Bu memlekette herhangi bir politikacı hakkında olumlu fikir beslemek ve söz söylemek direkman yasaklanmalı kardeşim! Bu sayede şimdi de Bülent Arınç’ın hepimizi düşürdüğü durumlardan yırtabiliriz. Bir siyasetçi bir süre doğru dürüst davranmayagörsün, hemen gaipten birtakım yaratıklar sökün ediyor, adamın ruhundan girip kalbinden çıkıyor, vicdanını parça pinçik ediyor, en son, beyin ameliyatıyla işi bitiriyorlar.

Gerçi Bülent Bey’in, zamanında, “Deniz Gezmiş ve arkadaşları”nın “bu işlerden” menfaat temin ettiğine dair ilginç ahkâmları duyulmuştu, ama iki gün üstüste düzgün laf edenin parmakla gösterildiği Türk siyaset hayatında bunu kendisinin kötücüllüğü yerine bilmezliğine verip geçiştirmişti bu sözlerden irkilenler.

Bu defa da Bülent Bey’in tahammül sınırları zorlandı. Tabiî yine de nezaket nedir bilen bir kimse olduğundan, “tahammülüm zorlanıyor” demedi, “toplumunki zorlanıyor” diye dile getirdi şikâyetini. İttihatçılar da Bâbıâlî’yi bastıklarında “millet sizi istemiyor” demişlerdi. “İstemeyen” yüzlerce kişinin mektuplarını onlar da gösterebilirdi sanırım.

Bülent Bey’in tahammül hadisesine sebep, TV dizilerinde ele alınan “marjinal” konular. Zaten bu marjinal olayı bizim bünyemize ters. Bir şey marjinal olacaksa hiç olmasın daha iyi. Bir tarafta koskoca toplum, bir tarafta marjinal birileri. Olmaz! Ne arıyor onlar orada! Demokrasi dediğin, çoğunluğu arkana, memleketin kaderini iki dudağının arasına alman, aykırı kimseye hayat hakkı bırakmaman demektir. Başka türlü düşünüyor sanma hatasını işlediğimiz Bülent Bey’in bu demokrasi tarifine itirazı olmazmış gibi duruyor.

Üstelik bu defa dediklerini anlamak da pek kolay değil. İlk mesele, kendisinin marjinal dediği konuların marjinallikle uzaktan yakından alâkasının olmayışında. Nelere “marjinal konular” demiş muhterem: “karşı cinsler arasındaki ilişkiler”, “aile içi ensest ilişkiler”...

Ya, evet. Bunlar bu memlekette sözünü etmeye bile değmeyecek mevzular zaten. Hele ensest! Son bin yılda Türk aileleri arasında sadece üç ensest vakası saptanmıştır, onlar da Türk milletine kurulduğu tarihte, M.Ö. 15000’de değil, sonradan katılan şuursuzlar arasında görülmüştür. Hattâ ikisinde, baba, kızını başkasının kızı sanmıştır da ondan şey olmuştur.

Azıcık mâkûl ve delikanlı olacaksak, Bülent Bey’e sormamız gereken soru şudur: Binlerce mi, onbinlerce mi, kimsenin bilemediği ensest kurbanlarından utanmıyor musunuz? Ensest bu toplumda çok ama çok yaygın ve çok can acıtan, kan akıtan bir meseledir. Memleketi yönetiyorsunuz fakat bundan haberiniz yok mu? Yoksa erkekliğe mi sığmıyor bunu itiraf etmek; Türklüğe mi sığmıyor? Müslümanlığa mı? Hangisine sığmıyor? Sizin gibi yöneticiler bunları örtbas edip saklamak yerine açıkça üstüne gitse, edebiyatta, sinemada şurada burada bu mevzular daha da çok işlense, acaba ensest artar mı azalır mıydı?

Bülent Bey’in, başbakandan ilhamla açıp, elimde avcumda ne varsa alabileceği tazminat davalarına kurban gitmemek için bu lafı burada kesiyorum. Fakat kendisine çok içerlediğimi söylemeden edemeyeceğim. Bu davranışı, sanırım basbayağı günahtır da.

Gelelim öbür “marjinal” meseleye: “karşı cinsler arasındaki ilişkiler”. İşte bu da Bülent Bey’in memlekette yaşadıklarını bile bazen unuttuğu milyonlarca insanın tahammülünü çok zorluyor. Ne demek istediğini anlamak mümkün değil, bu bir yana, tarifin genişliğine bakar mısınız! “Açık saçıklık”, “cinselliğin fazla abartılarak sergilenmesi” falan da demiyor, kafadan, “karşı cinsler arasındaki...” diyor. İyi o zaman, hapishanelerde, yetimhanelerde ırzına geçilen oğlan çocuklarından bahsedelim. O zaman karşı cins sözkonusu olmuyor. Uyar mı? Oğlancılık da, ensest kadar olmasa da, toplumumuzun kara deliklerinden biridir.

Dikkat ederseniz, ensest, tecavüz gibi konularda esas sorun hep, gerçeğin ortaya çıkmasındaki zorluktur. Çünkü kurbanlar başlarına geleni anlatmakta zorlanırlar. Hem korkarlar, çünkü genellikle onlara saldıran yanıbaşlarındaki biri, kurban çocuksa bir büyükleridir. Hem de böyle bir saldırının yarattığı travma insanları harap eder, öyle rahat rahat, “evime hırsız girdi” der gibi anlatamazlar. Hani belki Bülent Bey’in dizilerdeki ahlâksızlıklarla uğraşmaktan vakti olmamıştır, ilgilenememiştir diye uzun uzun anlatıyorum.

Net’çe itibarıyla, bizim siyaset hayatımızda azıcık değişik görünen şahsiyetlerimiz de böyle işte.

Yine de esas sorun bu kimseler değil. Mâlûm zihniyet: Günahlarımızdan bahsetmezsek işlenmemiş gibi olurlar! Biz unutursak, çocuklarımızdan saklarsak bu günahlar ortadan kalkacaktır. Naziler, Yahudileri toptan imha etmeye girişirken, “Ermenileri kim hatırlıyor ki artık!” demişlerdi. Ne dersmiş yarabbim! Aldık aldık bitiremedik.

Biliyorum, hiç sürpriz olmayacak, hattâ fena halde sıkılacaksınız, ama tekrarlayacağım: biz hastayız. Hastalığımızın konusu, hakikatle ters ilişki. Ya da üstüne abanarak hakikati yok edebileceğini sanma takıntısı. Ama bu ifadeler de şimdi Bülent Bey’in tahammülünü zorlayabilir...

Muhterem bir de tehdit etmiş; “bunlara dikkat etsinler yoksa konu zaman içinde yüksek ihtimalle ciddi bir soruna dönüşebilir” demiş. Bu kadar dolaylı sözlere, insanları bugünkünden de fazla otosansüre zorlamanın âlemi yok, Bülent Bey, yasaklayın gitsin, her şey elinizde. “Toplumun tepkisinden” çekinmiyorsunuzdur herhalde.

Vicdan sahibi bir politikacıya, “ensest gibi bir ölümcül yarayı kaşıyıp kullanarak rating almaya çalışıyorlar” cinsinden bir eleştiri yakışabilirdi. Çünkü böyle şeyler yapanlar elbette var. Fakat Bülent Bey’in derdinin bu olmadığı çok açık. Fazla açık. Müstehcenlik derecesinde.