Bugünlerde Kafkaslardaki düşük yoğunluklu çatışma ortamı ve Akdeniz’de kapışmanın eşiğinden dönülen ‘ricat günleri’; hemen her yurttaşı telaşa düşürmüştür ve savaş karşıtlığı konusunda duyarlıklar daha bir önem kazanmıştır. Ama ne yazık ki azınlık yurttaşlarımızı evvelezel korkutmayı seven; insanlık düşmanı fikir ve eylemlilikler sahibi milliyetçi bir zümre de var. Epeycedir azınlıklar konusunu çalışırım ve üzerinde çok yazı yazdım... Gazetecilik okulundan bir arkadaşım Moda'da oturuyor... Sokaklarında gençler bağır çağır geçse; iki kişi kavgaya tutuşsa veya iki araba toslaşsa, perdenin arkasına geçip aşağı bakarlarmış. Bize mi geldiler, diye. Bunu hâlâ yaşatıyorsak, milyon kere yuh bize. Hadi bir hikâye daha. Gene Moda'da oturan Ermeni bir genç adam tanıyorum. Minik oğlu, oradaki azınlık okuluna gidiyor; kendisi ve eşi de orada okumuşlar. Politika yapıyor; yani olup bitene karşı duyarsız değil ama oğulları olunca; sokakta seslenmek için Can koydular adını ve cemaat içinde de seslenilsin diye Lukas... Bu travmayı yaratan ve sürdüren yoz dilli; saldırgan biçemli herkese milyon kere yuh olsun...

Beyoğlu’nda 50 yılım geçti ve ilk gençlik yıllarında, aralarında anlamadığım bir dille konuşmaya başlayanlara sonradan sorardım. Bu biçem konuşma o zamanlar pek yadırganmazdı. Balık Pazarı esnafı ile bir hanımefendi, çat pat da olsa aralarında pekâlâ Rumca ve İspanyolca konuşabilirlerdi… Veya Ermenice. Nece konuşuyorsunuz diye sorduğumda, onlar da bana yanıt olarak ‘Bazen ikinci frekanstan konuşuruz. Özel şeyler söyleriz, birbirimize’ derlerdi. Şimdilerde bu telaşı yaşamıyoruz deseler de; memleketin ‘mümbit milliyetçilik toprakları’, her durumdan vazife çıkarmaya çalışan kesimlerle dolu. Korkuyu yaşamamak mümkün değil bence.

Biliyorsunuz, bir de nispet yaparcasına; yapıp da inkâr etmenin de ötesine geçerek, bu insanlık dışı eylemliliği meşrulaştırıp savunmak var. Çevirmen dostum Attila Tuygan, güncel bir not üzerinde kaleme aldığı eleştirisinde şöyle diyor: “Bu ayıplı tarihten kurtulmamız lazım… 1920‘de Hacın’da Ermeni katliamı yapan Saim Bey’in ismini Haçın’a vererek Saimbeyli demekle, Zeytun’a Süleymanlı, Höketçe’ye Tufanbeyli, Sis’e Kozan demekle, Dersim’de katliam yapıp Tunceli demekle, Maraş’ta Alevi katliamının baş sorumlusu Türkeş’in adını Maraş merkez ve ilçelerinde bulvarlara verdiniz başınız göğe mi erdi? Toplumun çoğunluğunun içgüdülerini ırkçılık ve dincilikle besleyerek bu ayıplı tarihe bekçi yaptınız. Bu ayıplı tarihten kurtulmamız lâzım.”

Birlikte yaşama kültürüne ilişkin herhangi bir bilgiye okul kitaplarından rastlanmayınca, bu konudaki görgü de kışkırtıcı politikacı ve medyadan geliyor tabii… Oysa, ötekileştirmek yerine kardeşleşmek; her türlü sorunu da çözecek…