8 Ekim 2011, Chicago

Ne olacak bu Amerika’nın hali?

ABD’de son dönemlerin popüler dizilerinden Good Wife (İyi Eş), Amerikalı Liberal avukatların paraları ve cüzdanları arasındaki sıkışmışlıklarını çarpıcı biçimde ele alıyor. Dizinin merkezindeki hukuk bürosu, arada idam mahkumlarının temyiz başvuruları gibi ‘idealist’ şeyler yapsa da, güç ve paranın baş döndürücü kurtlar sofrasına mükemmelce uyumlanıyor. Dizinin süregiden siyasal yozlaşmaya dair göndermeleri de ilginç.

Dizi kahramanlarından birisi Bölge Savcılığı seçimlerine katılmak üzeredir. Kendisi, WASP (Beyaz, Anglo-Sakson, Protestan) kökenli olduğu halde, ‘kurnaz bir Yahudi’ kampanya danışmanı edinir. Adayımız, Chicago’da sayıları hayli fazla olan siyahlardan oy kapmak için siyah bir rahiple muhabbet kurar, ona içini döker, tövbeye gelir! Eşcinsel örgütlerinden yeterli bağış gelmediğini anlayan kampanya danışmanımız, bu guruplardan birisine gider ve nedenini sorar. Bunun üzerine eşcinsel lider, “Sizin aday, elinde Yahudi Lobisi’ni kötüleyen bir kitapla görüntülendi” der. Bizim Yahudi kampanya danışmanının cevabı, Amerikan siyasetinin içi boşalmış, değersizleşmiş performatifliğini çarpıcı biçimde ele verir: “Ha, Yahudi şeyi yüzünden yani!” Zaten performans sergilemeniz veya güzel yalanlar söylemeniz gereken birkaç tabu alanı vardır ve Yahudi kampanya danışmanı bile bunun ne kadar sıradanlaştığını vurgulamak için bu ifadeyi kullanır. Bu listeye, vergi, kürtaj, idam cezası yandaşlığı, silah taşıma hakkı, Federal devlete duyulan nefret de eklendiğinde bütün siyasal tartışmaların çatısı çatılmış demektir. “Yoksulların tembel oldukları için, Amerikan rüyasını ıskaladıkları” inancının, yoksullar arasında dahi taraftar bulduğunu bu listeye eklediğimizde, seçimlerde dönen oligarşik dolapları çok daha iyi anlayabiliriz…

Diziden devam edelim. Bizim aday, Yahudilerle arayı düzeltmek için evinde Yahudilere bir yemek verir. Orada elinde taşıdığı Yahudi Lobisini eleştiren kitabın, aslında kızına ait olduğu anlaşılır. Meğerse adayımız ev taşıması sırasında bu kitabı tesadüfen elinde tutar ve anında görüntülenir! Mesele tatlıya bağlanmışken, Obama hayranı küçük kızımız, “Mavi Marmara olayında 9 kişiyi öldürmek ne kadar doğruydu?” diye bir soru sorarak, kampanyaya soğuk su sıkar! Dizide, makuliyeti ve umudu simgeleyen karakterler genelde kadınlar ve gençlerdir…

On yıl önce bir yıl yaşadığım ABD’ye, akademik nedenlerle yeniden geldiğimde, siyahların durumunu daha da kötü buldum. ABD’nin resmi kaynakları, yoksulluk sınırı altında yaşayanların 2009’da 43,6 milyon olan sayılarının, bu yıl 46,2 milyona ulaştığını duyurdu. 2010’da ABD Tarım Bakanlığı, 17 milyon Amerikalının ‘beslenememe riski’ altında olduğunu duyurdu. Ciddi bir tarım ürünleri fazlası olan bir ülkeden bahsediyoruz. Bu istatistiklerde bahsi geçenlerin çoğunun siyah olduğunu söylemeye gerek var mı? Basit bir tren yolculuğu bile Amerika’da mekânsal-sınıfsal bölünmeye dair fikir verebilir. Siyah mahallelerinde trene binenlerin çoğu, kötü beslenme nedeniyle obezdir. 2009 rakamlarına göre ortalama 15 siyah çocuktan birisinin, anne veya babası hapiste. Bu sayı Latin kökenlilerde her 42 kişiden biriyken, beyazlar için 111 kişiden birine denk düşüyor. En kötüsü de, bir zamanlar siyahların bilinçlenmesi için şahlanan radikal örgütlenmelerin, artık taban bulamıyor olmaları. Siyasete dair yaygın bir kayıtsızlık söz konusu…

Gelelim ‘Aslan Sosyal Demokrat’ Barack H. Obama’ya. Kendisi gençleri harekete geçirmeyi başardığı için ve de Oğul Bush’un olumsuz mirası sayesinde seçimleri kazanmıştı. Yine de yoksulları oy vermeye ikna etme konusunda çok başarılı olamadı. Amerikan seçimlerinin oligarşik doğası, başkanlık seçimlerinden iki yıl sonra yapılan seçimlerde ortaya çıkıyor. Bu seçimlerde Temsilciler Meclisi’nin tamamı (435) ve Senatonun (100) üçte biri yenileniyor. Örneğin 2008 Başkanlık ve Kongre seçimlerinde katılım yüzde 57’yken, 2010’da bu oran yüzde 37’ye düştü. Yani, Başkanlık seçimlerinden sonraki en kilit seçimlerde sadece kaymak tabaka oy kullanıyor ve tabi ki, kendi benzerlerini Kongre’ye gönderiyor. Bu inanılmaz oligarşik adaletsizliği Obama da boz(a)madı. Çünkü Demokratlar, Amerikan Orta sınıfının partisi. Yeni göçmenleri ve yoksulları örgütlemek ve harekete geçirmek için çok da istekli değiller. Bir kez Pandora’nın Kutusu açılırsa, yeni dalga, Demokratların oligarşik beyaz liderliğini tasfiye edebilir. Obama da, bu oligarşik liderliğin sözünden çıkacak karizmayı gösteremedi. Neo-Keynezyen iktisatçı Paul Krugman, Obama seçildiğinde iklimin çok müsait olduğunu vurgulayarak, hemen yoksullar lehine düzenlemeler yapmasını önermişti. Zaman kaybedilirse, Obama’nın reform şansının azalacağı kehanetinde bulunmuştu. Tam da dediği oldu. Obama’nın sınıf siyaseti izleme ihtimalinden ürken tuzu kuru kesimler, büyük paralar harcayarak kamuoyunu yönlendirmeye başladılar ve Obama’nın hareket alanını iyice kıstılar. Başkan seçimlere az kala, sınıf siyaseti söylemini kullanmaya başladı ama artık kimseye inandırıcı gelmiyor.

Daha da kötüsü, Obama’nın “uluslararası ilişkilerde ABD’yi zayıflattığı, yumruğunu masaya vuramadığına dair” yaygınlaşan kanaat. Bu güçsüzlük algısı, kimi ABD’lileri yeniden bir kovboy arayışına sokmuş durumda. Ne zaman zayıf hissetseler bir ‘Malboro Man’ arayışına giriyorlar. Ve aranan kurtarıcı kovboy bulunmuş görünüyor: Teksas Valisi Rick Perry!

Perry, bir zamanlar Demokrat Parti’den milletvekiliydi. Al Gore’un Başkanlık Kampanyasına destek verecek kadar da gözü karaydı. Teksas’da Hıristiyanlık alıp yürüyeli beri, kariyerini Cumhuriyetçilerde görmeye başladı ve parti değiştirdi. Sonradan dindar kesilenlerin şedit dinciliği mevcut kendisinde. Görünen o ki, Obama eski Amerika’nın simgesi olan bir kovboyla yarışacak. Ama kendisi yeni Amerika’nın simgesi olamadı maalesef. Türkiye’de bir köyde muhtar olmaları dahi çok zor olan Cumhuriyetçi başkan adaylarıyla ilgili bir yazıyı da artık gelecek sefere paylaşırız…