24 Temmuz 2015 sonrası devletin yürürlüğe soktuğu Sri Lanka modeli katliam konseptinin tam orta yerinde iken 21 Mart 2016 tarihinde Kürdistan’ın kalbi Amed’de Newroz’u karşıladık…

Bu tarihi Newroz’dan bir kaç gün önce kente geldik. Kentin önce yasaklanan bölgelerine gitmek için harekete geçtik. Tabi gözlemlerimiz polisin bize izin verdiği kadar olabildi. Aşağı yukarı büyük bir tedirginliğin dışında hiçbir yeri görmeyelim diye polis her tarafı örtüler ile kaplamıştı.

Bırakın iç kısımlara girmeyi, tarihi dört ayaklı minareyi dahi göremedik. Dağkapı’da bulunan Azadi meydanından Balıkçılarbaşı’na uzanan caddeye girişte arama noktaları kurulmuş ve sanki hiçbir şey olmamış gibi orada gelip gidenle dalga geçen polis memurlarının ilk araması sonucu sokağa çıkma yasağının 100 küsur gün uygulandığı Sur’a adımımızı atmış olduk.

Suriçi’nde gördüğümüz manzara tam bir savaş halinin orada olduğuydu. Her elli metrede seyyar polis noktaları ve mevzileri oluşturulmuş ve Balıkçılarbaşı’na kadar birçok noktada arandığımızı da belirtmek gerekiyor. Tüm cadde boyunca ilk göze çarpan şey her tarafın Türk bayrakları ile donatılmış olmasıydı. Cadde boyunca bayram edası ile küçük bayraklar asılmış, Balıkçılarbaşı’nın sonunda bu küçük bayraklara, surlara asılmış 5 ya da altı metrelik bayrak eşlik ediyordu.

Duvarlar ve esnafın dükkanlarında daha önce basına da yansıyan polis ve asker tacizini içeren birçok yazı gördük. ”Biz geldik kızlar siz yoktunuz”, ”Bir Türk dünyaya bedeldir” vs gibi yazılar birçok yerde gözümüze ilişiyor. Bunun dışında ve polis ve askerin mevzilerinin dışında caddede çok büyük bir yıkım ile karşılaşmadık. O bölgede yaşayan kimle konuşsak bize tüm yıkımın ve vahşetin daha iç bölgelerde olduğunu söyledi.

Bir yıkım bölgesinden bir başka sokağa çıkma yasağının uygulandığı Bağlar’a geçtim. Konukevinin ve DTK binasının olduğu yerde uzunca bir zaman yine askerlerin ve polislerin araçları ile yolu kapattığı caddenin diğer kısmında yani DTK binasının önünde Suruç’tan Kobani’yi nasıl seyrediyorsak biçare, o gün de aynı biçareliği orada yaşadık. Evleri yasak bölgesinde olan aileler ise çaresizce DTK binasının çevresinden evlerin olduğu yeri seyredip, yeni gelen bizlere bu yasak ne zaman kalkar diye bir umut ile soruyorlar.

Tabi biz de en az evlerini bekleyen yurttaşlar kadar ne olacağını bilmeden orada bekleyen Amed halkı ile sohbete koyulduk:

’Ne olacak bu savaşın sonu, bunların hiç mi aklı başında değil, kırk sene savaşıp en sonunda müzakere masasına oturmadılar mı?’

‘Kırk sene boyunca anlamadılar mı savaş ile bir yere varılmayacağını, adam düşmüş başkanlık derdine bizi bunun için yakıyor olacak iş değil’.

'Biz savaş felan istemiyoruz, bir an önce bu delilik sona erdirilsin, ‘Barış için Kürt halkı daha ne yapsın’.

Yukarıdaki sorulara ya da yorumlara siz yüzü ve bini ekleyin, konuştuğumuz birçok insan bu tür şeyleri bize sorup söylüyor. Ve arada da kendi evlerinin olduğu bölgeye kafalarını çevirip bakıp tekrar dertlerini anlatıp, çözüm istediklerini birçok kez tekrarlıyorlar. O gün ve ertesi gün birçok kez DTK binasını önüne geldim. Her gelişim esnasında yüzlerce insanın orada beklediğini gördüm. Yer yer polis anonsları yapılınca dağılır gibi oluyorlar fakat bir süre sonra tekrar DTK binasının önünde toplanıyorlar. Bağlar ve sur halkının yakarışı duvarlara da yansımış, ‘Burada insanlar ölüyor Türkiye’de ise insanlık’ gibi yazılamalar birçok yerde karşımıza çıkıyor.

Newroz arifesi diyebileceğimiz son gün önce fısıltı haberleri diyebileceğimiz şekilde kulaktan kulağa Bağlar’da Newroz günü yasağın kalkacağı duyuldu. Ben pek de bu duruma ihtimal vermedim fakat , gerçekten Newroz sabahı Bağlar’dan Koşuyolu’na giden caddeden geçtiğimizde fark ettim ki yasak kalkmıştı. Büyük ihtimal ile Newroz olduğu ve bu yüzden dışarıdan gelen gazeteci ordusu olabileceği düşüncesinden dışarıya daha fazla fire vermeyelim anlayışı ile yasak bir süreliğine kalkmış olabilir diye düşündüm. Halk da benim gibi düşünse gerek ki polis araçlarından bir daha yasak olmayacak evlerinize geri dönün denmesine rağmen birçok ev eşyaları ile Bağlar’dan çıkmaya çalışıyordu….

Newroz bölgesine belediyenin ayarladığı araçlar ile gitmek üzere yola çıktıktan sonra, gençler Kürtçe marş söylemeye başladı. Kürdistan gerçeğinde gençlerin diz çökmemesi , Kürt halkının geçmişi ve geleceği noktasında çok belirleyici olmuştur. Bir süre sadece ölümlerden bahseden yaşlılar bile baktım bağıra bağıra marşlara eşlik etmeye başladılar. Bir anda gençler Newroz ateşi ile otobüs içerisinde alanlara gidenleri ısıttılar.

NEWROZ ALANINA GİRİŞ KAPISINDA…

Sokağa çıkma yasakları vesilesi ile Amed ve birçok kent ve ilçede oldukça gaza getirilmiş polis ve askerlerin olduğunu hem fiziki olarak biliyorum. Hem de devletin başının bu gaza getirme işinde ne kadar ileriye gittiğini hep beraber basından takip ediyoruz. İşte tam böylesi bir zamanın orta yerinde iken Amed’de Newroz kutlamasına hükümetin izin vermesini polisin pek sindirdiğini ve iyi karşıladığını söylemek doğru olmaz.

Bire bir, birçok şeye arama noktalarında şahit oldum, Kürt halkının folklorik renkleri olan sarı kırmızı ve yeşilin bir arada olduğu her türlü şeye karşı apansız saldırıyorlardı. Bırakın büyükleri çocukların boyunlarındaki poşuları bile zorla almaya kalktılar. Yaşanan tüm katliamlara karşı moral için alanlara gelen genç kızları polisler taciz etmeye kalktı. Genç kadın ve erkeklerin kollarında Newroz’a ilişkin yazdıkları yazıları zorla sildirmeye kalktılar. Bu duruma müdahale edenlere ise acımasızca saldırmaya kalktılar. Her yer de Newroz yasaklanırken Amed’de Newroz’un yasaklanmamasını halka sorduğumuzda hükümetin bir propaganda çalışması olarak değerlendirildiğini gördük.

Bu kentte üç aydan fazla süredir devletin halka karşı tank ve toplar ile yürüttüğü savaş ve bunun sonucunda yüzlerce sivilin yaşamını yitirmesi ve binlerce insanın Amed’in Sur ilçesini terk etmek zorunda kaldığını iyi biliyoruz. Hala Sur anneleri çocuklarının cenazelerini alabilmek için mücadele yürütüyor.

Tüm bunlara rağmen halk Newroz programı başlayıncaya kadar tüm alanını doldurdu. Bilen bilir ki Newroz alanı da öyle 50 bin yada 100 bin ile dolacak bir alan değil ki tüm korkutmalara, yasaklamalara rağmen 100 binlerce insan Newroz alanına geldi.

II. ABDÜLHAMİT İSTİBDAT DÖNEMİ GİBİ

Kürt meselesinde AKP hükümetinin tam bir hayal kırıklığı olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Birçok kişi AKP hükümeti ve icraatlarını geçmiş ile kıyaslamak için bir tarihi dönemi örnek gösterdi. Bence bu hayal kırıklığını en güzel ifade edecek dönem II. Abdulhamit sonrası İttihat ve Terakki dönemi olduğunu söyleyebilirim. Herkes baskıcı Abdulhamit’ten kurtulduğuna sevinirken, halklar Fransız devriminden etkilendiklerini düşünen İttihat ve Terakki’ye baskı ve istibdat rejimine karşı destek verdiler. Halklar çok geçmeden nasıl yanıldıklarını çok kötü deneyimler ile anladılar. Birçok halk acımasızca katliam ve soykırımdan geçirildi.

AKP hükümeti birinci dönem izlediği siyaset ile kurumlaşmış faşizme karşı alternatif olarak çıkabileceğini gösteriyordu, en azından kamuoyunda bu yönde bir algı oluştu. İttihat ve Terakki döneminden beri siyasetin içerisinde yer alan askere ve vesayetine karşı referandum yapıldığında Sol’dan da birçok kesim yetmez ama evet diyerek destek verdi. AKP hükümeti tek başına iktidarını ne zaman tam sağladı o zaman gerçek yüzünü ortaya çıkararak kendinden olmayan her kesime beyaz ve fiziki soykırım dayatması ile İttihat ve Terakki cemiyetine rahmet okutacak yönelim içerisine girdi. Bu yönelimin çoğu yine en muhalif dinamiği en canlı olan Kürt hareketi ve halkına geldi ve gelmeye de devam ediyor…

Sokaklarını gezdiğim Amed kentinde bu koca hayal kırıklığını kimle konuşsanız size hayıflanarak hem de haykırarak anlatır. Bu coğrafyanın barış içerisinde geçirdiği dönemler ellerimizin parmak sayısını geçmeyecek kadar yıllar ile sınırlıdır. Bu coğrafyanın kadim diğer hakları katledildikten hemen sonra sıra Kürt halkına gelmişti. Kürt halkı bu yıllarca süren inkar ve katliam düzleminde var olma mücadelesi verdi. Fakat bu AKP döneminde yaşadığı iki yüzlü politikalar ve yalanlar ile karşı karşıya kaldığını düşünmüyorum. Kürt halkı gerçekten bu sefer barış ya da çözümün bu topraklara artık savaşmadan geleceğini düşünecek kadar AKP’nin truva atı siyasetine inanmıştı. Çözüm sürecinin rafa kaldırılması ile birlikte PKK ile mücadele adı altında Kürt halkına karşı hükümetin eşi benzeri görülmemiş bir saldırı başlattığını görüyoruz.

Yıllardır Kürdistan’ın birçok kentini çeşitli nedenler ile gezdim, çözüm süreci sonrası AKP hükümetinin bu saldırılarının asıl muhatabı kim diye sorduysam herkes ağız birliği yapmış gibi Kürt halkı cevabını verdi. AKP hükümetinin sık sık propagandasını yaptığı gibi bu savaşın PKK ile mücadele için yapıldığına kimse inanmıyor. Bunun en büyük nedeni ise hükümetin izlediği Suriye-Rojava politikası ve orada yaşayan Kürt halkına karşı hükümetin inkarcı ve katliamcı yaklaşımı devam ettirmesini olarak söylemek gerekir. Kürt halkı son dönem kendilerine karşı devletin başlattığı savaşı, hükümetin dış politikada kardeşlerine karşı izlediği bu inkar ve katliam politikalarının içeride devamı olarak görüyor.

KÜRT HALKI BENİ HEP ŞAŞIRTMIŞTIR

Tüm izlenimlerim AKP’nin izlediği yıldırma politikaları sonucu Kürt halkının sabır taşını paramparça ettiği yönündeydi. Newroz alanında açılan pankartlara, dövizlere ve flamalara baktığımda da kendilerine karşı yönelmiş şiddete karşı artık barış ile değil de topyekün savaş ile karşılık verilmesi yönündeydi. Bunun nedenini anlamadığımı söylersem Kürt halkına karşı büyük haksızlık yapmış oluruz.

Bırakın insan yaşamını cesetlerini haftalarca yerden kaldıramadıkları bir savaş yine onlara reva görüldü. Bu yüzden Newroz programında konuşmacı olacak liderlerin dili ve üslubu da bu şekilde olacağını düşündüm, doğruyu söylemek gerekirse ben bile o tonda bir konuşma olsun istedim. Kürt halkının olgunluğu ve bilgeliği hep beni şaşırtmıştır. Bu yüzden birçok kez yangına molotof ile gitmesini düşündüğüm dönemlerde bile hep sağ duyu sahibi olduklarını birebir görmüş deneyimlemiş birisiyim. Sizinle konuşma yapan üç-dört liderin konuşmasının önemli gördüğüm yerlerini paylaşacağım. Siz de bu yangın yerinde Kürt siyasi hareketinin olgunluğuna bir kere daha benim ile birlikte şahit olacaksınız:

Gülten Kışanak, günün birlik olma günü olduğunu belirterek, Türkiye’ye “Bizim geleceğimiz birlikteliktedir, ırkçılığa karşı faşizme karşı el ele verirsek bu ülkeyi geleceğe taşırız. Biz hazırız, Amed hazır, Türkiye de geleceğe ve özgürlüğe hazır olsun” diye konuştu.

Sırrı Süreyya Önder, “Şimdi buradan çağrı yapıyoruz. Açın İmralı yolunu, verdiğimiz ne kadar söz varsa hepsinin gereklerini yerine getirmeye hazırız. Müzakereleri başlatın, bu çatışmalar bir haftada sona erer. Eğer bu sözü yerine getirmezsek beni Diyarbakır Meydanı’nda dara çekin ah çekersem onursuzum,” dedi.

HDP Eş başkanı Selahattin Demirtaş ise, “Bütün Ortadoğu halklarına barışın müjdesini vererek, barışa giden yolun ne kadar güzel olduğunu müjdeleyerek 3 yıldır bu kutlamaları yaptık. Ama bugün ölümlerle bu Newroz’u kutluyoruz. 3 yıl şunu gördük. Barış dediğimiz bir hayal değil. Bizler eşitlik ilkeleri etrafında kilitlenirsek barışın mümkün olduğunu gördük. Bu yıl ki Newrozu da her şeye rağmen Amed meydanından barış Newroz’u olarak bütün dünyaya yansıyor.’ […]

‘Anti demokratik hukuk dışı yollarla bir araya gelemeyiz. Bizi bir araya getirecek hukukun, demokrasinin yoludur. Ortadoğu’da da tarihi bir dönem yaşanıyor. Hiç şüphesiz ki bölgeyi kendi çıkarları doğrultusunda dizayn etmek isteyen çok sayıda uluslararası güç var. Bizler bunun farkında olarak mücadele ediyoruz. Ama Ankara’da bu ülkeyi yönetenler tehditleri art arda sıralarken, halkın taleplerini tehdit olarak gördükleri sürece barış zor.

Birlikte hareket etmek istiyorsak o zaman demokratik ilkelerde buluşmak zorundayız. Ankara’da bu aklın eksik olduğu ve bütün süreci yanlış okuduğu anlaşılıyor. Kürt halkı korkmadan bütün halklar gibi özgürce yaşamak istiyor. Başkasından bir şey değil kendisinden çalınanı istiyor. Bugün patlayan bombalar kan çanağına dönmüş bölge gerçekliği içinde barışı istemek kolay değil. İnanın ki böylesi dönemlerde ilkeli ahlaklı olmak doğru olandır. Böylesi korku ortamını yaratanlara karşı sığınabileceğimiz yegane şey ilkeli ve ahlaklı olmaktır. Diyarbakır halkı bu mesajı verdi, bunun doğru okunması lazım’ dedi.

2016 Newroz’undan barış haykırıldı, Kürt tarafı bunca kan ve savaşın içerisinde adresi bir kere daha gösterdi.

Devlet ablukası altında bulunan Amed’de bir newroz da bu şekilde geçti. Çok uzun zamandır Kürt halkının yoğun yaşadığı yerlerde barış mücadelesi yürütüyorum, Kürt halkı bilgeliği ve olgunluğu ile bir kere daha beni şaşırtmaya devam etti. Türkiye, Kürdistan ve Ortadoğu’ya barışın nasıl geleceği, birlikte bir gelecek imkanının ne şekilde olacağı sorulsaydı hiç düşünmeden bu gelecek imkanının en öncül halklarından birinin Kürt halkı olduğunu söylerdim.