Gelen bir senaryo taslağı üzerine, heves kırıcı olmamaya çalışarak bir şeyler karalamak… Çok genç bir delikanlının annesinden bir mektup ve bir ‘senaryo örneği’ aldım. Göz attım ve şu yanıtı yazdım:

“Ben, 10 yaşımda başladım düzenli okumaya… Zaten her gece, aslında belediye zabıtası olan amcam, bize kitap okurdu. Doğan Kardeş yayınlarıyla dergi okumaya; yani, öyküler, şiirler okumaya ve görsellere bakmaya başladım. Varlık Yayınları’nın belki de tamamını okumuşuzdur. Kendi başıma okuduğum ilk kitap; Çanlar Kimin İçin Çalıyor’du… On yıl sonra falan yeniden okudum. Üç kez kitaplığım dağıldı. Şimdiki kitaplığım da evimin bir katını ve bir odasını kaplamaktadır. 7 bin kitabım var; referans yayınlar başta olmak üzere. Bu arada 150 kadar kitaba editörlük yaptım; ama ilk ve ikinci kitabımı mesleğim olan gazetecilik refleksleriyle peş peşe yayımladım. 20 yıl kadar önce… İlk romanımı ise 65 yaşımdayken, yazdım. Binlerce kitap okudum; senaryolar; tiyatro metinleri; romanlar ve şiir kitaplarının yanı sıra; sanat araştırmaları ve doğal olarak sanat tarihi okudum. 40 kadar dergiyi ya sıfırdan yaratarak ya da alıp sürdürerek, binlerce sayının sorumluluğunu üzerime aldım. Belki şaşıracaksınız ama, ilk romanımı hastanede yatarken, iki hafta içinde başladım ve bitirdim. Çünkü 50 küsur yılın birikimiyle yaptım bu işi. Yazma işine soyunduğumda; dilimin kuralları ve zenginlikler içermesi açısından yetkin olmasına baktım. İyiydim. Yazabilirim dedim, çünkü hazırladığım kitapları işim olarak yapmıştım ve yazdıklarım da mesleki refleksler biçiminde uzun haber veya röportajlardan oluşuyor denebilirdi. Beyoğlu’nda yetişmem nedeniyle; internetten olduğu kadar on kadar sinemada yüzlerce film izledim. Bir deftere jenerikte ne yazıyorsa kaydettim. Oyunları da öyle; Beyoğlu’nda özel ya da kamu tiyatrolarında oynayan oyunları görmezsem, kendimi eksik sayardım…

SENARİST OLMAK İSTEYEN GENCE, DEVAMLA….

İlk gençlik günlerini yaşayan arkadaşımın yazdığı metne gelince; Yaşının çok genç olduğunu tahmin ettiğim bu hevesli arkadaşımızın; önce, çok ama çok kitap okuması gerekiyor (niyesini yukarıda yazdım gibi). Kendine göre çok değil, bana göre bile çok… Yazma teknikleriyle ilgili kurslar var; örneğin Mario Levi veya Merih Akoğul. Bu dostlarımız sertifika programı gibi yazma dersleri verir. Çok yararı olduğunu biliyorum. Gene sizin için bütünlüklü bir katma değere ulaşabilmek için; sinemacıların anılarını okumalısınız, daha kolay bir başlangıç sayılır… Anthony Quinn’den Vanessa Redgrave’e; ne bileyim, Liv Ullmann’dan Nubar Terziyan’ın anılarına kadar… Sinema belgeselleri de çok öğreticidir… Mahmut Tali Öngören’den başlamak üzere bütün senaryo yazım teknikleri de okunmalı. Keşke yetkili şifre giriş olanağınız olsa da (giriş izni olan bir öğrenci veya akademisyenden alabileceğiniz şifre ile de giriş yapabilirsiniz) YÖK internet sayfasından; senaryo yazımı ile ilgili kimi filmlerin açılımını konu edinen uzun doktora metinlerini de okuyabilseniz…

Bana yolladığınız senaryo çerçeve metninin bir yerinde; bir kahramandan söz ederken, Che’den, Atatürk’e; Lenin’den Hitler’e kadar bir ortalama kahramandan söz ediliyor. Elma ile armut karışmış halde…

Gene, kimi bölüm kahramanlarının numaralandırılarak adlandırılması ve filanca numaraların falanca numaradan küçük olduklarını belirtmek, bu metni algılamaktan uzak ve akıl karıştırıcı bir örneklemedir…

Son cümlede şöyle bir laf geçiyor; “(…) bütün bunlar bir ideolojinin propagandası”… Böyle bir iddiada ne günümüz ideologlarından Zizek, ne de Chomsky bulunmaz. Zamana bırakırlar böyle bir nitelendirilmeyi…

Önerilerim bunlar. Son olarak da, bu senaryo nasıl olacak, ne yapmaya çalışmışsınız konulu metninizi üç yıllığına rafa kaldırın ve biraz demlensin orada. Bu arada eğitiminizi sürdürün ve çalışmalarınıza biraz de dediğim konular üzerinden devam edin. Kolaylıklar ve başarılar diliyorum…”

Okumak ve hele hele yazmak çok ciddi bir iştir…

Ya da bu pür acemilik kokan ama, ‘Dünyanın en özgün senaryosu sayılacak’ iddiasında bulunan genç arkadaşa iki satır daha yazalım; iyimser açıdan bir metin daha kaleme alalım…

“Çok genç yaşta kısa bir film veya uzun metrajlı bir film planlaması, senaryosuna çerçeve metin yazmak yerine bir dizi film oluşumuna gidecek bir metin yazmak, genç yaşta hayli cesaret isteyen bir iştir. Arkadaşımızı kutluyorum. Elbette ki daha çok okuyacak ve öğrenecek ama bunları yaparken; kendi üretimleri için bunca çetrefil, hatta soyut denecek bir çerçeve metinle boğuşmaya girmesi de müthiş takdire değer bir çabadır. Ama gene de dahi düzeyince anılan pek çok yönetmen ve senarist/yönetmen, o yaşlarda ancak öğrenmenin engelli yollarında koşturuyorlardı. “

NOT: Ara Güler ile jüri olduğumuz bir yarışmanın herhangi bir oturumunda bize şöyle bir önermede bulunmuştu: Eğer orta deneyim grubunda sayabileceğimiz bir fotografçı, eğer 100 karede tek bir başarılı fotoğraf çekmişse, öpsün başına koysun… Bir albümde veya bir gösteride olması gereken 100 görsel için binlerce kare fotoğraf yapması gerekir. Bunun için keşif gezileri; birkaç değişik ışık koşullarında (mevsimlerde) bölgeye giderek, sadece notlar almalıdır ve duran obje bile olsa çektikleri, mutlak surette 1-4 yıl arasında konusuna yoğunlaşmalıdır. Ha deyince olmaz. Ha gayret delikanlı…