Dün yayımlanan Taraf gazetesindeki WikiLeaks belgelerinden birinde asil kanlı milletimize atılan bir kuru iftira vardı. Bunun yaş olanı da vardır. Aradaki fark şudur: Birisi üzerinize yapışır, diğeri yapışmaz.
Suudi Arabistan Büyükelçiliği’nin bir görevlisi, necip milletimizi “Biraz kuru beyinli” olarak nitelendirmiş. Sadece onlara ait bir değerlendirme değil bu. Ülkesindeki Amerikan işgalinden zerrece hayâ etmeyen Afgan Misyonu’nun temsilcileri ile Avrupa Birliği’nin Çalışma Hayatı yetkilisi, Amerikalılarla neredeyse eşzamanlı görüşüp aynı tepkileri vermişler, iyi mi!?
ABD Elçilik Müsteşarı Robert Deutsch’un anlatımına göre, iki diplomat da önce içlerini çekmişler... Raporun burasını okuyunca “Nasıl yani la?” diye düşünmeden duramıyor insan. Hani, ‘hayırsız gelin’ elinden dertlenen oğlan anaları komşuya gider de konuşmaya başlamadan önce derin bir iç çeker, ardından da “Ahh komşu ahh, halimizi hiç sorma!” diyerek mevzua dalarlar ya, aynen o hesap... Sonra ne yapsalar beğenirsiniz? Gözlerini döndürmüşler! Vallaha la! İnanmayan dünkü Taraf’a baksın. Sonrası giderek vahimleşiyor. Önce başlarını iki yana sallamışlar!! Düşünsenize, hani acı bir biber yersiniz de gözlerinizden, alnınızdan ve Reha Muhtar’ın deyimiyle söyleyecek olursak, bilumum ‘metaforik ve tecahül-ü arif’ yerlerinizden yaş fışkırır da sofradakilerden biri o meşum soruyu sorar “Acı mı?” diye... İşte siz ağzınızı açamayıp da “Iıımmmhh” diye sesler eşliğinde başınızı iki yana sallarsınız ya, aynen öyle yapmışlar elçiler. Son çektikleri hareketi okuyunca gözlerime inanamadım sevgili okurlar. İkisi de anlaşmışlar gibi “sağ elleriyle kavisli bir nehri tarif edercesine” bir dalgalanma hareketi yapmışlar!!! Burada bütün milli hislerim galeyana geldi ve anama “Aney aney, vallahi de Türk’ün Türk’ten başka dostu yok!” diye sabah sabah bağırdım.
Anacağazım, yeni ameliyattan çıkmış ayaklarını ovuşturarak, “Oğul oğul, heç güvenme dostuna, kum doldurur postuna!” dedi. Anam bunu sanmam ki Amerikan politikalarına söylemiş olsun. Her ameliyata soktuğumuzda “Heç korkma! Sadece emarını çekecekler aney” deyişimizi kastediyor olmalı.
Bir milletin izzeti nasıl ayağa düşürülür diye merak ediyorsanız, müsteşarın tüm bu görüşmeleri analiz ettiği ‘Yorum’ kısmını okumalısınız.
“Türkiye’nin ABD ve diğer ülkelerle mevcut pazarlıklarının pekiştirdiği kuvvetli tarihsel önyargılar, Türk usulü diplomasiye duyulan nefretin hâlâ sürdüğünü gösteriyor” diye yazmış. 

Davutoğlu’ndan önce
Müsteşarın yorumunda “Irak’ı işgal etmenize çanak tutarız ama şu kadar para verirseniz eğer” pazarlığının yarattığı tiksintiye vurgu yapılıyor olmalı. Taraf gazetesi bu raporun başına bir şerh koymuş. Mealen, bütün bunlar Davutoğlu’nun avazeyi cihana salmasından önce olmuştur diyorlar.
Bakalım Davutoğlu ne yapıyor? Haber Yeni Şafak gazetesinden. Türk Ocakları İstanbul Şubesi tarafından Türk Ocakları’nın kuruluşunun 100. yılını kutlama etkinliklerine katılan Davutoğlu, “Hedefimiz Türklerin tarihe muhteşem geri dönüşüdür” demiş.
Tarihten muhteşem gidişimizi hatırlayınca ‘Dönmesek daha iyi olur’ diyesi geliyor insanın ama hemen telaş etmeyin. Aynı Davutoğlu, İngiliz İstihbaratı’nın yandan çarklı düşünce kuruluşlarından birisi olan Wilton Park düşünce kuruluşu tarafından düzenlenen ‘Günümüz Dünyasında Türkiye’nin Açılım Politikaları’ başlıklı konferansa katılmış. Özellikle 11 Eylül olaylarından sonra ABD ve Avrupa gibi Batı toplumlarında özgürlükten daha çok güvenliğin ön plana çıktığına dikkat çeken Davutoğlu şunları söylemiş: “Türkiye ilk olarak özgürlüğü tercih ediyor. Bu doğru zamanda doğru bir seçimdi. Ortadoğu’da politik değişiklik ve dönüşüm zamanı gelmiştir. Türkiye, Ortadoğu’daki bu zor dönüşüm sürecinde güvenlik ve özgürlüğü sağlamak için hizmette olacaktır” demiş… Buraya kadar sanırsınız ki bir komünist konuşuyor. Zurnanın çatladığı yer şurasıdır: “Biz politik istikrarsızlık yaratmayacak, kamu düzeni(!) doğrultusunda bir değişiklik istiyoruz” diye eklemiş. Ortadoğu halkları açısından “istikrarlı kamu düzeni” demek, ABD emperyalizminin kanlı işbirlikçilerinin ve petrol kaynaklarının güvenliği demektir.
Şimdi hünermiş gibi Libya halkına ve kaynaklarına yapılan saldırının komuta merkezini İzmir’e aldırmakla neden övünüldüğü meselesini bir kez daha düşünebilirsiniz.
Ortadoğu halklarının ayaklanması Suriye’ye gelince, bize de gelmiş oluyor…
Halep’in gökleri bulutlandığında, Diyarbekir’e yağmur yağması kaçınılmaz oluyor.
Ortadoğu’ya özgürlük bahsinde, ‘ille de istikrarlı kamu düzeni’ diyenlerin tüylerinin diken diken olması bundandır.
Heç korkmayın! Birazcık sivil itaatsizlikle bütün Ortadoğu muktedirlerinin emarı çekilecektir. Biraz kuru beyinli olmayan herkes bunu bilmektedir.