Diyarbakır’da 14 Temmuz’da olanlardan sonra Sayın Diyarbakır Valisi’nin değerlendirmeleri gözlerden kaçsın istemem. İstemem zira vali öyle sıradan bir memur değildir. Başbakan’ın şehirdeki gölgesi, sesi, soluğu ve yumruğudur.
Tek parti döneminde CHP il başkanlarının aynı zamanda şehrin valisi de olmasını Başbakanımız hep eleştirmiştir. Haklıdır da.
Tek parti zamanı rakip yok, işler kolay. Mühim olan çok parti varken valiyi partinin bir uzantısı haline getirmek. 

‘Esneklik’ anlayışı
Siz valiler atanıyor zannedebilirsiniz. Valiler kararnamesi, başbakanın, cumhurbaşkanının falan imzası vs.
Böyle zannederseniz yanılırsınız. Vali sadece devletin temsilcisi değildir. Bugün bir vali aynı zamanda halkın da temsilcisidir.
Ben söylemiyorum bunu Diyarbakır Valisi söylüyor. Kendi ağzından duyalım: “Ben 1 milyon 600 bin insanı temsil ediyorum. Vatandaşlarımızın canı kendi canımızdan azizdir.”
Diyarbakır halkını elbette Diyarbakır halkından yüzde 65 oy alan Belediye Başkanı Osman Baydemir temsil edecek değil. Onun yerine üçlü kararnameyle kapı gibi bakanlı, başbakanlı, cumhurbaşkanlı, imzalı, tuğralı, mühürlü, damgalı vesikayla göreve gelmiş Diyarbakır Valisi temsil edecek. Böylelikle astığını asacak, kestiğini kesecek.
Sakıncalı bulursa mitingi yasaklayacak. Kendisi üçlü kararnamesine dayanarak 1 milyon 600 bin insanı temsil ettiği için seçilmiş Belediye Başkanı Baydemir’in üzerine tazyikli su sıktırabilecek.
Valiler, öngörüsü iyi olan kimselerdir. Misyonları gereği vizyonları da gelişkindir.
O sebeple Vali, Nevruz kutlamasını da yasaklamıştı hatırlarsınız. Ancak bütün Diyarbakır, bayramı kutlamak için meydanlara inince konulan yasak hükümsüz kalmıştı. Bakın nasıl değerlendirmiş Vali, Nevruz meselesini:
“Nevruz’da da gösterilere izin vermedik. Yasağa rağmen ‘yapacağız’ dediler. Biz de olayların büyümemesi için esnek davrandık. Halkın meydana girmesine müdahale etmedik. Nevruz’a kendi düşüncesinde bayram havasında giriyor. Nevruz bayramdır, oraya gidebilirler. Biz gerekli esnekliği o nedenle gösterdik.”
Demek ki Sayın Valim manasız bir yasakta ısrar etmeyince bir şey olmuyormuş. Bunu bize Nevruz’da gösterdiniz. Madem ‘esnek’ davranınca sorun çıkmıyor bu defa neden ‘esnemediniz’? 

Validir, ne yapsa yeridir
İşte bu ve benzeri sorularla merkezi otoriteyi hedef alanlar, bugün memleketimizde valinin sadece vali değil aynı zamanda halkın tamamının atanmış temsilcisi olduğunu ve görevini müşfik bir babanın tatlı-sert üslubuyla yürüttüğünü kavrayamayanlardır.
Valinin rol modeli içişleri bakanı onunki de başbakandır. Bu, bir müşfik babalar zinciridir. Bu babalar gerekirse sever gerekirse paylar. Bazen esnek davranır, vaziyete göre yasaklar. Onların bileceği iştir ve işlerine karışmak milli iradeye dolayısıyla demokrasiye karşı bir harekettir. Yani cuntacılıktır, yani İttihatçılıktır, Baasçılıktır. O sebeple bir kısım aydının İçişleri Bakanı’nı istifaya çağıran bildirisini kınıyorum. Yok artık, utanmasalar Başbakan’ı bile (haşa) istifaya çağıracaklar.
Aydın milleti bilmelidir ki hariçten okunan gazellere bu milletin karnı toktur. Kendine aydın diyenlerin bildirisini bir ibret vesikası olarak sergiliyorum. Okuyun ve utanın:
“Biz aşağıda imzası bulunan Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları, Kürt halkıyla eşit yurttaşlık temelinde barış içinde birlikte yaşamak istiyoruz. BDP’nin temel demokratik haklar kapsamında düzenlemek istediği Diyarbakır mitingini engellemek için uygulanan devlet şiddetinden utanç duyuyoruz. İktidarın olayları tersyüz ederek BDP’yi suçlu gösterme çabasını kınıyoruz. Göreve geldiği günden beri Kürt halkına yönelik saldırgan tutumuna ek olarak Diyarbakır’da polis tarafından ağır şekilde hırpalanan milletvekillerine ‘zavallı’ deme cüretini gösteren İçişleri Bakanı’nın istifasını talep ediyoruz.”