Suriye’yle kriz günlerinde başka konuda yazmak zor. Konunun bir uluslararası hukuk cephesi de bulunduğu için olağan yazı yazdığım günler haricinde de Suriye krizi hakkında bir şeyler yazdım. Yazmaz olaydım. Başbakan’ın her zamanki salı kükremeleri dışında bir niteliğe sahip olan ve bazı uluslararası yayınların da canlı verdiği konuşmada alenen azar işitenler arasında olduğumu fark ettim. Gerçi hâlâ Başbakan ya da danışmanlarının bu köşeyi okumadığını ümit ederek belki yırtmışımdır diye kendi kendime mırıldanıyorum.
İçlerinde bulunduğum sayıca fazla olmayan birkaç köşe yazarı, düşürülen F-4 uçağının bölgedeki görevini ve Türkiye’nin Suriye politikasını sorgulayan yazılar yazdı. Başbakan bütün dünyaya Türkiye’nin uçağın düşürülmesinden sonra alacağı tavrı anlatacağı konuşmasının bir kısmını bu kişilere ayırdı. Ama ne ayırmak:
“Sizin köşenizde yaptığınız dalkavukluğu biz burada yapamayız. İstisnalar bir tarafa, kalemleriniz belki belli yerlere satılmış olabilir ama bu siyasi irade halka ve hakka teslim olmuştur.”
Bu kadarla da kalmadı elbette, Kılıçarslan karşısında Haçlı şövalyesi küffar varmış gibi savurdu dilinin gürzünü:
“(...) hedef saptırmaya gayret eden bazı köşe yazarları görüyorum. Sanki bu ülkenin evladı değil bunlar ve bunu bu kadar insafsızca, fütursuzca yapıyorlar.”
Alt tarafı birkaç soru sorana gösterilen tepki şu; “dalkavuk, satılmış, insafsız”.
Olayın ertesinde radar kayıtlarını hemen kamuoyuyla paylaşsaydınız kimse uçağın Suriye karasularında vurulduğu iddiası üzerine yazmazdı. Kaldı ki bu iddia hakkında yazanlar da takip edebildiğim kadarıyla hep “Şayet Suriye’nin iddiası doğru ise...” kaydıyla bunu yazdı. Ayrıca neredeyse kimse Suriye’nin tamamen haklı olduğunu ileri sürmedi.
Daha sonra uçağın görevi hakkında bazı soruları dile getirenler oldu. Demokratik devletlerde bu kişilere hakaret edilmez. Küfretmek yerine soru soranların soruları cevaplanır.
Gazetede yazmak Başbakan’ın her politikasına gözü kapalı destek vermek değildir. Amaç kamuoyunun tamamen bilgilenmesini sağlamaktır ki alınan kararlar üzerinde halkın demokratik bir denetimi olabilsin. Zira bunun yapılmadığı rejimlere Esad rejimi deniyor.
Esad’ın rejimi berbat ve canidir. Sona ermesi aklı başında birçok insanın ortak dileğidir. Bunun nasıl olacağı ve Türkiye’nin bundaki rolü hakkında farklı fikirleri olanlara ‘satılmış’ derseniz neyi nasıl tartışacağız Sayın Başbakan? Memleketin kamuoyu parti grup toplantınızdakilerden ibaret değildir.
Fikirlerini beğenmediğiniz köşe yazarlarından duyduğunuz rahatsızlığı bütün dünya kamuoyuyla paylaştıktan sonra yapılacak demokrasi havariliği ancak ikinci sınıf bir havarilik olacaktır.
Medyada hedef aldıklarını ülkeye ait olmamakla, satılmışlıkla, dış kuvvetlere dalkavuklukla suçlayan bir başbakan, demokratik bir memleketin başbakanı mıdır?
Neyse bunlar belki de boş ve son laflar. Anayasa Mahkemesi’nin anayasaya uygun gördüğü yeni RTÜK Kanunu ne diyor:
“Milli güvenliğin açıkça gerekli kıldığı hallerde yahut kamu düzeninin ciddi şekilde bozulmasının kuvvetle muhtemel olduğu durumlarda, başbakan veya görevlendireceği bakan geçici yayın yasağı getirebilir.”