Evet, pek öyle heyecanlı, revnaklı olmayan kuru bir 28 Şubat yazısı...
Satır başlarıyla:
1-  28 Şubat elbette askeri bir darbeydi. ‘Post-modern’ diye nitelemek hareketin özünü değiştirmez.
2- Kâğıt üstünde her şey kılıfına uygundu, yani ‘anayasal’dı. Atılan imzalarda, alınan karar ve uygulamalarda anayasal ve yasal açılardan -kâğıt üstünde- yamukluk yoktu.
3- Asker, kışladan çıkmamıştı ama, eğer tankıyla topuyla geliyorum demeseydi, Erbakan-Çiller koalisyonunu kimse yerinden oynatamazdı.
4- Asker, siyaset kurumunun önemli bir kısmını, büyük iş dünyasını, yargıyı, üniversiteyi, sendikaları, özellikle büyük medyayı yanına alarak hükümete karşı büyük bir ‘psikolojik savaş’ başlatmış ve kamuoyunda etkili olmuştu.
5- Askerin hedefi, irtica bahanesiyle Erbakan-Çiller hükümetini devirmek ve 1980’de 12 Eylül darbesiyle ele geçirdiği mevzileri biraz daha güçlendirmekti. Rejime dönük ‘kırmızı çizgileri’ni derinleştirmek, ‘askeri vesayet’ini daha görünür kılarak sivil siyasetin alanını daraltmaktı.
6- Askerin Türkiye’ye 1990’lardaki özet bakışı şöyleydi: Avrupa Birliği’ndeki gibi ‘birinci sınıf demokrasi’ bize fazladır, yaramaz; çünkü ‘bölücülük’le ‘irtica’nın elini güçlendirir; bu nedenle Demokles’in Kılıcı gibi rejimin üstünde ‘kurtarıcı’ olarak sallanmaya, ‘devlet içindeki devlet’ konumumu asker olarak korumaya devam ederim.
7- Askerin 28 Şubat’taki bu politika oyunu yeni değildi. Kökleri Cumhuriyet’in kuruluşuna gidiyordu. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül gibi daha önceki darbelerin bir uzantısıydı.
8- 28 Şubat, bu niteliğiyle de demokrasiye, hukukun üstünlüğüne darbeydi; asker siyasete birçok bakımdan karıştığı için yasaları çiğnemişti; bunun başını çeken asker kişilerden hesap sorulması, demokratik hukuk devletinin bir gereğiydi.
9- 28 Şubat, 12 Eylül’deki gibi açık bir darbeye dönüşebilir miydi? Bu ihtimal ciddiydi. 28 Şubatçılar içinde, Türkiye’de açık bir darbeyle demokrasinin tamamen askıya alınmasını ve yeni bir ‘mıntıka temizliği’ yapılmasını isteyen odaklar vardı.
10- Bu odakların varlığı, 28 Şubat sonrasında 2000’lerin başından itibaren önce Sarıkız, Ayışığı isimli darbe tertiplerinde (Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek günlüklerine bakılabilir) ortaya çıkmış, Ergenekon ve Balyoz’a kadar uzanmış, devam etmiştir.
11- Bu odaklar 28 Şubat’ı açık bir darbeye dönüştüremediler. Bunda hem Cumhurbaşkanı Demirel’in, hem Genelkurmay Başkanı Karadayı’nın olumlu rolü oldu.
12- 28 Şubat döneminde Demirel’in ‘oyun içinde oyun’undan da söz edilebilir. Bir yandan askerin açık darbesini önlemek için Erbakan-Çiller koalisyonunun Meclis’te bir an önce düşürülmesinin peşindeydi. Ama aynı zamanda, asker ve büyük medyanın desteğiyle Fransa’dakine benzer bir yarı-başkanlık sistemine geçip Çankaya yıllarını uzatabilir miyim sorusu, sanıyorum, Cumhurbaşkanı Demirel’in zihnini meşgul ediyordu.
13- 28 Şubat döneminde büyük medya, büyük işdünyası, üniversite, yargı, sendikalar ve siyaset kurumunun önemli bir bölümü demokrasi ve hukuk devleti açısından kötü sınav verdiler askerle işbirliği yaparak.
14- 28 Şubat döneminde Müslüman olduğu için, dindar olduğu için, başörtülü olduğu için insanlara eziyet edildi. Fişlemelerle, üniversite kapılarındaki ‘ikna odaları’yla hukuk ve insan hakları ayaklar altına alındı.
15- Erbakan Hoca ve kurmaylarıyla, Refah Partisi’nin önde gelen kadroları arasında askeri kışkırtan, 28
Şubatçıların değirmenine su taşıyan, hatta provokasyon niteliği taşıyan birçok yanlış iş de yapıldı.
16-  Kanlı mı olacak kansız mı, şeriat gelecek fıstık gibi olacak, referansım İslam’dır gibi söylemler ve bunlara benzer birçok çıkış ve eylemler, post-modern darbeye giden yolları açmış, Refah Partisi’nin kapatılmasını getirmiş ya da örneğin Tayyip Erdoğan’ın Büyükşehir Belediye Başkanlığı’ndan düşürülmesini, hapse girip siyasetten men edilmesine neden olmuştu. Demokrasiyi çiğneyen bir post-modern darbe olarak 28 Şubat’ı mercek altına alırken bu pencereden de bakmak gerekir.
17- Erbakan Hoca ve kurmayları 28 Şubat’a karşı direnmediler, geçmişte askeri darbe yiyen tüm siyasetçilerden farklı davranmadılar, boyun eğdiler. Ayrıca, 28 Şubat konusunda bugüne kadar kendilerini ciddi bir özeleştiri süzgecinden de geçirmediler.
18- 28 Şubat’ın belki de en önemli sonucu, Ak Parti’nin siyaset sahnesinde doğuşu oldu. Tayyip Erdoğan, Erbakan Hoca’nın Milli Görüş gömleğini sırtlarından çıkardıklarını söyledi ve herhalde ‘Müslüman Demokratlık’ bizim ülkede yanlış anlaşılacağı için Ak Partililer kendilerini ‘Muhafazakâr Demokrat’ ilan ettiler.
19- Tayyip Erdoğan ve partisi on yıla yakındır iktidarda. ‘Askeri vesayet’in geriletilmesinde, etkisizleştirilmesinde önemli adımlar attılar. Ama bir soru var ki zihinleri meşgul ediyor: Askerin 28 Şubat’ı olur da, sivilin olmaz mı?.. Bu da bir başka yazı konusu...
20- Az daha unutuyordum. Peki ama Hasan Cemal, sen 28 Şubat’ın neresindeydin?.. İsteyenler, bu haklı sorunun karşılığını, özeleştiri niteliği taşıyan satırlarımla birlikte, 28 Şubat’ı da anlattığım Türkiye’nin Asker Sorunu isimli kitabımın 185-377. sayfaları arasında okuyabilir.