Bir merhabam olmadı ama çok iyi tanırım Şerzan Kurt’u, bizlere biraz hüzün biraz tebessüm ile bakan o resminden. Bir kişiyi bir resminden tanımak zorunda olmak nasıl acılı dolu bir duygu iyi bilirim bende bu topraklara hayatı karışan bir çok insan gibi. Sonrasında gözlerinde Şerzan gibi bakan yoldaşlarını/hevallerini tanıdım ben “özlem ile yeşil gözlüm...”diyerek kendisini anan. Gene ben bilirim ki, bende bir resim olarak da kalsa, birlikte sokaklara karıştığı yoldaşları, ailesi ve sevenleri tarafında hiç bir zaman kapatılamayacak derin bir yara olarak kaldı Şerzan Kurt.

Oysa ne çok isterdim hani, biliyorum hayatın yolu bizi belki de Amed’in küçelerinde, belki de Hasankeyf için yaptığımız kampta, ya da vicdani ret atölyesi için Muğla’ya gittiğimde Şerzan Kurt’da orada olacaktı ve bana; “ya heval tamam iyi diyorsun da, karşındaki şiddet dilinden başka bir dili ve de politik yöntemi olmayan ile anti-militarist bir mücadele nasıl yürüteceksin?” diyecekti. Bizim hayatın bir patikasında yürüteceğimiz tartışmaya izin vermedi, bu ülkenin siyasi elitleri. Oysa bizler severiz avuçlar dolusu gözlerimiz yaşarana kadar gülmesini ve de kavga etmesini hayat ile.

Bir rojbaş/merhaba ile çoğlamanın nasıl bir şey olduğunu iyi biliriz bizler. Tarihini, seceresini, neye inanıp neye inamadığını bilmemize de hiç gerek yok bir tebessümünde bazı insanları tanımanın. Bir tebessümü ile gözleri bütün hayatın kapılarını size aralar. Kaygısı, derdi, tasası, ‘acaba’sı yoktur böyle insanların. Yürekleri patikaları olur böyle insanların; bu patikada emeğe, dayanışmaya, özgürlüğe, sevdaya dair çok şey birikir. Belki de bir resimde tanımak birisini bütün bu gördüklerimizdendir.

“...acı çekme, yaşamamızın koşulu. Başına geldiği zaman fark ediyorsun” der Ursula K. Le Guin Mülksüzler adlı eserinde. Oysa kim ister ki yaşamanın koşulu olarak acı çekmeyi. Öyle olmasaydı “berxwedan jiyane” diye bize miras bırakmazlardı öncüllerimiz bize. Yaşamımızın koşulu acı olduysa bize, bizler bütün acılarımızı kuşanarak çoğaldık kendi patikalarımızda.

Bu patikalarda tanıdık bizler Aydın Erdem’i, Kenan Mak’ı, 18’inde İbrahim Oruç’u ve bir Newroz günü hayatı bir kez daha polis kurşunu ile çalınan Kemal Korkut’u. Her birisinin hayata dair daha söyleyecek o kadar çok sözleri vardı ki…

Her birisini hayatımızda bir resim karesi olarak kaldı. Kemal Korkut’un bedenine saplanan o soğuk kurşundan hepimizin hayatına saplanan korkunç bir acı ile yaşıyoruz. ”Acı çekmeyi önleyemeyiz. Şu acıyı, bu acıyı dindirebiliriz, ama Acı'yı dindiremeyiz.” Biz öğrendik acımız ile yaşamayı. Dünyanın başka başka sokaklarına karışsak da biliriz biz birimizi yüzümüze saplanan o kimsenin bilmediği/bilemeyeceği tebessüme karışık acımızdan.

Aydın Erdem’in klamı Katalanların kalabalık bir gecesinde, Kenan Mak’ın govendi ile Amed’in küçelerinde, İbrahim’in Liseli üniforması ile Bismil’in sokaklarında, Kemal’in kemanı Varşova sokaklarında, Şerzan’ın yeşil gözleri üzerimizde Bask Ülkesi sokaklarında içimizdekiler ile yol almaya, bu patikada çoğalmaya devam edeceğiz bizler.

“diyorlar profilindeki resim kimdir?

öğrenmek mi istiyorsunuz

dinleyin o zaman...

tarih 19 mayıs 2010

size tanıdık gelmez biliyorum.

gençlik ve spor bayramı diyorlar bazıları...

21 yaşında gencecik,

ve hemencecik kıydılar bir cana.

kimliği talan edilmiş sahipsiz bir heyecana.

vatansız bakışan masumluğuna hem de acımasızca…“

İzzetin Coşkun

***

Başka başka dillerde, kültürlerde, sokaklarda stran ve dilanlar ile…

***

Not 1: “21 yaşındaki bir genç, 19 mayıs günü hayatını kaybetmiştir. artık benim için her 19 mayıs gençlik bayramı, 21 yaşında bir üniversite öğrencisinin faşistlerin polis destekli saldırısı sonucu öldürülmesidir.” (Ekşi Sözlük)

Not 2: Ailesi ve arkadaşları bir açıklamaya yayınlayarak, "10 senedir gerek vurulduğu yerde, gerek mezarı başında sevenleri ve arkadaşları tarafından anılan Şerzan Kurt, içinde bulunduğumuz olağanüstü durum ve öldürülüşünün üzerinden tam 10 geçmesi nedeniyle bu sefer sosyal medyadan anılacak" dedi.