Reyhaneh Jabbari’nin anısına...

Tecavüzcüsünü öldüren İranlı kadın idam edildi.

Haber bültenleri bu elim olayı böylesi pervasız bir dille duyurdular. Öyle ya bu dünyanın hükmü erkeklerin elinde.

Hüküm erkeğin olunca kadın da tecavüzcüsüne ait oluyor tabi olarak!

Yirmisinde gencecik bir hayat kararmıştı oysa!

Saçları beyazlamadan, doyasıya acıkmadan, aşk acısı yaşamadan yüreği, solup gitmişti bir ömür.

Bilmez misiniz bu bir isyan ateşidir!

Bunun erkeksi bir zorbalık, geleneksel bir cinnet hali olduğunu bilmez misiniz?

*********

Şimdilerde IŞİD barbarları, Kürtleri, Türkmenleri, Ezidileri, mezhebi farklı Müslümanları, daha fazla acı çeksinler diye enselerinden keserek katlediyor ya, bir kadını taşlayarak katleden ya da tecavüze yeltenen pisliği öldürdüğü için idam ipinde sallandıran zalimlikten nasiplenmiştir işte.

*********

Annelerin tecavüzcü katilleri tokatlayarak affettiği, erkek egemen yargının acımasızca ölüme hükmettiği ülke, İran!

Kadının merhametiyle, erkeğin vahşi bencilliğinin bütün çelişkileriyle kendisini hissettirdiği topraklar.

İran İslam Cumhuriyeti, adına ve asaletine yaraşır bir nobranlıkla bir kadının daha canını aldı. Yirmisinde bir masumun daha ahını aldı.

*********

''Müslüman doğu toplumları taşı taşa vurmayı iyi bilirler. Günün birinde eşlerini, annelerini, kardeşlerini, komşularını, taşlayarak öldürmek için.''

Bu cümleleri İran yapımı ''Soraya'yı Taşlamak'' filmini izledikten sonra yazmıştım.

Bir babanın evladını taşlaması, kan revan içinde ölümünü seyretmesi nasıl bir cinnet halidir söyler misiniz?

Bir çocuğun annesini taşlamasını izlemiştim, kanım donmuştu!

Elin ulaşamadığı yalnızlığı, o berbat çaresizliği yaşamıştım.

Karanlığın o ürkek fısıltısından değil, gündüzden ve temiz havadan bahsediyorum, o havayı kana bulayan erkeklerden ve adetlerden bahsediyorum.

Sevdalı elleri toprağa gömen beladan bahsediyorum.

*********

Cürüm işleyen erkek, yargılayan erkek, hüküm veren erkek, el mahkum ölen ise kadın...

''Kendisine atacağınız her taşla haysiyetinizi kurtaracaksınız diyen sakallı bir meczup, şuursuz kalabalığa ilham oluyor.''

Erkekler alemine kadın olarak gelmenin bahtsızlığını yaşayan kadına söyleyeceğin bir şey varsa söyle diye buyururlar.

Mor halkaların çevrelediği gözlerini, o çaresiz bakışları etrafını saran Allahsızlar'ın üzerinde gezdirir, yavaşça konuşmaya başlar, evlerinize girip çıktım rızıklarımızı paylaştık. kızınızım, annenizim, komşunuzum, nasıl bana kıyarsınız?

Bunu bir insana yapabilir misiniz?

Kendi vahşetlerine ortak ararlar ve ''Allah'' derler çılgınca!

Alnının ortasına çakılan taşla kalabalığın üzerinde havalanan güvercinleri duyumsar.

Kan akar gözlerine, bağrından süzülüp yüreğine damlar...

''Müslüman doğu toplumları taşı taşa vurmayı iyi bilirler. Günün birinde eşlerini, annelerini, kardeşlerini, komşularını, taşlayarak öldürmek için.''

*********

Bu lanetlenmiş hikaye bu sefer de Reyhaneh Jabbari’nin canını aldı.

Dünya bizi sevmedi. Kaderimi istemiyorum. Ve şimdi ölümü kucaklayarak buna bir son veriyorum.

Çünkü Allah’ın mahkemesinden, beni sorgulayanlardan ben davacı olacağım.

Nasıl davranmamız gerektiğinin altını ne kadar çok çizdiğini hatırlıyor musun? Senin deneyimlerin yanlıştı. O olay başıma geldiğinde, öğrendiklerimin bana yardımı olmadı. Mahkemede beni soğukkanlı ve zalim bir suçlu gibi anlattılar. Hiç gözyaşı dökmedim. Hiç yalvarmadım. Kanunlara güvendiğim için ağlamadım.

Hayvanlara yaptığım muamele bir erkeğe eğilim olarak yorumlandı.

Tüm o bilgisizlerden, yalanlarıyla bana haksızlık eden, benim haklarımı çiğneyen ve gerçeğin bazen görünenden farklı olduğuna dikkat etmeyenlerden davacı olacağım.

*********

Sevgili  Reyhaneh, ne sen hatalıydın ne de annenin hanımefendilik deneyimleri yanlıştı.

Yanlış olan bu toplumun ataerkil bencilliğidir, erkek uyduruğu geleneklerdir yanlış olan.

Hatalı olan erkeklerdir. Allah'ın hükmünü belaya ve zulme yoran erkekler...

*********

Bahtiyar saçlarından, bulanık bakışlarından ve o soğukkanlı acılı yüreğinden bahsediyorum.

Beyaz burçların yücelerinden ölümü gözleyen güvercinlerden bahsediyorum.