Yakın zamanda bedelli askerliğe dair bir yasa düzenlemesi bekleniyor. Bu beklenti Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce AKP kurmayları tarafında oluşturuldu. Muhtemelen 42. Hükümetin ilk icraatlarından birisi bu yasa düzenlemesi olacak. Bir yandan bedelli çalışması devam ederken diğer yandan da Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) İç Hizmet Yönetmeliği’ni değiştirdi. Bu değişikliğe göre eskiden; “uyumaz, acıkmaz, üşümez” denilen ‘Türk askeri’nin bütün insanlar gibi uyuyabileceği, acıkabileceği ve de üşüyebileceği ifade ediliyor. Uzun yıllar hiçbir şekilde sorgulanmadan uygulanan bu uygulamalar neden şimdi değişiyor diye düşünmemek de mümkün değil. İlginç olan ise bu değişikliğin ana akım medya tarafından büyük bir değişiklik olarak sunulması. Öyle bir süreç içinden geliniyor ki; yapılan değişikliğin askerliği nasıl katlanır bir hale getireceği ifade ediliyor.

Oysa Türkiye’de onlarca yıldır zorunlu askerliğin kendisi insan bedeni, geleceği, düşünce ve de vicdanı üzerinde keyfi bir şekilde tepinmektedir. Birey olma hallerinin hiç birisinin gözetilmediği, aklın, vicdanın yok sayıldığı askerlik süreci içinden bu toplumun yarısı geçti, geçmeye de devam ediyor. Bu süreç içinde binlerce genç insan yaşamlarını yitirdi. Ailelerine hiçbir gerekçe sunulmadan, ya da Türk Silahlı Kuvvetleri’nin “eğitim zayiatı” jargonuyla ifade edilerek bütün bu ölümlerin üzeri kapatıldı. Vicdani retçilerin çeşitli eylem, etkinlik, basın açıklamaları ile “şüpheli” asker ölümlerine dair geliştirdikleri farkındalık ile son yıllarda bu ölümlere dair farklı açıklamalar getirmeye başladılar. Bu açıklamalar da gerçeği vermekten oldukça uzak, “kaza, şaka yoluyla” vs gerekçelerle ile ölümleri anlatmaya başladılar.

Oysa TSK’de askerlik yapmış her birey oranın nasıl bir yer olduğunu çok iyi bilir. Devletin kendisi için uygun/muteber erkek halinin üretildiği bir yerdir. Bu toplumun bu kadar şiddet dolu, ırkçı, militer olmasının temel bir nedeni de askerlik süreci içinde verilen eğitimlerdir. Güvenli, barış içinde bir toplum özlemi yaşayanların hepsinin bu anlamda tamamen angarya olan bu sisteme karşı olmaları lazım. İnsanların bedenleri üzerindeki bu tahakkümün başka hallerine de kesin karşı olmak lazım. 4-5 yılda bir getirilen ‘bedelli askerlik’ ile insanlar bir de ekonomik olarak baskı altında tutuluyor. Beden üzerinden gelişen keyfi yaklaşım bu kez de maddi olarak devam etmekte.

Bütün zamanlarda Türkiye’de bir şekilde asker olmak istemen yüz binlerce insan oldu. Bugün de 1 milyona yakın insan askerlik yapmak istemiyor. Devlet ve iktidar ile bir şekilde ortak paydada olanlar zaten hiçbir zaman bu sürecin içinde olmadılar, bir şekilde asker olmamak için onlar açısından nedenler vardı. Kimse de “sen neden yapmıyorsun” demedi. Şimdi ise ekonomik olarak bir gücü olanlar ara ara çıkan bu ‘bedelli’ ile askerlik yapmıyorlar. Olan bir şekilde gene yoksul halka oluyor. Gitmek istemediği bir sisteme ya zorla tabi oluyorlar, ya da yıllarca “kaçak” bir hayat yaşamak zorunda bırakılıyorlar.

Oysa bu devletin mahkeme kararlarına da geçti, askerliğin kendisi bir angaryadır, ne kimi makyaj çalışmaları ne de zaman zaman parası olanlar için çıkarılan bu ‘bedelli’ yasası ile bu sorun görmezden gelinemez. Çünkü zorunlu askerliğin kendisi insan yapısı, düşüncesi ile tezattır. Sömürü ve de baskının her halini yaşatan zorunlu askerlik isteminin kendisi tamamen kalkmalıdır. Oysa durumun yeni bir halini görünüyoruz. Bedelli askerlik isteyenler dernek kurmuşlar. Bu durum insanları ölümü gösterip sıtmaya razı etmektir. Hayır, ne ölüm ne de sıtma! Bu bizim kendi hakkımızdır, kendi bedenimiz ve de bilincimiz/vicdanımız üzerinde hiçbir tahakküm halini kabul etmemeliyiz.

Zorunlu askerliğe tamamen karşı olmak gerekir. Vicdani ret mutlaka olmalıdır. Vicdani ret için illa bir yasanın olması gerekmediğini yaşadığımız deneyimlerden de gördük. Önemli olan kendi bedenimiz ve de düşüncemiz üzerindeki devlet tekelini yıkmaktır. Bunun için bir kez daha haykırmalı, “ne bir saniye, ne bir kuruş!” asker olmak/askerlik yapmak zorunda değiliz. Değişmesi gereken bizler değil devletin ta kendisidir.