Ekrem İmamoğlu ve Binali Yıldırım’ın canlı yayında bir araya geleceği programa dair yoğunca tartışmalar yaşandı. Moderatörü kim olacak, soruları kim hazırlayacak, önce kime soru sorulacak, canlı yayında bir Sürpriz olacak mı? Sorular ve sorular. Kamuoyu ilgisi her zamankinden çok olacağı da kesindi. Tayyip Erdoğan/AKP’nin iktidarı ile son verilen canlı yayın tartışmalarına neden 17 yıl sonra dönüldüğüne biraz bakmak lazım.

Birincisi; 31 Mart’ta Tayyip/Binali/Bahçeli üçlüsü kaybettikleriniz hepimizden iyi biliyorlardı, “atı alan Üsküdar’ı geçti” tekrarını o gece yapamadılar. Ancak işin peşini de bırakmadılar, malum “beka” sorunuydu bu seçimler. Zamana yayarak YSK’nin işbirliği sonucunda ‘İstanbul seçimleri tekrar yapılacak’ noktasına getirdiler. Tabloyu değiştirmek için masa üzerinde, sokaklarda, medya ekranlarında, maaşlı profesyonel elemanları ile her şeyi yaptılar. Ama olmuyor, “beka”dan “kankam”a geçtiler gene olmuyor.

Bir şey lazımdı, yani şu olmayanı yoluna sokacak bir şey. Bu Reis’in sokaklara dönmesi ile olmayacaktı, Reis 31 Mart’ta cevabını almıştı zaten. Başka bir şey lazımdı, “Lazistan, Kürdistan Mebusları”, “Rum Pontuscular” da işe yaramamıştı, bu aralık içinde canlı yayında karşı karşıya gelmeye konusu gündeme geldi. Olmayanı olur kılmak için, sokaklarda, meydanlarda, medya ekranlarında gerçekleştiremediklerini bu kez, son bir ihtimal ile canlı ekranda gerçekleştirmek için yola koyuldular.

Binali Yıldırım’da buna dair hazırlıklarını yapmıştı. İşte o gece geldi, Küçükkaya ilk sorusunu Binali Yıldırım’a sordu; ”Ben İstanbul’da yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım...” daha ilk sorunda bana bir şeyler batmaya başladı. “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım” ekranda kimse başka ülkenin vatandaşlarında bir şey beklemiyordu zaten. Aynı sıkıntılı durum cevapta da devam etti; ”Sizin oylarınız sayılırken bir takım garip işler oldu, acayip işler oldu...” Evet biz bunu biliyoruz, seçimi iptal ettirenlerin ellerinde hala sağlam bir gerekçeleri yok. “Acayip işler oldu”, “bir şeyler oldu”, “kesin bir şeyler olmuştur” ile başlayan cümleler devam ediyor.

İmamoğlu da hazırlıklarını yapmıştı, birlikte getirdiği görseller ve tablolar ile daha doyurucu bir anlatım içindeydi. Haklı olarak “O gün ne oldu?” sorusunun peşindeydi. Sonra o gece kim ne açıklamasını yapmıştı, gecenin saat kaçıydı. İmamoğlu bu bölümde daha iyi bir performans sergiledi. Binali Yıldırım elindeki tabloları anlatmakta bile güçlük çekti, görselleri ile uyumlu bir anlatım içine giremedi. Durumun farkındaydı, hazırlık direktiflerini düşünüyordu, işte ona uygun bir çıkış; ”Benim en tahammül edemeyeceğim şey yalan konuşmak.” AKP kurmayları İmamoğlu üzerindeki çalışmalarını son haftalarda bunun üzerine inşa etmeye başlamışlardı. Ordu Valisi ortaklığından yaşanan VİP tartışmaları ile İmamoğlu’nu öfkelendirmek, yanlış yapmaya zorlamak sürecini başlatmışlardı.

Zaman zaman Binali Yıldırım’ın araya girmeleri ile İmamoğlu’nun “ yirmi saniyemi, on beş saniyemi hesaplayın” tarzı çıkışları biraz basit kaçıyordu. İtirazlarını başka cümleler ile yapabilirdi. İmamoğlu’nun Anadolu Haber Ajansı’na dair Binali Yıldırım’a sorusunun cevabını, başka sorularının cevaplarını alamadık tabi. Binali Yıldırım zaman zaman “vatandaşlarımız bilsin biraz teknoloji ile aram iyidir”, “yollar benim işimdir”, “gençler benim kankamdır” çıkışları ile program öncesi çalıştıklarını sergileme çabaları da sonuç vermedi. İki defa İmamoğlu’nu hedef alarak Fetö göndermelerine İmamoğlu doyurucu cevaplar veremedi. Oysa Fetö ile kimlerin nasıl çalıştığını en iyi Binali Yıldırım/AKP bilir.

“Mesela İstanbul’da yaşayan Kürt kökenli Türkiye Cumhuriyeti’ne aşık...” Ekranların dili Kürde gelince en yüksek perde de ırkçı/miliiyetçi hissiyatlar hemen devreye giriyor. “Kürt kökenli” ne demek? Artık bu dilin terkedilmesi gerekiyor. Açık ve net “Kürt vatandaşlar için ne söylüyorsunuz?” Diğer bir şey “Türkiye Cumhuriyeti’ne aşık...” Kürtler Türkiye Cumhuriyeti’ne aşık olmak zorunda mıdır. Dili, kültürü baskı altında, siyasi iradesi tutsak, kazandığı belediyeleri kayyum ile el konulmuş, hiç bir demokratik hakka sahip değil. Kendi dili ve kültürü, siyasi talepleri ile kamusal alanda yer alamıyor, “Türkiye Cumhuriyeti’ne aşık.”

Kürt halkının hafızası, siyasi/politik tercihleri ile bu kadar oynanmamalıdır. Binali Yıldırım bir kez daha ekranlarda bunu yapmıştır. İmamoğlu ise daha açık ve güçlü şekilde ifade edebilirdi. Özcesi gelip gene Kürtlerin oylarına takıldık. Böyle olması bir taraftan da iyidir. Kürtleri, iradelerini, siyasi duruşlarını görmezden gelerek bir yere varamazsınız. Bu bağlamda inkarda ve şiddet dilinden çıkmak gerekiyor.

Tartışma Binali Yıldırım’ın müdahalesi ile biraz daha uzadı. Sonuç olarak beklenen olmadı, Yıldırım/AKP canlı yayında İmamoğlu karizmasını çizemediler, İmamoğlu çok haklı olduğu yerden daha etkili değerlendirmeler ile rakibini 31 Mart’ta yaptıkları ile yüzleşmesi için ve devam eden sürece dair ekrandakilere “oh işte budur” dedirtemedi. O son bir ihtimalde işe yaramadı. Son bir hafta bizleri yeni sürprizler bekliyor mu? Bunu da birlikte izleyeceğiz.