Galatasaray maçına kadar siyah beyazlı ekip bir molanın bir nefeslenmenin derdine düşmüştü, Bilic dahil takımda herkes yorgundu. Bu mola hafta içi yapılacak Adana Demirspor kupa maçının ertelenmesiyle gelecek Beşiktaş kendini yenilemek için fırsat yaratmış olacaktı.

Galatasaray maçının kazanılması ligin ilk yarısını lider bitirmek ve ligin başından bu yana rakiplerine oranla tüm dezavantajlarına rağmen oynanan pozitif futbolun anlamlanması adına önem taşıyordu, ancak öyle olmadı siyah-beyazlı ekip ezeli rakibine 2-0 mağlup oldu ve ligin ilk yarısını Fenerbahçe’nin bir puan gerisinde 2.sırada tamamladı.

Aslında onca sıkıntı ve sorunun arasında hiç fena bir sonuç değil bu elbet. Stad sorununuzu çözememişsiniz neredeyse her maçınızı deplasmanda oynuyorsunuz, ev sahibi avantajınız kaybetmişsiniz, dar bir kadronuz mevcut ve haftada iki maça alışmanız gerekiyor ancak bir taraftan da kart cezaları ve sakatlıklarla boğuşuyorsunuz.

Genç ve tecrübesiz bir kadronuz var her maç yapabildiğinizin en iyisini yapmak zorundasınız. Bu her maç için ekstra bir gerginlik ve maç yorgunluğu getiriyor.

BEŞİKTAŞ İÇİN HER MAÇ AYRI BİR HİKAYE

Ligin başından bu yana Beşiktaş’ın oynadığı her maçın ayrı bir hikayesi mevcut kolay yahut rahat kazandığı bir maç söz konusu değil, ligin başlarında son 20 dakikalar siyah-beyazlı taraftarlar için “Çekecek daha çok çilemiz var” kıvamında geçmekteydi. Takım öne geçtikten sonra son 20 dakika geriye yaslanmayı skoru korumayı alışkanlık haline getirmişti. Ne var ki bunu bir sistemden çok hattı müdafaa ve panik şeklinde yapıyordu. Neyse ki ligin ortalarına doğru bu sorunu atlatabildi.

KARTLAR BEŞİKTAŞLI OYUNCULARA DAHA KOLAY ÇIKIYOR

Ancak bu sefer başka bir problem çıktı: 8 kırmızı kart… İlk yarı boyunca takım toplamda bir sezonda görmeyeceği kırmızı kart sayısına ulaşmış… Bunu takımın gerginliğine bağlamak kolaycılık olur, kaldı ki sert bir futboldan bahsetmemiz çok güç… Yukarıda saydığımız dezavantajlara hakem hatalarını eklemek elbet zorunluluk. Kartlar Beşiktaş’a Galatasaray ve Fenerbahçe’den çok daha kolay çıkıyor. Konyaspor maçında Atiba’nın Galatasaray maçında ise Veli’nin gördüğü kırmızı kartlar evlere şenlik… Ancak Beşiktaş’lı oyuncuların da şunu bilmesi gerekiyor, evet rakip takımlara çıkmayan kartlar senin takımına çıkıyor…! Veli’nin ve Atiba’nın da bunu bilmesi gerekir hele ki geçen sezon hala akılarımızdayken…

Konya ve Galatasaray maçında görülen bu kırmızı kartlar Beşiktaş’ın iki ön liberosuna mal oldu ki siyah-beyazlıların o bölge için üçüncü bir alternatifleri yok gibi.

SEZONUN HAYAL KIRIKLIĞI GALATASARAY MAÇI OLDU

Galatasaray maçında Veli’nin kırmızı kartından ziyade aslında öncelikli hayal kırıklığı takımın oynadığı oyundu, siyah-beyazlı ekip cezalı Atiba’nın yerine Oğuzhan’la başlamış ilk on dakika topu ön alanda tutmayı becermiş ancak daha sonra son haftalarda olduğu gibi arkaya yaslanmayı ve uzun toplarla rakip kaleye gitmeyi deneyecekti. Arkaya yaslanmasına rağmen maç içinde Galatasaray ilk yarıda pozisyon vermeyecek ancak kendi de pozisyon bulamaycaktı. Ortaya vasat bir oyun çıkacaktı… İkinci yarı ise ilk kırılma yaşanacak uzaklaştırılamayan bir kornerin sonunda “Bu tecrübesizliği bu sezon Beşiktaş sürekli yaşadı” siyah-beyazlı ekip golü kalesinde görecekti. Golden sonra siyah- beyazlı ekip bu sezon her yenilen golden sonra olduğu gibi refleks gösterip baskı kursa da Veli’ye gösterilen kolay kırmız kart maçın bittiğinin göstergesi olacaktı.

Ancak kırmızı kart ilk yarıdaki kötü oyunu yeterince izah etmiyor. Siyah-beyazlı taraftarın hayal kırıklığı elinde Arsenal, Tottenham gibi maçlarda oynanan bir oyun verisi olmasıydı, ilk yarının son maçında Beşiktaş taraftarının beklentisi tüm yorgunluğa rağmen son bir çabanın gösterilmesine dairdi ve bize oyun kimliği olarak benimsettiği ön alanda baskısı, alan daraltması topu kendinde tutmasını seven organize ve hızlı ataklarla rakibe pozisyon vermeden sonuca gidebilen takımı bulamaması olmuştu.

TRABZON MAÇIYLA BİLİC TAKIMI DAHA EKONOMİK KULLANMAYA BAŞLADI

Aslında bu oyun yeni değildi Beşiktaş için Trabzon maçından bu yana ligin başlamasıyla birlikte bize kendisini sevdirdiği oyunu terk etmişti. Bu muhtemelen yoğun maç programına önlem olarak Bilic’in tercihiydi. Takım son haftalarda ligin en çok koşan takımı değildi artık. Baskıyı daha geride yapmayı tercih ediyordu top rakibin ayağında daha fazla kalırken, topu ayağında daha az tutup ayağında kaldığı sürece rakibine oranla daha etkin kullanmayı tercih ediyordu, sonuç da alınıyordu. Bilic bu yolla takımı ekonomik kullanmaya çalışıyor olabilirdi. Ancak ligin son maçında ilk yarıyı lider bitirmek adına maçın ilk yarısında sahada Oğuzhan varken en azından oyunun bir 10 dakikasında bu ekonomiden vaz geçebilirdi diye düşündük zira Oğuzhan sahadaysa takım daha çok ön alanda baskı kurabildiği ölçüde başarılı oluyordu.

İkinci yarıyla birlikte gelen Galatasaray’ın bakısı ve gelen gol, bu sezon birçok maçta yenilen golden sonra olduğu gibi siyah-beyazlı ekibin refleks koymasını ve oyunu rakip alana yıkmasını bekledik bu gerçekleşti de ancak kırmızı kart maçın sonucunu belli edecekti.

BEŞİKTAŞ SLAVEN BİLİC’LE VÜCÜT BULDU

Kuşkusuz ki geçen sezondan bu yana Beşiktaş’ın en büyük transferi Bilic… Ligimizde alışık olmadığımız ölçüdeki açık sözlülüğü ve rakiplerine karşı hakkaniyetiyle, hayata dair duruşuyla, futbolcular üzerindeki etkisiyle ve rakiplerine oranla birçok dezavantajın karşılığında oynattığı futbolla Beşiktaş taraftarının gönlünü fazlasıyla kazandı.

Ancak takımda bazı zaaflar maalesef hala giderilemedi… Beşiktaş oyunun egemenliğini maç boyunca elinde tutan takım olma haline bir türlü geçemiyor. Sürekli bir bıçak sırtı mevzu bahis.

Oyunun egemenliği ancak topu ileride tutmayı başarabilirse beceriyor. Bu da zor bir oyun ve fazla efor istiyor. Yoğun maç trafiğinde dar bir kadroyla bunu kotaramıyor takım. Ekonomik oynamayı denediğinde ise hızlı oynayan takımlar karşısında açıklar veriyor. Özellikle skoru tutma telaşında takımın bütün dengesi kayboluyor bir anda sahada aynı maç içeresinde iki farklı takım izliyormuşsunuz hissi uyandırıyor. Bilic’in bu dakikalarda tercihi oyuna hep savunmacı sokmak oluyor ne var ki bunu defalarca denemesine rağmen tutmuyor.

Bilic’in her iki kupayı da çok istediği ortada bunu Adana Demirspor maçında as oyuncularla çıkmasından anlayabiliriz. Ne var ki idmanları hafif tutup en iyi idman maçtır düsturu işe yarmadı aynı oyuncularla daha fazla maç yapmak zorunda kaldı, Bilic’te bu yoğun maç trafiğinde oyuncularla birlikte yoruldu ister istemez.

Bunları Bilic’in hanesindeki olumsuzluklar olarak görebiliriz elbet. Ancak bunca olumsuzluklar içinde hakem hataları, kendi saha avantajını kullanamama, rakiplerine oranla fazlasıyla dar bir kadroyla mücadele edip ligin ilk yarısında liderliği son hafta kaybetmek ve ligin en göze hoş futbolunu oynamak elbet başarıdır…

Ne var ki ligin ikinci yarısı için Bilic’in ve elbet Beşiktaş taraftarının çok istediği şampiyonluk oyunu bıçak sırtı halinden kurtarmaktan başlayacak. Yaratılacak kadro derinliği bu anlamda Bilic’in elini en çok rahatlatacak olan etken gözükür… Yoksa bu sezon onca çabayla yaratılan pozitif oyun kaçırılan şampiyonluklar hanesine yazılacak…

BİR DE BEŞİKTAŞ YÖNETİMİNE BAKALIM

Tabi işin bir de yönetim boyutu mevcut, sezon başı yapılmayan iki transfer Beşiktaş’ı belki de Şampiyonlar Ligi’nin kapısından döndürdü. Biliç eleme maçlarında sol ayaklı İsmail’den sağ kanat oyuncusu yaratmak zorunda kaldı.

Olimpiyat stadında geçen sezon futbol oynanamayacağı yeterince deneyimlenmiş olmasına rağmen stad sorunu çözülemedi Beşiktaş lig boyunca hemen hemen her maç bir sonra ki hafta nerede oynayacağını bilemedi.

Tribünler maçlara küstürüldü, buna rağmen çilekeş Beşiktaş taraftarı takımını yalnız bırakmamaya çalıştı. Taraftardan yine fedakarlık istendi. Oysa yönetimin savunduğu para veren tribün profili böyle bir fedakarlık barındırmıyor. Geçen sezon maçlara taraftar gelmesin diye dua etiklerini de unutmamak lazım.

Beşiktaş takımının en büyük değeri ÇArşı Gezi direnişinde var olması nedeniyle darbecilikten yargılandı, ne var ki yönetimden tek bir destek açıklaması usulen davaya katılma becerisi bile göremedik. Muhtemelen yeni yapılan statta hayal edilen taraftar profili tam da böyle tarif edilebilir. Protest kimliğinizden arının öyle gelin!

Ekonomik anlamda borçların azalacağına arttığını görüyoruz. Borçların azalmasından yana tek umut stada bağlanmış ancak taraftar profili düşünülmeden hesap yapılıyor.

Önder Özen gibi Türk futbolunun akil bir insanı sezon başında ayak oyunlarıyla kulüpten uzaklaştırılıyor oysa uzun vadeli planlar geldiği, istikrarın savunulduğu bu yönetimin açıklamasıydı. Bilic’in sezon sonu yorgunluğu biraz onun yokluğuyla da ilgili.

Bilic’in Yumruğu Şampiyonluk Maçında da Kalkmalı…

Bütün bu sıkıntılara rağmen Beşiktaş Ligin ilk yarısında göze en hoş gelen futbolu oynadı, UEFA kupasında başarılı oldu ve bir üst tura çıktı, ligiyse bir puan geride ikinci sırda tamamladı.

Bu sene Beşiktaş taraftarının en büyük dileği onca sıkıntıya rağmen oynanan pozitif oyunun karşılığında, Gaziantep maçında atılan golden sonra Bilic’in sıktığı yumruğu son hafta şampiyonluk maçında da sıkmasıdır elbet.