Yaşam manifestoma ‘yürümek’ adını ne zaman koydum hatırlamıyorum, ama bildiğim şey hayatım boyunca her yolculuk beni olanca haliyle heyecanlandırıyor. Her yeni kent, o kentin sokakları, sokaklarda akan başka başka insan hikâyeleri beni çoğaltan şeyler oldu hep. Hem zaten her birimiz bizde biriken yol ve de insan hikâyelerinin toplamı değil miyiz? Ben kendimi öyle görüyorum. Çocukluğumda da en çok heyecan duyduğum şeylerden biri bizim köyden başka bir köye gitmeler oldu. Ané’(1) yi sık sık yolculuklarımda hatırlamam da bundan olsa gerek; gittiği köy gezintilerinde beni yanına çok almıştı. Çocukluğumu dolduran kaygı, endişe, merak ile yapardım bu yolculukları.

Sonrasından hayatıma başka başka kentler ve o kentler ile birlikte başka insan hikâyeleri akmaya başladı. Kimi zaman heyecan, tebessüm çoğaltsam da bu hikâyelerin kimileri de kocaman hüzünler olarak toplandı bende. Bende bütün bunları kolaylaştıran sanırım hayata dair içinde bulunduğum yer olsa gerek. Hayatımı itirazlarımdan dolayı kurduğumdan gideceğim yerler hep çok oldu. Bu itirazlarım beni başka itirazlar ile ortaklığa ve bu ortaklıklar ile başka hayatlara tanıklığı getirdi. Ne güzel yolar, sokaklar ve insan hikâyelerinden geçtim, hayatımın en keyifli zamanlarından oldu bu yolculuklar

Şimdi bu yolculuklarımın en sonuncusunu paylaşmak istiyorum. Amed’e gelişlerim için hiçbir zaman neden bulma sıkıntım olmadı; bir yandan itirazlarımdan doğru kurduğum emek sürecim, diğer yandan ise heyecanlarım. İşte birkaç gün önce gene böyle bir yolculukla geldim. Gelişlerim de gözlerim özellikle de son yıllarda Amed’e yakın başka kentlerde oldu. Her gelişimde bir şekilde çevre illere de gidiyorum, geziyorum, görüyorum, yürüyorum. Uzun zamandır bir çağrım vardı, hayatımın bir başka yol yürüyüşünde tanıştığım Güzel İnsan Sertav Çiya Eker’in hayat hikâyesinde buluştuk Sinan ile. Bu tanışmamızı da Güzel İnsan Senay Eker sağladı. Sinan’ın davetini hayata geçirme fırsatını hemen değerlendirdim.

3 Nisan’da geldiğim Amed’den 5 Nisan’da çıktım yola. Önce Mardin, sonra Midyat; Arap, Kürt, Süryani, Ermeni, Yezidi, Keldani… İnsanı büyüleyen sokaklardan geçmek, kaç bin yılın ayak izlerine dokunmak bu defa da çok iyi geliyor. Sonrasında ise ilk defa gideceğim Kerboran/Dargeçit. Tarihi çok eskilere dayanan Dargeçit'in bilinen eski meskûnlarının burada yasayan Süryaniler, Ermeniler ve Kürtler olduğu biliniyor. Ancak şimdi Ermeniler hemen hemen yok gibiler, Süryaniler’de özellikle 80 sonrası yığınsal göçler ile Avrupa’ya göçmüşler. Midyat’dan Kerboran’a doğru yola çıktığımızda ilk dikkatimi çeken şey bir anda yolun ‘AB standartlarında bir otoyol’ görünümünde olması oldu. Bunun nedeninin Ilısu Barajı olduğunu öğreniyorum. Ilısu Barajı’nın gövdesi bu ilçe içinde yükseliyor. Baraj isminin de Kerboran’ın Ilısu köyünde geldiğini öğrenmiş oldum.

Kerboran’a doğru “lüks” otoyolda ilerlerken çevrede gördüğüm köyleri soruyorum, kimi köylerde insan hayatı çekilmiş gitmiş. Dağ/tepebaşlarında taş evler. Bir anda seni yaşadığın kentlerden, onların siluetinde alıp gidiyor. İnip yürümek o taşlara kalbini bırakmak istiyorsun, ses katmadan dinlemek, bir nefes almak istiyorsun. Bu taşlar ne çok acı, özlem, hasret, öfke biriktirmiştir acaba? Yol bir anda dönüyor, Keboran’a giriyoruz, ilçe yolu hemen değişiyor, zira bu yol baraja gitmiyor, baraja yol yapanlar kendilerinin beklentileri üzerinden yapmışlar bu yolu zaten. Bu defa topraklı, çukurlu bir yoldan ilçeye giriyoruz. BDP İlçesi önünde iniyoruz araçta, ilçe teşkilatını girdiğimde hemen tebessüm ve bütün sıcaklığı ile Sinan ‘Başkan’(2) bizi karşılıyor. Buraya gelmeme vesile olan ve bu dönem BDP’den Kerboran’a İlçe Eşbaşkanı seçilen Sinan Akan. Salon kutlama ziyaretleri için gelmiş insanlar ile dolu. Hepsinde bir heyecan... İlk defa halkın içinde, emekten, özgürlüklerden yana iki insan bu ilçeye ‘başkan’ olacak. Biraz sonra ikinci Eşbaşkan Zeynep Sipçik hoş geldin diyor.

Kerboran tarihine yeni bir adım ile devam ediyor. İlk defa kadın bir eş‘başkan’ları oluyor ve ilk defa feodal, aristokrat yapılar aşılarak bu durum sağlanıyor. Bunu sağlayan elbette Kürt Özgürlük Hareketi oluyor. Onlarca yıldır muazzam bir emek ve de çaba ile gösterilen direniş ve özgürlük mücadelesi kendi kazanımlarını açığa çıkarıyor. Bu seçimler için en çok da ‘Kadın Devrimi’ demek bu anlamıyla tam bir gerçeklik kazanıyor. Akşamüzeri olmasına rağmen Eş’başkan’ Sinan Akan ve de Belediye yönteminde üç kişi ile birlikte yola çıkıyoruz. Neden muhtarlık seçimi sonrası yaşanan kimi sorunlar.

Köy yollarına doğru araç saptığında ben gene kalakaldım. Alıp başını giden dağlar, dar vadiler, uçurumlar. Öyle uçurum boylarında araç yol alıyor ki; zaman zaman korku ile aracın kapısına tutunuyorum. Ama bu güzellikleri görmenin tarif edilemez heyecanı ile yeniyorum korkumu. Uzun bir yoldan sonra köye doğru gidiyoruz. Onlarca metre yüksek kayaların arasında adeta gizlenmiş bir köy karşılıyor bizleri. İlk önce çocuklar koşup geliyor, ben gene bakakalıyorum alabildiğine kayalar ile çevrili bu köye. Ötede kaya mağaraları gözüme ilişiyor, köyün içinde yürüdüğümüzde bu mağaraların aynısın köy içinde odluğunu da görüyoruz. Mağaraların önleri çitler ile kapatılmış keçi ve koyun yavruları ile dolu, Kürtçede karik u berxik deriz bunlara.

Sinan ve beraberindeki heyet muhtarın evine toplantıya geçerlerken ben ve çocuklar köyün aşağısına doğru yürüdük. İşte o zaman âdete dilim tutuldu, şayet varsa cennet dedikleri bir yer orası işte tam da burasıdır. Yüksekçe kayaların dik indiği bir vadi, vadinin içi meyve ağaçları, bostanlar ile dolu. Ve tam da kayaların dibinde akan bir su, tıpkı Ocavık Gözeleri gibi bir durum. Bir anda kucak dolusu akan bir su… Bu suyun hayat verdiği topraklar. Rengarek bir dünya. İnsem, yürüsem, gözlerimi kapatsam ve sadece bu suyun, ağaçları, böceklerin, kelebeklerin getirdiği sesleri dinlesem diyorsun. Belki o zaman bütün yolculuklarımdan biriktirdiğim özlemlerim yiter gider diyorum. Çünkü ben bu toprağa bağdaş kurarsam tüm özlediklerim inerler yanı başıma bu suyun rüzgârın sesi ile…

Ne acı; burası da Ilısu Barajı gövdesinin biriktirdiği suların altında kalacak. Geç olmadan gidip inin o dereye, bir yudum su için ve kendinizi ağaçların, suyun, kuşların seslerine bırakın. Ben bunu en yakın zamanda bir daha yapacağım. Dokunduğumuz sokaklar, insan hikâyeleri kadar, dokunduğumuz dağ, tepe, içtiğimiz sular bizimdir. Bizi çoğaltan, bizlere hayat verenlerdir bunlar… Daha çok, daha daha çok ihtiyacımız var buna, bu buluşmalara…

________________________________

(1) Koçgiri’de (Sivas/İmranlı) babaannemize biz ‘Ané’ derdik.

(2) Başkan ifadesi Kürt Demokratik Siyaseti içinde oldukça yer edinmiş bir kavram. Özellikle de seçilmişler için çok sık ifade ediliyor. Ekolojik Demokratik, Cinsiyet Eşitlikçi söylem ve de bunun pratik politikası olarak bu seçimler de de muazzam gelişmeler yaşandı. Ancak daha önceki erkek egemen zihniyet içinde gelen ‘Başkan’ kavramı Eşbaşkanlık olarak bir değişim sürecine girmiş olsa da halkın içinde ciddi şekilde erkek olmayı, erkeği çağıran bir ifade. Bu ifade süreç içinde bir değişime uğrayacak gibi duruyor.