KİEV
Süper Balotelli...   Evet öyle.
Cassano’nun soldan fırtına gibi inip yaptığı enfes ortaya vurduğu muhteşem kafayla Almanya ağlarını dalgalandırdığı zaman yerimde zıpladım.
Hemen sonrasında, bu kez Montolivo’nun soldan, epeyce uzaktan yaptığı neredeyse ayağa teslim mükemmel çapraz pası yakalayıp, tam 18 çizgisi üstünden yolladığı sağ füzenin, ikinci müthiş golün heyecanıyla bu kez yerimden ayağa fırladım, goolll diye...
Neden?..
Golü ben mi attım?..
İtalyan mıyım?..
Yoo.
Herhalde futbol kaçığı olduğum için bu kadar sevindim, mutluluktan ayağa fırladım.
Kim bilir belki de golü Balotelli değil de, ben attım gibi bir sanıya kapıldım. 
Ya da bu turnuvanın ‘arıza çocuğu’na baştan beri duyduğum sempatiden dolayı da bu kadar sevinmiş olabilirim.
İtalyan spor gazetesi La Gazetta dello Sport dün fiyakalı bir manşet çekmişti:
“Süper Mario,
İtalya’nın yeni efsanesi!”
Afrika’nın Gana ülkesinden İtalya’nın Sicilya’sına göçen bir aile.
Balotelli, Palermo’da doğuyor.
Yoksulluk yüzünden 14 aylıkken bir İtalyan aile tarafından evlat ediniliyor.
İki yıl önce 19 yaşındayken İngiltere’ye, Manchester City’ye 30 milyon euro’ya transfer oluyor.
Attığı bir golden sonra tribünlere dönüp formasını çıkarıyor ve fanilasındaki yazıyı gösteriyor cümle âleme:
“Neden her zaman ben?..”(Why always me?)
Tabii sarı kartı anında yiyor hakemden, İtalya maçındaki gibi.
Sorunlu bir topçu Balotelli.
Hatta biraz arıza.
Özel ihtimam gerektiriyor.
Çünkü büyük yetenek.
21 yaş, 1.89 boy.
İtalyan milli takımını iki yıldır değişim ve reform sürecine sokmuş olan teknik direktör Cesare Prandelli de bu yeni ‘cevher’in üstünde özenle çalışıyor.
Ve Mario Balotelli, umutla beklenen patlamayı, biraz gecikmeli olarak, perşembe gecesi Varşova’da ‘Alman futbol makinesi’ni ya da ‘panterler’i iki muhteşem golle çökerterek yapıyor.
İkinci golden sonra formasını çıkarıp heykel gibi bir süre dimdik öyle duruyor, sanki kendisine dönük bütün ırkçı aşağılamalara karşılık veriyor.
Maçtan hemen sonra da tribüne çıkıp İtalyan annesini kucaklıyor, “Bu iki golü de senin için attım” diyor.
Alman Bild Zeitung’un dünkü manşeti ise gözyaşlarıyla yüklüydü:
“Hayallerimiz yine uçtu gitti, her şey bitti!”
16 yıldır Avrupa ve dünya futbolunun hep ilk üçünün içinde dolaşan, ama her seferinde son anda kupaya veda eden Almanya, bu defa kendinden çok emin gelmişti EURO 2012’ye.
Hocaları Joachim Löw’le 6 yıldır çok iyi, sağlam bir takım çıkmıştı ortaya.
Ama yine olmadı.
2006 Dünya Kupası’nda İtalya, 2008 Avrupa’da İspanya, 2010 Dünya Kupası’nda yine İspanya dur demişti ‘panzerler’e.
Bu kez de İtalyanlar...
Cesare Prandelli’nin öğrencileri yeni bir ruhla sahayı dar ettiler Almanlara. Orta sahayı Pirlo, Montolivo, Cassano, Marchisio dörtlüsüyle öylesine parsellediler, Almanlar için öylesine bir yasak bölge haline getirdiler ki orta sahayı, Mesut’lara, Khedira’lara, Schweinsteiger’lere, Lahm’lara kıpırdayacak ya da manevra yapacak alan bırakmadılar.
Kısacası:
‘Makine’yi çalıştırmadılar.
Makarnacılar aynı çılgın oyun düzenini yarın geceki finalde boğalar için de sahneleyebilirler mi?
Yakın ihtimaldir.
İspanya yavaşlamış durumda. Oyun şifreleri çözüldü. Takımın omurgasını oluşturan Barça’dan başlayarak ufak ufak inişe geçtiler ve yorgunluk sinyalleri veriyorlar.
Turnuvada bugüne kadar pek öyle iyi bir grafik çizmeyen, bir hayli de şansı yaver giden İspanya’nın finalde işi hiç de kolay değil.
Evet, hâlâ en iyi futbolu oynuyorlar ama sınıra dayanmış durumdalar.
2008’de Avrupa Şampiyonası’nda, 2010 Dünya Kupası’nda zirve onların oldu. Üst üste üçüncü büyük kupayı da alarak elbette tarih yazmak isteyecekler.
Yazabilirler de.
Ama İtalya çıkışta.
Bir de Balotelli’leri var.
Acaba pazar gecesi 90 dakikalığına İtalyan mı olsam?..
2004’te 90 dakikalığına Yunanlı olmuştum Portekiz karşısında; kazanmıştım kupayı...
2006 Dünya Kupası finalinde Zidane yüzünden 90 dakikalığına Fransız’ım diye deklare etmiş ama İtalya’ya kaybetmiştim.
2008’de İspanyol, 2010’da yine İspanyol olmuştum 90 dakikalığına ve iki finalde de İspanya benim yüzümü kızartmamıştı.
Yarın gece İtalyan mı olayım 90 dakikalığına?..
Bilemedim.