Ülkemiz zor günlerden geçiyor.

Ne olduğunu tam olarak anlamamız pek mümkün değil. Bir dönem kol kola gezen AKP Hükümeti’nin, ne değiştiyse artık Fethullah Gülen Cemaati ile ilişkileri tam olarak koptu. Kopmanın ötesinde iki taraf da hiç yiğitçe olmayan yöntemlerle birbirine saldırmakta. Bir taraf beraber yürüdüğü yoldaşını terörist ilan ederken, “onların inlerine gireceğiz, dağıtacağız bu paralel yapıyı!” derken, öbür tarafın da özellikle gizli dinleme kayıtlarını internette yayınlayarak rakibini zor durumda bıraktığı iddia ediliyor.

Lakin bu savaşın kazananı yok, tersine biz kaybediyoruz. Bu savaşta taraf olmamız isteniyor, hatta “bertaraf” olursunuz tehdidiyle insanlar kamplaştırılıyor, ayrıştırılıyor.

Başbakanın tuttuğu tarafın kayırılması isteniyor. Başbakanın her ne kadar, “ben 77 milyonun başbakanıyım, biz kimseyi ayırmadık” dese de herkes böyle bir kutuplaşmanın yaşandığının farkında.

Hep söylenmiştir, dağda da, kışlada da ölen bu memleketin çocuğudur diye. Berkin ile Burakcan arasında o manada bir fark yoktur. Zira hiç kimse değil, evlatlarını yitirmiş babalar ülkeye, ülkenin yöneticilerine en iyi dersi vermiştir, birbirlerine destek olarak. Gösterilerde çocuklarını yitiren annelerin birbirine sarılması, birbirlerinin cenazesini sırtlanması anlayana çok şey anlatır. Lakin anlamayana anlatmaya çalışmak da fuzuli bir çabadır.

Şimdi bu din tabanlı iki grubun savaşının galibi olmayacağı gibi, bu savaşın yerel seçimlerde kazanılacağını söyleyen, bu sebeple kendi tabanını yerel seçimlerde kendi isteği doğrultusunda oy kullanmaya yönlendirenler de oy avcılığı yapmaktalar.

Hükümet yine hükümettir ve bu sadece yerel seçimdir. Yerel seçimlerde kim kimi seçmek istiyorsa seçsin, kim kime oy vermek istiyorsa versin, ama mutlaka versin, iyi olan kazansın, o kadar. Ötesi bence siyasi hesaplardan başka bir şey değil.

Ortada yenilemeyen, yutulamayan bir yolsuzluk iddiası ve tapeler varken başarılı bir siyaset üretmek de zor. Lakin adayların durup durup inşaat düzeyinde yürüyüp giden projelerinden öte, insanı insan yapan değerlerden, eğitimden, özgürlükten ve demokrasiden söz etmelerini isterdim. En önemlisi adaletten ve tecelli etmesinden, temizlikten, paklıktan, dürüstlükten, şeffaflıktan, tüm yolsuzluk iddialarının üzerine gidileceğinden, bir sosyal devlet anlayışından söz edeni duymak isterdim, ama yok. Bunlar yok, olmadığı gibi konuşulacağından da şüpheliyim.

Her biri bir hükümeti silecek bu tapelerdeki iddialarla ilgili kimsenin açıklayıcı, ikna edici bir bilgi vermemesini hayretle izliyorum.

Doğrusu benim için iktidar partisinin seçimde %100 oranda oy alması da aklayıcı bir zafer olmayacak. Çünkü dürüstlük ve vicdan oydan daha insanidir, oydan daha hayatidir, oydan daha önceliklidir.