Yerel kaynaklardan aldığımız bilgilere göre Gülyazı köyü ve Roboski köyü korucuları Şırnak’a götürülmek sureti ile savaşa dahil edilmeye çalışılıyor. Savaşa gönüllü gideceklere bu saatten sonra diyecek sözümüz yok. Onları kamuoyu vicdanı asla affetmeyecek.

Üç kuruş para için savaşa dahil olacaklar Cizre’de katledilen Yasemin Çıkmaz’ın annesine kulak verin: ”Kızımı bulduğumda o güzel gözleri yoktu. Çıkarmışlardı. Kızım naylon gibi yanmıştı. Tüm vücudu yanmış olmasına rağmen yüzüne hiçbir şey olmamıştı. Düşünmeden duramıyorum, acaba benim kızım o bodrumda ölmedi sonradan mı getirildi? Yoksa o bodrumda mıydı? Gözleri ne zaman çıkarıldı, ölmeden önce mi sonra mı? Vücudu nasıl ve ne zaman yandı? Acaba tüm bu işkenceleri yaşarken canlı mıydı? Her gece dua ediyorum, kızım ölürken çok acı çekmemiş olsun diye”

Şırnak’a oturmaya gitmeyeceksin, Türk ordusu ve polisi tarafından yapılacak böylesi katliamlara ortak olmaya gidiyorsun, bunu asla unutma. Bu günler de geçecek, bu savaş sonsuza dek sürmeyecek, yarın bu ülkenin sokaklarında dolaşırken insanlarına bakacak yüzün kalsın istiyorsan, ona göre hareket et.

GÖREV ALANINIZ SADECE YAŞADIĞINIZ KÖYLERDİR

Fakat zorla götürülmek istenen koruculara bir kere daha hatırlatalım, kimse köyünün dışında bir göreve zorla götürülemez. Köy korucuları yönetmeliği  7. maddesi üçüncü bölüm, köy korucularının görev alanı ve görevlerini düzenler. “Köy korucularının görev alanı, görevli oldukları köyün sınırları içinde kalan alandır” diyor.

Eğer bu anlamda zorlama devam ediyorsa, sizi bu duruma zorlayanlar hakkında suç duyurusunda bulunabilirsiniz. Ya da daha onurlu davranıp halkınıza karşı katil olmak istemiyorsanız istifa edebilirsiniz…

İNSAN DÜŞMANININ BİLE ASGARİ SAVAŞ HUKUKUNA UYGUN DAVRANANI İSTER

Diyarbakır’ın Sur ilçesinde dün bir odada yaralı olduğu belirtilen ve kamuoyunun Tahir Elçi olayından tanıdığı Mahsun Gürkan’a ait olduğu iddia edilen cenazenin üzerinden paletli tankın geçerek ezdiği fotoğraf yayınlandı. ”Perde Arkası” sosyal paylaşım hesabı Mahsun Gürkan’a ait olduğu iddia edilen iki fotoğraf yayınladı.

Kürt halkı çok kötü bir düşmana sahip. Düşmanı ise bir o kadar şanslı ki kendisine dayanak yaptığı milyonların zerre kadar insanlığı kalmamış, bu PÖH ve JÖH denilen paralı asker ve polisleri, kamuoyundan büyük şekilde tepki alacaklarını düşünseler asla tank ile defalarca ezilerek öldürülen bir kişinin fotoğrafını yayınlamazlardı.

Geçmiş süreçlerde de, sokağa çıkma yasağının başladığı ilk günden günümüze paralı devlet savaşçıları, simgesel olarak bu tür şeyleri bilerek yayınlıyorlar. Bu tür şeyleri yayınlamalarının birinci nedeni Kürt halkı içerisinde korkuyu yayarak önlerine koydukları hedefleri istedikleri kolaylıkta yapabilsinler, bu aynı zamanda IŞİD çetelerinin de taktiğidir. İkinci nedene gelecek olursak, yüzyıllık şovenist ırkçı ve inkar politikaları ile oluşturulan kodların yeniden tazelenmesi ve bu sayede savaş motivasyonlarının devamını sağlayacak desteği bir kere daha üretmek. Hep derim iktidarlar rıza üretmeden savaş çıkaramazlar, bu yüzden toplumların hiçbir zaman iplerini tamamen ellerinden bırakmak istemezler.

Bu şu demek oluyor ki, bizdeki insan malzemesi ile her türlü kirli savaşı yürütmeye devam edebilirsin, yani sen birilerinin kirli amacı için her türlü boktanlığı bu ülkede yapabilirsin, kimse senden hesap sormaz, tam tersine öldürüp, yakıp yıkmazsan senden hesap sorarlar. İnsan düşmanının asgari insanlığını geçtik, savaş hukukuna uyanını ister değil mi? İşte bu bizdeki insan malzemesi buna müsaade etmiyor

Biz de savaş makinalarını denetleyecek maalesef hiç bir mekanizma şu an mevcut değil. Bir ülkenin demokrasisi o ülkenin düzeyini yani gelişme düzeyini gösterir, bizdeki demokrasi düzeyi, insan ölçüsü ortada maalesef. Sur’da paylaşılan şu resme bakın, bu nasıl bir nefret, bu nasıl insanlık, yaralı yakalandığı söylenen gerilla defalarca üzerinden tank geçirmek sureti ile öldürülmüş.

Elbette bu sadece AKP’nin ‘Yeni Türkiye’sinin ürettiği insan modeli değil, fakat hem mirasçısı olduğu anlayış, hem de takipçisi olduğu Kemalizmin bir eseridir. Onlar da çıkarlarını korumak için en kolayı seçip bu temelin üzerine Yeni Türkiye’nin insan modelini inşa etmeye koyuldular. ‘Yeni Türkiye’nin insan modeli geçmiş modelin üzerine ek olarak dinin otoriterliğini ve fanatizmini ekledi. Sonuç mu, sonuç içler acısı bir durum, tam manası ile yok olmuş, iradesi hiçleştirilmiş, vicdansız, kötü kalpli insanlar yığını, bu durumun başka türlü açıklaması olamaz

Siz bir kere dahi gördünüz mü, bu kadar lanetleyip öfke kustuğunuz PKK gerillalarının bir askere ya da polise işkence ettiğini? Hadi onu da geçelim, öldürdüğü düşmanının cesedine saygısızlık yaptığını, ki bugün bu yazıyı yazan kişi en az iki sene PKK’nin elinde esir kalmış bir askerdi, bir kere dahi hakaret içerecek göz kırpmasına bile şahit olmadı.

Yazıklar olsun, başka bir şey demiyorum. İnsan nasıl bu kadar vahşileşebilir? Bir insanı öldürdükten sonra daha ne yapabilirsin ki.

DENENMEYEN TEK YOL KALDI: O DA BARIŞ

Modern anlamda bakılırsa haklarını teslim etmediğiniz için Kürt halkı adına mücadele yürüten Kürt özgürlük hareketi ile kırk yılı aşkın bir zamandır Türk devleti savaşıyor. Sonuç almayı bir kenara bırakın Kürt halkı ile ilişkiler her gün daha içerisinden çıkılamayacak duruma gelmeye başladı. Modern Kürt hareketin öncesine değinmek bile istemiyorum. Einstein “Delilik; aynı şeyi yapıp, farklı sonuçlar beklemektir ” der, peki biz bu delilik halini ne zamana kadar yaşayacağız? Kaç zamandır yaşadığımızı hatırlayan dahi kalmamıştır. Bu hükümet de geçmiş hükümetler gibi savaş mekanizması ile kendi iktidarını sağlamlaştırmaya çalışıyor ama bir farkla, bu zamana kadar hiç bir hükümet deliliğe varacak şekilde PKK ile mücadele ediyorum adı altında Kürt halkına bu denli savaş başlatmamıştı. Buralarda 90’lı yıllara şahit olmuş biri olarak söyleyeyim ki artık barış anneleri bile barış istemeyecek duruma geldi.

Bu yüzden hala tüm farklılıklarımızla bir arada eşit-özgür-barış içerisinde yaşamak istiyoruz diyenler, bugün birkaç adım öne çıkmalı ve bu isteğini çok yüksek sesle haykırmalı, çünkü bu hükümet savaşı bu denli sürdürmeye devam ederse, artık kimsede bir arada yaşama istemi duygusu kalmayacak. İleride hayıflanmak istenmiyorsa, aynı yöntemler ile ayrı bir sonuç alınabileceğine inanan bu delilik odaklarına karşı açıktan bayrak açmamız, denenmeyen tek yol kaldı o da barış demek lazım. Bunu bu odaklara dayatmak gerekmekte.

Mesele artık sadece gündemi değiştirmek ya da günlük politika üretmek değil, çok daha tehlikeli noktalara geldik, bundan sonra bir arada yaşamalıyız mı seviyelerine geldik, bunu unutmadan hareket etmek gerekiyor. Yoksa yukarıda göstermeye çalıştığımız gibi ‘Yeni Türkiye’ gümbür gümbür geliyor. Artık karar verme zamanı, ya yüzyıllık korkularımıza teslim olup ‘Yeni Türkiye’ faşizmini kabul edeceğiz, ya da bu deliliğe hep beraber son verip tüm farklılıklarımız ile eşit-özgür-barış içerisinde yaşayacağız.