13 Mayıs 2014’te Soma’da yaşananın bir kaza olmadığını, ekonomik ve siyasi düzenlemelerin sonucu olduğunu her geçen gün daha iyi anlıyoruz. Resmi rakamlarla 301 madencinin hayatını kaybetmesine neden olan olayın ardından henüz ne sorumlular cezalandırıldı ne de benzer olayların yaşanmasını engelleyecek yasal düzenlemeler yapıldı.

Soma’da karşınıza, babasını kaybeden komşusuna verilen oyuncakları görünce “Keşke benim babam da ölseydi” diyen çocuklar çıkıyor. “Yaşam odası zorunlu olsun” diye önerge veren milletvekili mecliste yumruklanıyor. Madenciler üzerinde işçi tutumları ve çizmeleri olduğu için TBMM’ye alınmıyorlar. Sendikaların anma, protesto ve örgütlenme etkinlikleri engelleniyor.

Bölge büyük bir taziye evi gibi… Matem devam ediyor ama mücadele de başlamış. Bir sivil polisin yorumu gibi: “Soma’yı Gezi Parkı’na çevirdiler!” Ya da bir madenci eşinin sendika forumda haykırdığı gibi “Susmayın, sessizlik kocamı öldürdü!”

Tünelin sonu

Soma’da kamuya ait maden ocakları şirketlere kiralanmış. Hükümetle bağlantılı bu şirketler ocaklarda kapitalizm öncesi istihdam biçimlerini hatırlatan taşeronluk ağları kurmuş. Üretimdeki parçalı yapı iş güvenliğini ve doğal dengeyi tehdit ediyor. Maaşlar ve “işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri” sadece bütçe kalemi olarak görülüyor. Resmi denetimlerin ciddiyetsizliği ve işçilerin tepkisine verilen resmi yanıtlar belki de resmin en üzücü yanları.

Bir kez daha söylemeli, Soma katliamının sorumluları sadece kar etmeyi düşünen şirketler ve o şirketleri engellemek bir yana teşvik eden hükümettir. Türkiye’de açlık sınırı 1158 TL, yoksulluk sınırı ise 3 bin 772 TL iken Soma bölgesinde madenci maaşları 1200 TL. Vardiyalar 12 saate kadar uzuyor. Dinlenme süreleri ve izin hakkı yetersiz. Koruyucu donanımlar ve eğitimler kifayetsiz.

İşçiler, “İSG Uzmanı”nın üretimi arttırmak için moral veren veya baskı kuran bir ustabaşı olduğunu sanıyor. Müfettişler ocağa inmeden lüks otellerde vakit geçirip Ankara’ya geri dönüyor. Ülke genelinde işçi sağlığı iş güvenliğini piyasaya devredildiği için bu alanda faaliyet yürüten şirketler “müşteri her zaman haklıdır” ilkesiyle çalışıyor.

Katliamdan önce yapılan uyarıları görmezden gelen hükümet şimdi işçilere para, eşya ve konut vaatleri vererek tepkileri yatıştırmaya çalışıyor. İşçilerin bağımsız sendikal faaliyetleri baskı altına alınmak isteniyor.

Madencinin feneri

Başka iş kollarında sendikalar madenci fenerlerine benzetilir... Soma’da şehir meydanında kaymakamlığın hemen yanında, onunla boy ölçüşen bir sendika binası var. Madencilerin çoğu sendika üyesi…

“Sendika ne işe yarar?” sorusuna verilen cevaplar sanki bir şirketin “insan kaynakları bölümünü” tarif ediyor. Sendika yöneticileri madene uğramıyor işçiler ise karar süreçlerine katılamıyor. Katliamın ardından şirketten ve hükümetten erken davranan sendika “madende her şeyin yolunda olduğunu” söylemişti.

Katliam bölgedeki sendikal iklimi de değiştirdi. Demokratik ve mücadeleci bir sendikal hareket yaratma iddiasında olan DİSK’e bağlı Dev Maden-Sen’in üye sayısı artmaya ve bölgedeki örgütlenmesi güçlenmeye başladı. Sendika faaliyetleri çeşitli engellemelerle karşılaşsa da ocaklarda ve dağ köylerinde, ailelerin de katılımıyla, kitle toplantıları devam ediyor.

İşçiler “sorumluların yargılanmasını”, “madenlerin kamulaştırılmasını”, “taşeronun yasaklanmasını” ve “işçi sağlığı iş güvenliği önlemlerinin alınmasını” talep ediyorlar. Taksim’de olduğu gibi Soma’da da “bu daha başlangıç!” Matem de mücadele de devam ediyor…

Şili’den Soma’ya

2010 yılında Şili’de yaşanan ve madencilerin 69 gün sonra sağ kurtulduğu maden kazası hala aklımızda.

Şilili madenciler daha sonra umudun simgesi oldular. O madenin vardiya şefi Luis Urzua ve kurtarma ekibinden Rodrigoe Reveco Somalı madencileri ziyarete geldi. Şilili heyet Kınık’ta DİSK/ Dev Maden-Sen üyesi madencilerle buluştu. Meslektaşlar ıslak gözleriyle birbirlerine uzun uzun sarıldı.

Türkiye’deki madencilerden Ali Haydar, “Bize kurtarma ekibi yerine imam gönderdiler, sizi yukarı papaz mı çıkarttı?” diye sordu.

Luis Urzua, inançlı bir Katolik olduğunu hatırlattı. “Ama bizi kurtaran dualarımız değil işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleriydi” dedi.

___

Bu yazı Bianet’te yayınlanmıştır.