Rahmetli peder beyin tam 41 yıl, benim de üzerine ortağımızla birlikte 5 yıl işlettiğimiz bir dükkânımız vardı Beyoğlu’nda.. Caddede ve İnci Pastanesi’yle aramızda bir başka pastane vardı tıpatıp aynısı olan ve gene bir Rum yurttaşımızın işlettiği Kervan Pastanesi. Bizim, Hemşin Restoran da yanlarında… Önce kafeterya olarak açılmıştı ve biri asma kat, diğeri bodrum kat olmak üzere, üç katlı dükkânda (İnci boyutlarındaki bu dükkânda) bir ara 2 vardiyada 33 kişi çalışıyordu… Kafeterya, restoran, ayakkabıcı ve Ermeni ortaklarımızla birlikte saraciye mağazası olarak çalıştık ve Serkldoryan Blokunun yıkılma kararına karşı 11 yıl mahkemede direndik. Sonra hep birlikte çıktık. İşte oradaki dükkânımız bir ara gündüz kafeterya, gece birahane; bir arada tamamen meyhaneydi. Restoran zamanlarında; yerli / yabancı önemli ‘Turizm Rehberleri’ne girerdi.

Meyhanecilik döneminde çocukluktan ilk delikanlılık günlerime geçiyordum. Bazı geceler hem yardım edeyim hem de işi öğreneyim diye, peder beyle kalırdım. Gecesi hep curcunalı, eğlenceli, kaotik, gergin, kavgalı ve gündüzünden itibaren ünlülerin kaynadığı bir yerdi…

Girişte 5 masa, üst katta ise 12 masa vardı. Girişte galiba 6 kişinin de oturabileceği bir bar kısmı, gelgeç müşterilerce ilgi görürdü. Tepeden masalardaki muhabbeti izler ve olur olmaz yerlerine katılırlardı.

Birkaç yazılık bir konu mudur şimdiden bilemem ama, önemli bulduğum kimi ilginç anımı paylaşmak istiyorum…

Hemen her gece patırtı çıkardı. Muhtemelen iki gecede bir polis gelir ve kavgaya karışanları götürür; bizim de zararımız varsa, alır getirirdi… Yoksa karakolda, bize elden mi verirlerdi; bakın, burası çokomelli işte. Hatırlayamadım… Hesabını ödeyemeyenler olurdu; çok sayıda değerli saat bırakıp bir daha gelmeyenleri bilirim… Mezelerimiz herkesçe çok leziz bulunduğu gibi Antalyalı ustamız Ali Bey’in; yenilikçi düşüncesi, bizi benzersiz de kılardı.

Giriş katın, içeriye en yakın masası müdavimler masasıydı. Kimi anlatsam rahmetli demeliyim onun için hepsini sevgi, saygı ve rahmetle anarak, bir ortak paydaya alıp yazacağım… Lefter ağabey, masanın saat 4 gibi en erken geleniydi. Yüzünü caddeye döner ve kapıdan girenleri görürdü… Masası daima zengin ve gelen giden konuğu da çok olurdu ama kendisi gibi tüccarlıktan gelen masa arkadaşlarıyla; tartışmasız her akşam otururlar ve mekânın raconu onlardan sorulurdu. Kavga çıkmadan engellerlerdi çoğu zaman; olup bitecekleri anlarlar ve ‘hooop hemşerim, sohbet ediyoruz şurada’ deyip, duruma el koyarlardı. Rahmetli babam zaten mülayim adamdı, değil kavga muhabbetin sesi yükselse, ‘Rica ederim, başka masaları rahatsız etmeyelim’ der ama ikinci cümleyi pek bilemezdi. Çünkü, müdahale etmeye çalıştığı masadan; ‘Nooolmuş başka masalara?’ denince, bizimki söylediğini söylemiş ve çaresiz olarak sutre gerisine çekilirdi. Yani kasaya otururdu ve şef garsona kalırdı işler. Hepsi Hemşinli olan garson abilerimiz işlerini iyi bilirdi. Gecenin ilerleyen vakitlerinde eğer sinir katsayısı yükselmiş, sesler sokağa taşmış ve masalarda hareketlenmeler başlamışsa, patırtının çıkması an meselesiyse, o masaya gider ve duruma hâkim olurlardı. Çok ilginçtir ki, hiçbir zaman yumruk dışında bir alet kullanılmamıştır. Tabak atabilirler, bıçak sallayabilirlerdi ama hiç biri olmazdı. Meyhane kavgasının raconu zaten patırtıdan öteye geçmemekti…