‘Güle oynaya seçime gidiyormuşuz, YSK’nın kararı her şeyi berbat etmiş’! YSK’nın 12 bağımsız adayı veto etmesinin birçok şeyi berbat ettiği doğru ama, ‘seçime güle oynaya gittiğimiz’ doğru değil. Sadece, iktidar çevresi kendi çalıp kendi oynuyor, onun dışında kimsenin güldüğü, oynadığı yok!
YSK’nın ilk kararı yeterince vahim, ama ona gelmeden önce, yüzde on seçim barajında ısrar ederek, demokratik temsil ilkesi yeterince zedelenmiş değil miydi? CHP Genel Başkanı, veto kararı sonrasında, çok isabetli olarak, bu hususa dikkat çekti, seçim barajını düşürmeyi tekrar teklif etti. İktidarın buna hiç yanaşmadığı ortada! Burhan Kuzu, sonuna kadar, yüzde on barajını savunacağını bir kez daha ilan etmekten geri durmadı.
Has Parti Genel Başkanı Numan Kurtulmuş da yine çok isabetli bir şekilde Cumhurbaşkanı’nın Meclis’te toplanmaya çağırması teklifinde bulundu. Öyle görünüyor ki şimdilik bu yönde bir çaba yok.
Hal böyle iken, iktidara yakın kalemlerin, hâlâ tek sorun YSK kararı gibi yorumlara sarılması tam bir ikiyüzlülük. YSK kararını, AKP’ye karşı bir komplo olarak görmek/göstermek de çiğ bir kurnazlık örneğinden başka bir şey değil.
Dahası, bu kararın ve sonrasında oluşan gerginliğin ‘BDP’ye yaradığı’ iddiası anlaşılır gibi değil. Bu, mağduru ‘suçlu’ ilan etmek girişiminin bir parçası.

Hastalıklı mantık!

Yüzde on barajına ve her türden baskıya maruz kalanlar, bu durumdan yararlanıyor diyeceğinize, kaldırın bu engelleri ortadan, yararlanılacak şey kalmasın! Benzer bir şey eskiden başörtüsü yasağı için yapılırdı. Başörtüsü yasağının AKP’nin ‘işine geldiği’ni iddia edenler, bu yasağı kaldırmaya hiç yanaşmadılar. Hâlâ da bu kafada olanlar var. Şimdi fazladan, iktidar partisi dün maruz kaldığı bu hastalıklı mantığı, Kürt siyasal hareketine karşı kullanıyor.
YSK kararını, AKP’ye komplo olarak görmek yerine, BDP’ye açık haksızlık bir yana, bu çevreye karşı tam bir kışkırtma olarak görmek daha anlamlı olmaz mı? Bazılarına göre, ‘güle oynaya yol aldığımız’ seçim sürecinde, BDP başından beri zaten büyük bir karalama kampanyasının hedefi idi. Sivil itaatsizlik eylemlerine karşı gösterilen tahammülsüzlük ve buna karşı oluşan tepkiler, BDP’nin hanesine ‘şiddet yanlılığı’ olarak kaydediliyordu. BDP’li milletvekillerine karşı gösterilen ‘Başka Tanrı’nın çocukları’ tavrı, dönüp dolaşıp onların eksileri olarak resmediliyordu. Kürt siyasal hareketini ‘töhmet’ altında bırakmanın bin bir yolu sergileniyordu. YSK kararı, bu ortama tuz biber ekti. Ama, sonuçta, bu kararın faturası bile neredeyse BDP’ye çıkarılacak.
Muhalefet partisi MHP zaten karara karşı değil, Kürt siyasal hareketini de meşru görmüyor. Fazladan, AKP ve CHP’yi Kürt meselesinde fazla yumuşak davranmakla suçluyor. CHP, tüm değişim çabalarına rağmen, Kürt meselesi konusunda fazlasıyla çekingen davranıyor, tabanının tepkisinden çekiniyor.  İktidar partisi, zaten ölü doğmuş olan Kürt açılımının bile arkasında duramadı, geriye doğru adım üzerine adım atıyor. Son olarak, Başbakan, Kürt meselesi olmadığını ilan etti. Hiçbirimiz bu kadarını tahmin edemezdik ama, bu koşullar altında, YSK kararı çok da beklenilmez değilmiş!
Yine de zararın neresinden dönülse kârdır. Ama sonuç olarak dönülecek yer, yeni bir eşik oluşturacak.  Her şeyden önce, yasallık ve meşruluk arasında oluşan mesafe daha da açılmış olacak. Bölgede oluşan gergin hava belli ki kolay kolay yatışmayacak. Bölge ile Türkiye’nin geri kalan kesiminin kamuoyuyla duygu, algı, tepki dünyaları arasındaki farklılaşma daha da derinleşecek. Sonuçta, zarardan dönülen yer burası olacak.