Benim gibi düşünen ve de durduğum yere yakın olanlar kadar daha farklı politik hatlar üzerinden duran ve de buradan doğru söz ve de eylem üreten birçok Alevi genç ile konuşuyorum, tartışıyoruz, bunları çeşitli şekillerde paylaşıyoruz. İçinden geldiğimiz toplum içinde bizi oldukça rahatsız eden bir gerçek var, bu yazı ile bu gerçeği paylaşacağız. Bir yandan Alevi toplumunun bu coğrafyada gelişen bütün devrimci dinamikler için her zaman ciddi bir dayanak olduğunu biliyoruz. Son yaşadığımız Gezi İsyanı ile bunu bir kez daha yaşadık. Bir asırdır Anadolu/Mezopotamya halkları üzerinde her türlü şiddeti kullanan sisteme karşı bu toplum her zaman isyan edenin yanında oldu, kendisi de isyan etti. Birçok devrimci örgütün her zaman her şekilde beslendiği bir kaynak oldu.

Bu gerçek Alevi toplumunun özellikle iki özelliğini değiştirmedi. Birincisi; “Mustafa Kemal olmasaydı biz şimdi nasıl başı açık dolaşırdık, nasıl okullara giderdik, nasıl yaşardık?”, yani Kemalizm’e dair oluşan algı. Bu algının nasıl geliştiği ve yerleştiği için çok şeyler söylendi, yazıldı, devam da edecek.

Ancak şunu özellikle söylüyoruz; Kemalist düzen içinde sen neler yaşadın? 1938’de Dersim’de neler yaşandı? O zaman ülkeyi kimler yönetiyordu? Neden yaşandı o büyük acılar? Maraş, Sivas Katliamları ne zaman ve de kimler iktidarda iken yaşandı? 2 Temmuz Madımak, Gazi Katliamları yaşandığında kimler vardı iktidarda? Her askeri darbede toplanıp götürülenler siz değil miydiniz? Kendi inancını bir asırdır gizleyerek yaşayan sizler değil misiniz? Hemen hemen her Alevi insanının hayatında devletten kaynaklı şiddet hikâyeleri ile doludur. Bu kadar şiddete maruz kalan sen bunları hangi sistemin altında yaşadın? Alevilere dönük bütün bu katliamlar yaşandığında CHP iktidardı. Ve sen bu gerçeğe rağmen nasıl, ne şekilde hala CHP’den bir gelecek görüyorsun. CHP her zaman bu coğrafyada milliyetçilik/ırkçılık için bir yatak oldu. Bu yatak ise sana hep ölümler getirdi.

Unutmak istiyorsunuz ama; Kemalist Cumhuriyet ideolojik kaynağını Teşkilat-ı Mahsusa’dan alır. Bu örgütün kuruluş amacı ise ilk başkanı tarafından; "Bu teşkilatın gayesi, bir taraftan bütün İslamları bir bayrak altında toplamak, bu suretle Panislamizme vasıl olmaktır. Diğer taraftan da Türk ırkını siyasi bir birlik içinde bulundurmak, bu bakımdan da Pantürkizmi hakikat sahasına sokmaktır” şeklinde ifade edilmiştir. Rengi tarifi ne olursa olsun Türkiye Cumhuriyeti hiçbir zaman bu temel aks üzerinden ayrılmadı. Yani senin Alevi, diğerinin Kürt, bir başkasının Ermeni, Hristiyan olması bu sistem için hizmetkâr olmaktan başka bir şekilde algılanmadı. Bütün politik gerçekler de bunu defalarca ispatladı. Bütün bu gerçeğe rağmen her türlü baskı ve de şiddetine maruz kaldığın sistemi neden bu kadar savunuyorsun?

İkinci bir gerçek de Alevi toplumu içinde bulunan Kürt fobisidir. Kürtler de Aleviler gibi bir asırdır Kemalist militer sistemden her türlü baskı, asimilasyon ve de katliama uğradılar. Daha Cumhuriyet kurulmadan bu katliamlar başladı Roboski ile de devam etti/ediyor. Alevileri olduğu gibi bu sistem Kürtleri de her zaman katliamdan geçirdi ve geçirmeye de devam ediyor. Ancak özellikle son 30 yıl içinde Kürtler etkili bir politik hat kurdular. Bugün dönüp baktığımızda egemen militer Kemalist sisteme karşı nerdeyse mücadele eden tek etkili güç Kürtlerin politik duruşu ve de buradan doğru kurdukları harekettir. Özgürlükçü cins siyaseti ile kadınların doğrudan ve de oldukça etkili oldukları bu siyasetin nasıl bir özgürlük tahayyül ettiğini bugün Rojava’da görmekteyiz; Alevi, Kürt, Süryani, Sünni, Arap, Türk, yani bütün inanç ve de etnik kimliklerin kendilerini özgürce örgütledikleri ve de özgürce yaşayacakları bir yaşam alanı oluştu. Ancak anlaşılmaz bir şekilde her türlü tanıklık içinde Alevi toplumun önemli bir kesiminin Kürtlere karşı ciddi bir tepki/nefret içinde olduğunda görüyoruz.

Sistem her türlü toplumsal geriliği Kürtler üzerinden inşa ederken buna her zaman en çok inanan da Aleviler oldu. Adeta sisteme karşı kendilerini temize çıkarma uğraşı içinde Kürtleri bir öteki yaparak adım atıyorlar. Oysa Kürtler bambaşka bir dünya kurdular ve de bu yolda emin adımlar ile yürüyorlar. Artık sisteme karşı mağduriyet dilini bir yere bıraktılar ve istedikleri yaşamı inşa ediyorlar. Burada olması gereken Alevi toplumun bu gerçeği görerek egemen sisteme karşı birlikte duruşun araçlarını inşa etmektir. Artık şu Kürt düşmanlığını bir yere bırakmalı Alevi toplumu. Burada bir haksızlığa düşmek de istemiyoruz; sözümüz yukarıda ifade ettiğimiz kesim için. İçinde Kürtlerin olmadığı bir hayat içinde Aleviler asla özgür olamaz, tıpkı içinde Alevilerin olmadığı bir hayat içinde Kürtlerin özgür olamayacağı gibi…

Yüzleşme derken bunu çoğu defa sistemin yarattığı acı tarih üzerinden konuşuyoruz. Buna başka bir şey daha katmak gerekiyor. Bu yüzleşmenin bir parçası da elbette Alevilerdir. Nasıl ki Kürtler Ermeni soykırımı ile yüzleşerek kendi özgür geleceklerini bugün Ermeni halkı ile birlikte inşa ediyorlarsa, Alevi toplumu da kendilerindeki bu Kürt fobi ile yüzleşerek başka bir hayatın adımını atmaları gerekiyor. Özellikle de Koçgiri ve de Dersim Alevilerinde bu duygular son derece güçlüdür, yoksa “siz nesiniz?” sorusuna inatla akıl tutulmuşçasına “biz Aleviyiz” demezler. Alevi olmak, Kürt olmak elbette kendilerini içinde bulanların bir gerçeğidir. Ancak oluşan çarpık bir şekillenmeden dolayı kendi halk gerçeğini dahi görmeyen/görmek istemeyen bir toplum özgürleşemez. Yüzleşme bu anlamda da ciddi bir aciliyet barındırıyor. Yarının başka/özgür dünyası için bunu mutlaka yapmak gerekiyor.

Artık yeter!