Yıllardan beri hapiste olan Öcalan, şu sıralarda iki yandan da çelmelenmesine rağmen barış için en doğru önerileri getirip, en doğru eleştirileri yapıyor.

Devletle müzakereleri sürdürürken, bu müzakerelerin anlamlı bir sonuca ulaşabilmesi için iki tarafın da yapması gerekenleri son konuşmasında net bir şekilde ortaya koyuyor.

Ama hem Türk politikacıları hem de Kürt politikacıları “kısa vadeli” çıkarlarını öne çıkararak bu “müzakerelerin” olumlu sonuçlanmasına yardımcı olmaktan kaçınıyorlar.

Öcalan’ın AKP ile ilgili eleştirileri çok net.

Diyor ki, “Biz görüşmelere başlarken ‘ölümler, tutuklanmalar olmayacak’ diye anlaşmıştık. Ölüm de olmayacaktı, operasyonlar, tutuklamalar da olmayacaktı, taş da atılmayacaktı. Ancak bunlara uyulmadı. Hükümet bu kadar gözaltı, operasyonlar yapıyor. Hükümet bunun açıklamasını yapmak zorundadır.”

Çok haklı eleştiriler bunlar.

Dersim’de askerî operasyon yapılmasının, yedi gerillanın öldürülmesinin, Kürt siyasetçilerinin tutuklanmasının hiçbir açıklaması yok.

Hem Öcalan’la müzakereye oturuyorsunuz hem de bu müzakereler sürerken, Öcalan’ı çok zor durumda bırakacak şekilde operasyonlar düzenliyorsunuz.

Bunun anlamı ne?

Niye yapıyorsunuz?

Neden sürekli olarak tutuklamalar gerçekleştiriyorsunuz?

Bu ülke barış için Apo’ya muhtaç.

Şu anda Öcalan dışında Kürt tarafında “barış” yapma kudretine sahip bir tek insan bile yok.


“Barış”
ancak büyük liderlerin yapabileceği, uzun savaşlardan sonra taraftarlarına kabul ettirebileceği bir iş.

Amerikalıların yakalayıp teslim ettiği Öcalan’ı sanki yenmiş gibi davranmanın, kibirli açıklamalarla onu yok saymaya kalkmanın bir anlamı yok, gidip o insanla müzakere masasına oturuyorsan gereken saygıyı göstermek, verdiğin sözleri tutmak zorundasın.

Müzakere ettiğin insanı, müzakere sırasında operasyonlar düzenleyerek niye çelmeliyorsun?

Öcalan’a tek çelme Türklerden gelmiyor.

Kürtler de çelmeliyor onu.

O yüzden zaten özellikle BDP’yi çok sert eleştiriyor Öcalan.


“Demokratik siyaset anlaşılamıyor ve yapılamıyor. Biraz demokratik siyaset anlaşılsaydı, halkın içinde, örgütlerde çalışılırdı, yanlış durumlarla karşılaşılmazdı. Vekil olarak onore edilmek istenenlerin de yapması gereken buydu. Yoksa atama usulüyle vekil olunmaz. Bu anlamda dillere destan bir küçük burjuvalık söz konusudur. Demokratik siyasetin kanallarını sonuna kadar açtığımız halde bu durum halk için değerlendirilemiyor”
diyor.

Asıl eleştirilerini seçimlerden sonra yapacağını söyleyerek ekliyor:


“Demokratik siyasetin doğru temelde yürütülmesi halinde daha büyük gelişmeler olacağını düşünüyorum. Yapılması gereken çok fazla bir şey de değil, sadece yoksul halka demokratik siyaset kanalları açmaları, örgütlenmeleri yeterlidir.”

Bu eleştirileri haklı değil mi?

Bu seçimlerde BDP’nin önünde geniş bir yol açılmış, kendi dışından insanları da ikna ederek temsil kabiliyetini güçlendirmiş, bu şartlarda bu partinin ciddi bir “siyasi” çalışmayla sadece Güneydoğu’dan değil büyük şehirlerden de oy toplama ihtimali çok kuvvetli.

Biz, BDP’den siyasi projeler, planlar duyuyor muyuz?

BDP halkın içinde Öcalan’ın önerdiği gibi ciddi siyasi çalışmalar yapıyor mu?

Görebildiğimiz kadarıyla BDP’lilerin hepsi değilse de çoğunluğu “sertlik ve tehdit” üstüne kurulmuş bir üslup kullanarak, kendilerine oy vermesi çok muhtemel kitleleri kendinden uzaklaştırıyor.

Şimdi açıkça konuşalım, kimin Öcalan’dan daha fazla “sert” olmaya hakkı var?

Silahlı mücadeleyi başlatan o, yöneten o.

Bugün “Etnik milliyetçiliği doğru bulmuyorum” diyen de, “Demokratik siyasetin yolu açık, gidin halkın içinde çalışın” diyen de o.

Ben Kürtler arasında Apo’yu “yüceleştirenler” olduğu kadar onu alabildiğine eleştirenler olduğunu da biliyorum.

İster yüceltin, ister kızın ama bu insanın hakkını verin.

Otuz yaşında başladığı mücadeleyi otuz yıl sürdürdü, bugün altmış yaşında, şu son konuşmasından açıkça görüldüğü gibi savaşı başlatan lider olmanın yanı sıra “barışı” getiren lider de olmayı istiyor ve bunu istemeye hakkı var.

 “Ya müzakere, ya kıyamet” dediğinde bunu sadece bir tehdit olarak görmeyin, Öcalan’la müzakerelerde olumlu bir sonuca ulaşamazsanız, Kürt meselesinin onsuz gidebileceği yerleri iyi görün.

Apo’yu çelmelemeyin, onu dinleyin, geleceğin hatırına geçmişin öfkelerini unutun.

Bu ülkeden de bir Mandela çıkarsa bu hem Kürtlerin hem Türklerin lehine olur.