15 Mart 2010 tarihli bir haber: Başbakanımız Roman açılımını yapıyor, ev vaadinde bulunuyor, Balık Ayhan, Kibariye kitleyi coşturuyor. AKP’nin açılımlar dönemi. Kürt açılımının, Alevi açılımının, Roman açılımının birbiri ardına geldiği zamanlar.
Roman açılımı haberleri o günkü gazetelerde çok ‘neşeli’ bir şekilde veriliyor. Göbek atan Romanlar, Başbakan’ın “Kırmızıyı severler” demesi, daha sonradan AKP grup toplantılarında da boy gösterecek olan Balık Ayhan’ın renkliliği falan derken pek bir coşkulu, sevimli her şey.
15 Mart 2010 tarihli gazetelerde yer alan Roman açılımı haberlerinde görünmeyen bir kısım var. Çoğu gazete bahsetmemiş bile. Radikal’de ise şöyle yer almış bu görünmeyen kısım:
“Erdoğan’ın konuşması sırasından basın bölümünün arkasında iki kişi Gençlik Federasyonu imzalı ‘Parasız eğitim istiyoruz, alacağız’ yazılı pankart açtı. İki genç, yaka paça gözaltına alındı.”
Bu yaka paça gözaltına alınan iki genç, ancak geçen hafta tahliye edilebildi. O Roman açılımından geçen haftaya kadar tutukluydular. On dokuz ay boyunca F tipi kapalı cezaevinde serbest kalacakları günü beklediler.
‘Parasız eğitim istiyoruz’ diye pankart açan iki öğrencinin adı Ferhat Tüzel ve Berna Yılmaz. Bir pankartın bedelini on dokuz ay hapishanede kalarak ödediler. Başbakan’ın açılım yaptığı, tüm ışıkları ve ilgiyi üzerinde istediği bir anda yapılan eylemin bedelini öğrenmiş oldular.
Ferhat Tüzel ve Berna Yılmaz yavaş yavaş oluşan kamuoyu desteğinin de etkisiyle bugün dışarıda. Ancak onlarla aynı durumda olan birçok öğrenci tutuklu. Türkiye’nin çok ciddi ve somut bir tutuklu öğrenci sorunu var. Öğrencilerin tepkisi Başbakan’la ilgili bir konuya ilişkinse yasal ve idari tedbirlerin şiddetinin arttığına şahit oluyoruz. Hopa’nın bu kadar şahsi bir mesele haline getirilmesi ve Hopa olaylarını protesto edenlerin başına gelenler başka bir yoruma pek müsaade etmiyor.
Meclis açıldı. Tüm muhalefet partilerinin tutuklu öğrenciler konusunda sürekli konuşmaları gerek. Sadece o konuda da değil. Bugün KCK tutuklamaları da, Oda TV tutuklamaları da, öğrencilerin tutuklamaları da ortak bir mücadele alanının gerekliliğini gösteriyor.
Siyasi baskıya karşı adil yargılanmayı savunan, tutukluluk halinin bir cezalandırmaya dönüşmesine karşı çıkan, bu konuda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını kürsüden haykıran bir mücadele tarzı gerek.
Bir KCK tutuklusunun bir Balyoz davası tutuklusundan hoşlanmayacağı aşikâr. Ancak adil yargılanma ortak bir hak. Suçlu cezalansın, masum bırakılsın, çok istisnai durumlar hariç tutuklu yargılamalar son bulsun.
Mücadelenin beraber yürütülmesi şart. Bırakın ‘Silivri-Kandil hattı çalışıyor. İşte derin Ergenekon’ diye haberler yapsınlar.
Siyasi-hukuki baskı ancak birlikte ve ilkesel konulardaki asgari müşterekler üzerinden verilecek mücadeleyle kırılır.
Herhalde adil yargılama hakkının Kürt’ü, Türk’ü, askeri, sivili, öğrencisi, gazetecisi olmaz.