GDANSK
Sisli, yağmurlu, kurşuni ya da melankolik hava galiba bu şehre yakışıyor. Kendimi bir anda zaman tünelinde buluyorum.
İç dünyamda uzak yakın tarihle flört eden duygu ve düşünceler uç veriyor.
Baltık Denizi’nden esen rüzgârlar epeyce sert, yüzüme fena çarpıyor. Çiseleyen yağmur altında tersaneler sanki bir tiyatro sahnesi ya da film seti...
1939 yılında Nazilerin Baltık’tan gelen savaş gemisi Schleswig-Holstein, Gdansk’ı, o zamanki adıyla Danzig’i bombalar ve o korkunç savaşın kapısı böyle açılır.
Önce Hitler, sonra Stalin...
Ama Doğu Avrupa’nın totaliter rejimlerine karşı özgürlük ateşi de Danzig’de o zaman Lenin’in adını taşıyan bu tersanelerde, dok işçilerinin Lech Walesa liderliğinde 1980 yılında kurdukları Dayanışma sendikası tarafından yakılır.
Dün sabah erken Varşova’nın Chopin havalimanından uçağa bindim ve sırtlarında milli formalarıyla, Yunanistan’a karşı takımlarını desteklemek için Gdansk’a gelen Almanlarla birlikte Lech Walesa havalimanına indim.
Geçiyorum tarihin cilvelerini...
Şu sıralar işim futbol.
Almanya’daki 2006 Dünya Kupası’nı izlerken, hangi şehirdi unuttum, istasyonun karşısındaki bir barın, Bremen’deki deyişle bir ‘kneipe’nin kapısına kocaman bezden bir pankart açmışlardı:
Hoş geldiniz futbol kaçıkları!
Aynı kentteki yerel bir Alman gazetesinin manşeti daha da ilginçti:
Dünya Kupası dulları!
Bir yanda ‘futbol kaçıkları’, diğer yanda turnuva boyunca kocalarını çaresiz kaybeden kadınlar, yani ‘futbol dulları’...
N’apalım?..
Gdansk’ın göbeğinde çoğunluk Almanlarda. Yunanlıların da sesi çıkıyor ama daha cılız...
İki taraf da kendinden emin.
Yunanlar, Angela Merkel’in kafasının peşinde. Moral olarak, ekonomik olarak büyük bir çöküntü yaşayan Yunanlılar için Almanya maçı çoktan futbol maçı olmaktan çıkmış, siyasi bir intikam aracına dönüşmüş...
Bu noktaya değinen bir İngiliz yorumcu şunları eklemiş:
“Hollandalıların futbol becerisi, İspanyolların futbol inceliği, İtalyanların futbol kültürü ve Almanların otomatiğe bağlanmış futbol disiplininden yoksun olan Yunanlıların da savaşçı bir ruhu var.”
Yunanistan Lizbon’da, 2004’te Avrupa Şampiyonu olurken efsaneleşen ve bu seferki turnuvada Rusya’yı eleyen tek golü atan emektar Karagounis abartıyor olsa da, şöyle diyordu dünkü gazetelerde:
“Biz savaşan bir takımız. Bir ve beraber olunca bizi kimse durduramaz.”
Yunan gazetelerinin manşetlerine bakıyorum internetten, çığlık çığlığa hepsi. Futbol, futbol olmaktan çıkmış. Aman Allah’ım öylesine manşetler ki, kupayı değil Alman Başbakanı Merkel’in kellesini istiyorlar.
Futbol mu, savaş mı?
Bir başlık ilginç:
“Almanya’yı euro’dan atın!”
Olabilir mi?
Klasik deyişle, futbol her türlü sonuca açık bir oyun, onun için de güzel.
Almanların hocası Joachim Löw’ün sözlerini okuyorum. Sporla politika arasına kalın bir çizgi çekme çabasında...
Kendi futbol felsefesinin değişmediğini belirtiyor. Savunmayı elbette önemsediğini, ancak ‘hücum futbolu’ anlayışını koruduğunu söylüyor.
Sağ ve sol beklerin, takım kaptanı Lahm’la Baoteng’in yalnız savunma değil, ileriye fırlayan önemli hücum elemanları olduğunun altını çiziyor.
Mesut’la Schweinsteiger’ın savunma dörtlüsünün önünde ileri-geri yorulmak bilmez motor rollerine değiniyor. Bu arada Mesut Özil’le ilgili olarak şunu belirtiyor:
“Özil mükemmel bir oyuncu. Hem topu fevkalade kullanıyor, hem çok iyi pas dağıtıyor, hem de çok koşuyor. Ama takım arkadaşlarının da ona çok daha fazla seçenek sunmaları, alan yaratmaları lazım.”
Alman takımı gerçekten tank gibi. Hemen herkesin favorisi. Joachim Löw’ün altı yıldır inatla, sabırla üstünde çalıştığı bir takım şimdi ‘Alman futbol makinesi’ne dönüşmüş durumda.
Yunanistan ne yapabilir?
Bir gol atıp üstüne yatabilir mi?
‘Çanakkale geçilmez’i oynayabilir mi?
Kolay değil.
Haydi maça maça!
İnşallah gökyüzündeki yıldızlar gol olup yağar.
* * *
Yunanistan, bir mucizeye ve politikaya bel bağlamıştı Almanya karşısında.
Ama olmadı.
Futbolun gerçeği ağır bastı.
Almanya karşısında bir kaç gömlek hafif kaldı Yunanistan.
Almanlar özellikle ilk yarıda çok üstündü. Yüzde 70’lik top hakimiyetiyle ezdiler Yunanistan’ı, top göstermediler.
Mirasyedi zihniyetiyle gol fırsatlarını birbiri ardından harcamamış olsalar, daha ilk yarıda maçı koparabilirdi Almanlar.
Mesut Özil yine muhteşemdi.
Sahanın her yerindeydi. Hem sağda hem solda, hem ileride hem geride. Sahada basmadık yer bırakmadı. Yaratıcıydı, sürekli pozisyon yarattı. Yırtıcıydı, durmaksızın mücadele etti, koştu.
Khedira da maçın yıldızlarından biriydi, attığı gol de muhteşemdi.
Klose aksadı ama kendisine özgü kafa golüyle maçı koparan golcü oldu.
Alman futbol makinası yoluna devam ediyor. Bakalım onu durduran çıkacak mı yarı finalde?..
Yarı finalde karşısına ya İngiltere, ya İtalya çıkacak.
Euro 2012’de heyecan dalgası gitgide büyüyor.