Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, Antakya’da yaptığı açıklamada “Gerekirse hasarsız binaları dahi yıkabiliriz. Malların bedeli hakkıyla ödenecek. Kent merkezinde herkese konut çıkmayacak. Üzülenler olacak, Antakya Cazibe merkezi olacak vb” şeklinde açıklamalar yaptı. Bakan ya ne dediğinin farkında değil ya da Hataylılara netameli planlar yapılıyor. Anlaşılan bu hükümet için, T.C Vatandaşı Hataylıların olmadığı bir Hatay daha cazibeli oluyor(!) Antakyalılar olmadan Antakya cazibe merkezi olacak (!) diyor. Biz de en baştan soruyoruz, kimi nerden kovuyorsunuz? Bakanlığın ve hükümettin görevleri arasında vatandaşı üzmek var mı? Diyoruz ki, Antakyalılar deprem nedeniyle fazlası ile üzüldü. Hak sahipleri olan Antakyalıları hak kaybına uğratmanıza ve üzmenize müsaade etmeyeceğiz. Cazibe Merkezini al” al git. Hükümet; Antakya da yerleşme ve yapılaşmaya rant gözlüğü ile bakıyor. Yeniden yapılaşma adı altında, yeni mağduriyetler yaratacağını itiraf etmiş oldu. Deprem vurdu yıktı, ama yıkılmayanı, sağlam binaları de hükümet yıkacakmış. Çünkü, sistem yıkım istiyor. Yeni inşaat ihaleleri için yıkım gerekiyor. Sistem krizini aşmak için başta Antakya olmak üzere Şehirleri sömürü bandına yerleştiriyor. Bakanımızın ifade ettiği “cazibe merkezinde” halka yer yok. Yani kısaca bakan ve hükümet; Antakya’yı çok seviyor ama için de Antakyalılar olmadan. “Şu Mektepler Olmasa, maarifi ne güzel idare ederdim” diyen bir eğitim bakanı olduğu rivayet edilir. Şehircilik Bakanımız diyor ki; “Antakya şehri cazibe merkezi olacak ama ufak bir kusuru var. Şu Şehirliler olmasa, Şehirciliği çok güzel cazibe merkezi yapardım” (!). Antakyalıları uzaklaştırarak “Cazibeye” gölge düşmesini engelleyecekler (!). Şehirleri, kırsalı, dağları, ovaları, ormanları, mera alanlarını, sahili, kıyıları bir bütün olarak ülkeyi, ekolojiyi sermayenin hammadde deposu olarak talan edilmesine göz yuman, izin veren bakanlığın başı, vatandaşı yaşam alanından koparıyor. Yaptığı açıklamada daha çok yıkım istediğini ve vatandaşı üzeceğini ifade etmiştir. Fay hattı, depremler, yıkımlar, ölümler her şey sermaye birikim süreci için fırsattır. Başta Antakya olmak üzere bütün şehirler ve bütün ülke sermaye birikim sürecine sokacakları anlaşılıyor. Türkiye’nin üretimden kopuk, bedavacı, adrese teslim ihaleci, obez ve hastalıklı sermaye şirketleri; ihaleler, rantlar ve servet aktarımı bekliyor.

PARANI AL DA GİT

1-T.C Vatandaşı Hataylıların satılık Hatay’ı yok. Paranı al da git(!). Antakya Antakyalıların yaşam alanı, geçim alanı ve habitatlarıdır. Antakya Antakyalılarla güzeldir. Şirketlerin yemek masasına yatırılmış Antakya, halk için değil, sermaye için rantsal cazibe merkezidir. Halkımızın rantsal cazibe merkezi talebi yoktur. İstanbullulardan arındırılmış cazibe merkezi “Kanal İstanbul projesi” gibi, “Antakya Cazibe merkezi” projeleri de Rant projeleridir.

2-Hasarsız ve güçlendirilmeye müsait olan az hasarlı ve orta hasarlı binaların yıkılmasındaki niyetten şüpheleniyoruz. Bakanlıkların ve Hükümetlerin tarihten bugüne, çeşitli bahane ve kılıflar ile vatandaşı yaşam alanından kopartan uygulamalarından dolayı vatandaşta güven sorunu vardır. Hükümetler vatandaşa güven verememiştir.

3-Tek ırk, tek kültür, tek dil, tek din, tek mezhep vb tekçi gericilik zengin demografik yapıyı çoraklaştırmak için fay hatlarını araçsallaştırıyor. Alevilerden, Araplardan, Hıristiyanlardan, Yahudilerden, Ermenilerden, Kürtlerden vb makbul vatandaş standardına uymayanlardan arındırılmış, tekçi demografik yapı için “Yeniden Planlamanın” araçsallaştırılma ihtimalinden şüpheleniyoruz. Yeniden Yapılanma adı altında Kent hafızasının tahrip edilebileceği endişesi taşıyoruz. Vatandaşın bu konuya ilişkin güveni yoktur.

4-Doğa hareketi olan deprem afet değildir. AFAD, Kızılay, DAK, HBB, Hatay Valiliği, ÇŞİB vb diğer yetkili kurum ve kişilerin, deprem öncesi ve deprem sonrası süreci yönetme kapasitesi ve liyakati olmadığından felaket/Afet oldu. Bundan dolayı biz depremzede, afetzede değil, AFAD’ZEDEYİZ, Kızılayzedeyiz, hükümetzedeyiz, Valizedeyiz, HBB’zedeyiz.

5- Daha çok beton ihalesi, daha çok bedava arsalar, daha çok servet aktarımı, daha çok rant ile şehirleri afetlere çevirdiğiniz yetmedi mi? Daha çok kar için şehirleri; müteahhit inşaat şirketlerinin seri beton üretimi sürecine almanızın sonucu 11 ilde felaket olmuştur. Depremden sonra da doğamızı, yaşam alanımızı, yaşamımızı, habitatımızı, toplumu, ekolojiyi yine aynı sömürü bağlamına oturtmak yeni felaketler doğuracaktır. Piyasa için, kar için konut felakettir. Sermayeye hitap eden, sermayeyi memnun eden planlardan canlar için sağlıklı konut doğmaz.

6- Deprem sonrası planlamalar ve uygulamalarda şeffaflık yoktur. Bütün plan ve uygulamalar halktan saklanarak, Sermaye şirketleri ile birlikte ve sermaye şirketlerini memnun etmek üzere yapıldığından şüpheleniyoruz.

NE YAPMALI?

Yaşadığımız sosyal afet; demokrasi güçlerinin en acil görevinin örgütlü toplumu ve yeni yaşamı örmek olduğunu öğretti. Toplumun yaşamı, barınması, gıda ihtiyacı, sağlığı, eğitimi padişahi devletlülere bırakılamayacak kadar hayati önemdedir. Deprem, sel, yangın vb afetlerde, hükümeti ihtiyaç olmaktan çıkarmak acil görevlerimiz arasındadır. Toplum, bütün ihtiyaçlarını yerinde kendisi karşılayabilecek, kendi göbeğini kendisi kesecek örgütlülüğe ve bilince ulaşmalıdır. Bugünden yarına, önümüzde duran birinci görev, örgütlü toplum bağlamında, toplumun ihtiyacı olan her alanda, doğrudan demokrasi ve halk meclislerini örgütlemek olmalıdır. 14 Mayıs süreci, halkın habitatını, kentleri ve kentlerin hafızasını yağmalama fırsatını vermeme, savunma ve direniş sürecidir.