Ali bir göçmendi, Suriyeliydi.

‘Coğrafyan kaderindir’i bu kez de Ali’nin hayatı ile bir kez daha öğrenecektik.

Polise yakalanmaktan ölümüne korktu Ali, ailesine ekonomik katkı sağlamak için tekstil atölyesinde çalışıyordu. O gün arkadaşları ile dolaşmaya çıkmıştı. Covid-19’dan kaynaklı Türkiye’de 20 yaş altı ve 65 yaş üstü insanların sokağa çıkma yasağı vardı. Polise yakalanmamak için sokak aralarında koştu, yakalanırsa 300 tl cezaya çarptırılacağından korktu. Ali’nin aslında koşmadığını, sokakta polisçe hemen yakalandığını söyleyenler de var.

İlk haberi Ahaber, “Adana’da polisin uygulama yaptığını görünce kaçan Suriye’li Ali A. (19) ‘dur’ ihtarına uymayınca, bacağından vurularak yakalandı. Ali A. hastanede tedaviye alındı” şeklinde girdi. Ahaber’in bu haberi hala sitelerinde duruyor. Ancak olaya dair kamera görüntüleri paylaşılınca bizler Ali’nin ayağından değil de sol göğsünden vurulduğunu gördük.

Sol göğsünden vurulan Ali sedyeye taşınırken yaşam belirtileri vermiyordu.

Ardısıra bildiğimiz medya şunları yazdı:

Sabah: Uygulamadan kaçan genç yanlışlıkla vuruldu.

Milliyet: Polisin uygulamasından kaçtı, bacağından vurularak yakalandı.

Habertürk: Uygulamadan kaçan genç yanlışlıkla vuruldu.

İnternethaber: Adana'da 'Dur' ihtarına uymayıp kaçınca polise başka çare bırakmadı.

Haberler.com: Polis uygulamasından kaçan Suriyeli genç, bacağından vurularak yakalandı.

Memurlar.net: Polisin yanlışlıkla vurduğu genç öldü.

Kamupersoneli.net: Adana'da Suriyeli bir kişi paniğe neden oldu! Polis vurarak durdurdu!

“Yanlışlıkla vuruldu”, “bacağından vurularak yakalandı”, “uygulamada kaçan genç yanlışlıkla vuruldu”, “’dur’ ihtarına uymayıp kaçınca polise başka çare bırakmadı”, “polisin yanlışlıkla vurduğu genç.”

Bu dil basın dili olmaz, hepsinde bir yargı var, doğrudan bir haber kaynağına ulaşılmadan masadan tek kalemde çıkmış gibi duruyor. Daha bir inceleme yapılmadan böylesi cümleleri sadece ve sadece olayı örtbas etmek isteyen polisler söyleyebilir.

“Adana’da Suriyeli bir kişi paniğe neden oldu! Polis vurarak durdurdu!”

Basın ahlak ve ilkeleri ile değil, tamamen polis refleksleri ile kurulan cümleler bunlar. Ya bu cümleleri kuranlar zaten basın olmaktan çıktılar, ya da bunların hepsi korku ve kaygılarından tamamen devlet/erk baskısı altında çalışıyorlar. Her iki durum da yurttaşın haber alma özgürlüğünün özellikle iktidar medyası tarafından tamamen bitirildiğinin göstergesidir.

Akabinde tepkiler gelmeye başlayınca Adana Valisi; "Seyhan İlçe Emniyet Müdürlüğümüze bağlı ekiplerimizin uygulama yaptığı esnada, uygulama noktasında dur ikazına uymayarak kaçan Suriye uyruklu A. H. isimli şahıs, uyarı ateşi açılması esnasında kazaen yaralanmıştır. Yaralı olarak hastaneye sevk edilen A. H yapılan müdahalelere rağmen hayatını kaybetmiştir" açıklaması yaptı.

Bizler bu “kazaen” kurşunlara hiç yabancı değiliz. 21 Mart 2017 tarihinde Diyarbakır'da Newroz kutlamasına gelen Malatya İnönü Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Müzik Bölümü öğrencisi 23 yaşındaki Kemal Kurkut, polis kontrol noktasında aynı şekilde vurulmuştu. O zaman da tepkiler üzerine Diyarbakır Valiliği; “Diyarbakır İlimiz Bağlar İlçesi Nevruz Parkında gerçekleştirilen Nevruz etkinlikleri alanına girmeye çalışan ve elinde bıçak bulunan sırt çantalı bir şahısa, alanın güvenliğini sağlamakla görevli güvenlik kuvvetlerince müdahalede bulunulmuş, olay yerinde yaralanan şahıs, hastanede yapılan müdahaleye rağmen yaşamını yitirmiştir” demişti.

Ali’nin öldürülmesine tepkiler çoğaldı. Bizler polis, medya, valilik üçgeninde yapılan açıklamalara bakarken “makbul vatandaşlar”ın yorumları canımızı daha da bir yaktı. Onlara bakmak, adalet, insanlık, vicdan denen insana dair ne kadar duygu varsa hepsinden şüpheye düşürüyor. Ne yazık ki, bu ülkede birinci elden iktidar elitleri/şefleri ve reisleri tarafından her zaman itina ile beslenen ve desteklenen bu ırkçı hezeyanlar hayatlarımızdaki karabasanlar olmaya devam edecekler.

Ali’yi vuran polis memuru; F.K, “Ben şahıs kaçınca peşinden koştum, olay yeri çok tekin bir mahalle değildir, silahın emniyeti daima açıktır. Peşinden koşarken zaten oruçluydum, dengemi kaybedip düştüm, silah ateş almış olabilir” şeklinde yaptı açıklamasını. İki cümleden oluşan bu açıklamada; “olay yeri çok tekin bir mahalle değildir” ile zaten kendisine bir meşruiyet oluşturmaya çalışıyor. Avukatları mahkemede bu konuya oldukça odaklanacaklar. Mahkeme heyeti de ‘olay yeri çok tekin olmadığından’ diye bir cümleyi kuracağından şimdiden sonuçtan emin olmamak için hiçbir neden yok. “Peşinden koşarken zaten oruçluydum..” açıklaması ile de “ben dindar, müslüman bir insanım, görevimin başında bile dini inancımın gereklerini yapmaktan vazgeçmeyen” makbul bir vatandaşım mesajı verilmiş…

Irkçı/militer basını, tetiği çeken ‘terörist avlayan’ polisi ve ‘makbul vatandaş’ın valisinin el birliğinde gencecik bir insan yaşamından oldu. Hemen devlet yetkilileri Ali’nin ailesi ile iletişime geçtiler, olası kontrolden uzak cümleler kurulmasın diye. Mesela aile çıkıp da; “oğlumuzu kim niye öldürdü?”, ya da “18 yaşındaki bir çocuğu polis nasıl öldürdü”, “oğlumuzun katilleri kimler ise sonuna kadar peşinde olacağız” benzeri cümleleri kurmasın diye hala ablukada. Bir kez daha hayatına sebep oldukları bir kişinin ailesini de yoksulluğundan vuruyorlar.

Bir an başka bir tarih gözlerimde canlandı.

6 Aralık 2008!

15 yaşındaki anarşist Alexandros Grigoropoulos’un Atina’da polis kurşunları ile yaşamını yitirmesinden sonra yaşıtları sokaklara indiler. Atina’da insanlık vicdani atmaya devam ediyordu. Sokaklarda hesap soran binler Atina'daki cenazesinde son yolcuğunda Alexandros’u yalnız bırakmadılar. Grigoropoulos'un çiçeklerle kaplı beyaz tabutu, Palaio Faliro mezarlığına götürüldüğünde arkasında bir ülke ağlıyordu.

Ülkedeki okullar ve üniversiteler öğrenciler tarafından işgal edildi...

Bizim coğrafyada da böylesi bir tepki ortaya konamadan çocuklar sokaklarda eksilmeye devam edecek…