Tunus’un yeni yönetici kadrolarının içinde hapishane ve sürgün yaşamayan yok gibi. Cumhurbaşkanı öyle, başbakan, bakanlar hepsi öyle, büyük çile çekmişler.
Şimdiki İçişleri Bakanı ömrünün tam 18 yılını eski rejimin zindanlarında geçirmiş. Bu yüzden de dikta rejiminin işkence yerlerini en iyi bilen oymuş...
Bunu Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’dan dinlemiştim, geçen gün Cumhurbaşkanı Gül’le Ankara’dan Tunus’a uçarken.
Dönüş yolunda yine Beşir Atalay anlattı, politika kulislerindeki Tunus İçişleri Bakanı’yla ilgili espriyi.
İçişleri Bakanlığı’nın ana kapısına bitişik ikinci bir giriş varmış. Bu kapı, uzun karanlık bir dehlizle dikta döneminde muhaliflere işkencelerin yapıldığı zindanlara açılırmış.
Devrim sonrası Bakan göreve atanıp ilk kez İçişleri Bakanlığı’na geldiğinde, eski alışkanlıkla ana kapı yerine zindanlara açılan karanlık dehlize dalıvermiş, güç bela durdurmuşlar...
İnsanların başörtüsüyle, uzun sakalla sokağa çıkmalarını bile yasaklayacak kadar ileri gidebilmiş laikçi Bin Ali diktası dönemini yaşayanlar, bugün hep birlikte, seçim sandığından çıkmış olan bir ‘ulusal kurucu meclis’in çatısı altında İslamcısıyla, muhafazakârıyla, sosyalistiyle, sosyal demokratıyla, komünistiyle, neredeyse siyasetin tüm renkleriyle hiç de kolay olmayan bir işe soyunmuşlar, ‘uzlaşma’yla demokratik anayasa yapmaya çalışıyorlar.
Büyük bir heyecan havası esiyor.
Bu işe soyunanlardan biri de Said Fercani. Geçen ekim ayında katılımın düşük olduğu genel seçimleri yüzde 41 oyla kazanmış olan En Nahda hareketinden.
1987’de 18 ay hapis yatmış.
İşkencecileri, Fercani’yi demir bir çubuğa bağlayarak omurgasını çatlatmışlar.
Uzun süre yürüyememiş.
Hapisten çıkar çıkmaz sakalını kesmiş, sahte bir pasaportla Londra’ya, En Nahda’nın lideri Raşid Gannuşi’nin (dün bu köşede kendisiyle Tunus’ta yaptığımız sohbet yer almıştı) yanına gitmiş, bir yıl önceki Yasemin Devrimi’ne kadar sürecek sürgün hayatına başlamıştı.
Önceleri ‘radikal’di.
Sürgünde ‘değişme’ye başladı.
Bir başka deyişle:
Said Fercani, yüzünü ‘demokrasi’ye de dönmeye başladı. Bu değişimde, Raşid Gannuşi oldu belirleyici rol oynayan.
Fercani bunu şöyle itiraf ediyordu:
“Mısır’daki Müslüman Kardeşler’den ilham alan bir değişim kapıdaydı. Daha kapsayıcı ve hoşgörülü bir İslamcılığın ilk taraftarlarından biri olan Raşid Gannuşi, daha baştan itibaren kadınların siyasete yoğun katılımını destekliyordu. Açıkçası, İslami harekete demokrasiyi getiren adam Gannuşi’dir.” (*)
Peki, uygulama nasıl olacak?
İşler söylendiği kadar kolay yürüyebilecek mi?
Bu konuyu, önceki gün Tunus’ta Raşid Gannuşi’ye sorma fırsatımız oldu. Yeni anayasanın ‘tüm partiler’in anayasası olacağını ve seçim sandığından çıkan Kurucu Meclis’te ‘uzlaşı ruhu’nu yansıtacağını söyledi.
Arkasından da ekledi:
“Herhangi bir devlet eğer Müslümanları yönetiyorsa, dine saygılı olmak, ters düşmemek zorundadır. Ama her şey şeriatta yer almaz. Pek çok şey aklımıza bırakılmıştır. Önemli olan adaletin tatbikidir. Allah, peygamberleri adalet için göndermiştir.”
Gannuşi’nin bu sözleri, Tunus’un yeni anayasasında din-devlet-kadın ilişkilerinin kolay tarif edilemeyeceği ve pratiğin de öyle kolay yürüyemeyeceğini gösteriyor.
Bir süredir Tunus’ta yaşayan ve Arap Baharı’nı konu alan yeni romanı üzerinde çalışan Ece Temelkuran da böyle düşünüyor.
Bana Tunus’ta verdiği bazı notlar şöyle:
“En Nahda genel seçimler öncesinden beri Türk Modeli diye tutturdu. Kolay değil, çünkü bizimki gibi kesintisiz 80 yıllık bir devlet zoruyla modernleşme ve laiklik gelenekleri yok.
Bu arada Selefiler, Mısır’daki gibi güçlü olmasalar da, aldı başını gidiyor ve hükümet de onlara karşı pek bir şey yapmıyor. Kuzeyde bazı köyleri ele geçirmişler mesela. O köylere kendilerinden olmayanları sokmuyorlar.
En-Nahda şu anda Tunus’u bir troyka ile yönetiyor. Ettatul solcu gibi, laik gibi ama tam değil... CPR, Cumhurbaşkanı Marzouki’nin partisi, solcu gibi ama esasen Pan Arab milliyetçiliği damarından geliyor...
Şu anda memleketin en temel meselesi anayasa. Ama daha iktidardaki koalisyon, taslağın birinci maddesini yazabilmiş değil.
En temel tartışma En Nahda’nın şeriat açıklamaları ile başladı. Anayasanın kaynaklarından birinin şeriat olması gerektiğini söylüyorlar.
Dışarıdan ülkeyi En Nahda tek başına yönetiyormuş gibi görünüyor. Oysa içeride adamlar henüz Zeynel Bin Ali dönemindeki bürokrasi kadrolarını temizlemeye çalışıyor.
Kendi kadrolarını oluşturmaya çalışıyorlar ama kadroları da yok doğru dürüst...”
Tunus notları böyle.
Arap dünyasında ‘devrimin ruhu’nu özgürlükler oluşturuyor. Bu ruh şimdi tüm heyecanıyla cirit atıyor Tunus’ta, Libya’da, Mısır’da...
Ama bu ruhu somuta indirgeyip, yeni anayasaların demokratik kural ve kurumları içinde güvenceye almak, öyle anlaşılıyor ki, zaman alacak, kolay olmayacak.
İyi pazarlar!

* Suriye-Türkiye sınırını geçerken bu yakınlarda yaşamını yitiren New York Times’ın ünlü savaş muhabiri Amerikalı gazeteci Anthony Shadid’in 16 Şubat 2012 tarihli son yazısından.