Çocukluk hayallerimizin sınırsızlığını hangimiz bilmeyiz? Çocukken sıcak yaz günlerinde akşam serinliği indiğinde salatalıklara su vermeyi çok severdim, gündüzün sıcağında kavrulmuş toprak suyu yudum yudum emerken, sırtüstü yatıp suyun öbür uçtan çıkmasını beklerdim; kulağım büyüyen salatalıkların çıtırtısında, gözlerim ise neredeyse burnuma yapışacak denli yaklaşmış uzak yıldızlarda olurdu.

Hayale dalardım.

Büyüdük kirlendi dünya. Yerçekimi Kanunu’nu öğrenip yıldızlar ülkesine gidemeyeceğimi anladığımda hayallerim sınırlandı. Bilmek sınırladı. Sonra bir adam geldi, bu kanunu altüst etti, muzipçe dil çıkararak E=mc² deyiverdi. İnsanoğlunun hayallerinin yolunu yeniden açtı. Gerçeğe hayal edilerek de varılabilir diye ekledi sonrasında.


“Bilgi sınırlı, hayal ise sınırsız”


Marx g
ökyüzünde bir hayalet dolaşıyor derken bir ütopyadan söz ediyordu, ama insanoğlunun geçmişi ve geleceğini şaşmaz kesinlikte bilebileceğimizi sandığımız anda, tarihin bizi hep ileriye ve beklenen sona götüren bir tekerleği olduğunu, onun da hep bizden yana döndüğü zannına kapıldığımızda, yani o ütopyayı yere indirdiğimizde hayal etme yeteneğimiz de dumura uğradı, köreldi.

Sanayi devriminin başlarında işçiler, yoksulluklarının nedenini makineler sanıp dişliler arasına ayaklarındaki tahta takunyaları atıp makineleri bozmuşlardı. Tıpkı, adına takunya isyanı denen bu olay gibi Alman komünistleri sanayi robotlarının fabrikalara girmeye başladığı ilk günlerde, işsizlik yaratacak diye robotlara karşı eylemler yapmışlardı. Biliyorlardı ve haklıydılar, on işçinin işini bir robot yapacaktı ve işsizlik hızla artacaktı (öyle de olmuştu).

Oysa “E=mc²”yi akılda tutsalardı robotları fabrikaya sokan bilginin bilgi teknolojisine dönüşerek müthiş bir hızla zamanı bükebileceğini, öteki zamana geçilebileceğini de sezebilirlerdi. Sezemedik. Karınları aç olmayan ama özgürlük isteyenler Berlin Duvarı’nı yıktı. Ama şimdi işsizler. Ve şimdi daha çok özgürlükle birlikte iş, ekmek ve onur istiyorlar.

Robotları yaratan bilgi/enformasyon teknolojisi, bilgisayarlarla, cep telefonlarıyla ve daha bilmem nelerle Ortadoğu’da değişmez, sabit sanılan halk kütlesinin enerjisini açığa çıkardı ve bir atom bombası gücü yaratarak diktatörlerin yıkılmaz sanılan şatolarını bir bir yıkan bir halk devriminin kolaylaştırıcısı rolünü oynadı.


Bu kadarını tanrılar bile hayal edemezdi

Ne var ki, Ortadoğu halkalarının demokrasi geleneklerini, kurumlarını biliyor olmamız, gelecek konusunda haklı kaygılar doğuruyor. Hele Libya’da kendi halkı üstüne savaş uçaklarıyla ölüm yağdıran Kaddafi gibi çılgınlar eğer ayakta kalmayı geçici bir süre için bile olsa başarırlarsa isyancı halka neler yapabileceklerini insan düşünmek bile istemiyor. Ama yine de bir imkânsızı başaran bu halkların isyanı hiç umulmadık başarılı sonuçlara taşıyabileceklerini de aklımdan hiç çıkarmıyorum.

Yani bildiklerimin hayalimi sınırlamasına hiç izin vermek istemiyorum.

Tam da bu nedenle ve tam da şimdi doğacak sonuçlar bizi sınırlamadan hayal edebilelim. Edelim ki, gelecek için kafamızda daha iyi ve daha doğrunun imgeleri belirebilsin. Yani gerçekle hayal (ütopya) arasında hakikatin köprüsünü kurabilelim.

Demem o ki hayal kurmak pasif bir edim değildir. Hayal dünyanızın hızı düşünce dünyanızın ivmesini arttırır, göremediklerinizi görür olursunuz.


Bir hayalim var: Ortadoğu Birliği (OB)


Avrupa Birliği (AB) gibi bir şey ama ondan daha az milliyetçi ve ondan daha fazla kültürel birliğe sahip bir topluluk. Merkezinde ötekinden yalıtlanmış bireyin değil, ancak ötekiyle tanımlanabilen insan varlığının olduğu, yani insanın Batı’dakinin aksine madde ve ruh olarak bölünmediği, maddi ve manevi değerlerin bütünleştiği, her insanın biricik olduğu, bizi dünya vatandaşlığına bir adım daha yakınlaştıran bir yeni evren.

Birilerinin eline cetvel kalem alıp, masa başında çizdiği, tel örgüler, mayınlar ve çoban köpekleriyle koruduğu sınırların kimi yerlerde kalktığı kimi yerlerde eridiği ekonomik entegrasyonun güçlendiği, kültürel alışverişlerin hızlandığı, savaşın, terörün, açlığın, horlanmanın son bulduğu bir bölge olamaz mı burası? Sınırların erimesi bir hayal olarak bile görülemez artık, bugünden başladı bile. AB tek örnek değil. Türkiye’de çevresinde yeni dış politikasıyla bu yönde adımlar atmakta.

Böyle bir yakın gelecek hayalim var.

Neden olmasın?