böyle düşünüyor olmalı parti genel merkezi...

Esasen Chp sağcı, devletçi, bürokrat özünü hiç değiştirmedi. İdeolojik manada tutarsızlık ve belirsizlikleri hep olmuştur. Çok açık olarak şunu söylemeliyiz ki, sağcı, İslamcı çizgiden demokrasi çıkmaz. Chp yönetiminin büyümeyi sağcılaşmakta aramaya devam etme stratejisi iflas etmeye mahkum bir stratejidir. Bu çok net. Net olduğu kadar da asıl gözden kaçırmamamız gereken şey ise Chp tabanıdır. Zira Chp tabanı sağcılığı ve dinciliği kusma, reddetme potansiyeline de, sol değerlerle ve sol siyasetle daha sıkı ilişkilenme potansiyeline de sahiptir. Siyasi müdahale, o potansiyeli açığa çıkarma işidir ve bu da toplumsal gelişmeleri sol pencereden bakanların işidir.

Unutulmamalıdır ki, Chp'nin tarihsel olarak zirveye çıktığı en büyük destekçisi sol muhalefet olmuştur. 1970 yılların sonunda solun ve Chp 'nin zirveye çıktığı yıllara bakılırsa bu durum daha net görülecektir. O dönem Chp geleneksel sol değerleri ile halk sınıflarının çıkarlarını savunmuş ve bunları örtüştürmüştü. Yani Türkiye'nin emekçi sınıflarına cumhuriyet ve demokrasi değerlerini tanıştırmıştı. Yüzde 41 ile iktidar olduğu yıl şu dönemdeki en yaygın söylemle %99 'u Müslüman olan bir ülkede seçmenlerin yüzde 41 'nin oyunu almayı başarmıştır. Halk, dillerden düşürülmeyen sol değerlere oy vermiştir. O dönem sosyalist sol ve cumhuriyetçi sol (sosyal demokrat sol da diyebiliriz) emekçi kesimlerin örgütlenmesinde yan yana yükselmiş, ve geniş bir platformun örgütlenmesinde çok ciddi bir başarı kaydetmiştir. Bu gerçek, kurultayda Ödp Eş Genel Başkanı Alper Taş'ın konuşmasının coşkuyla karşılanması ile de kendini göstermiştir. Alper Taş'ın ”Toplumu ve ülkeyi siyasal İslamcılar bölüyor, sol birleştirecek. Vatan sağ olsun diye diye ülkeyi sattılar. Vatan bir kere de sol olsun” sözleri ayakta alkışlanmıştır.

Özetle Chp sol politikalar için daha uygun zeminde olduğunu fark edip, diğer sol gruplarla, sosyalist sol ile, Hdp ile daha fazla ittifak zemini aramalı. Sağcı kitlelere göz kırparak bir yere varamayacağını bilmeli. Sadece parlamentoda kalmak, bugünkü siyasal gelişmeler itibariyle yetersiz olduğu çok aşikar. Parlamenter mücadele reddedilmemekle beraber Akp zulmünden muzdarip milyonları kucaklayan, kitlesel meşru mücadele yol ve yöntemleri üzerinde kafa yorulmalıdır. Bu da ancak sol, sosyalist değerlerin gündemden hiç düşürülmemesi ile mümkündür. Zira, 'adalet, eşitlik, özgürlük sağ politikaların uygulanması ile kayboldu, sol değerlerin yaşamda yeniden vücut bulmasıyla gelir ancak.