Uzun süredir senaryosu kimler tarafından yazıldığı belli olmayan bir film setindeki çıraklar gibiyiz. Hem eziliyoruz, hem de bir felakete tanıklık ediyoruz. Ne yapacağımızı bilemesek de tanık olduğumuz vahşetin ve görgüsüzlüğün tarafı olmadığımız için buruk bir çaresizlikle tebessüm ediyoruz.

Köklü bir demokratik dönüşümü gerçekleştirme vaadinin yanısıra, Avrupa Birliği'nin Ortadoğu ve Asya'ya açılan bahçesi olmak için yola çıkan, ancak yarı yolda Osmanlı Devleti hayaline dümen kıran ve geçmişin "tekçi" kodlarına sarılan AKP iktidarı, bu korkunç felaket senaryosunun uygulayıcısı konumunda. Ve bunu Kuyucu Murat'tan, Sultan Abdülhamid'e, yok etmeyi hedefleyen bir pratiği örnek alarak en olmayacak biçimde topluma dayatıyorlar.

Kuyucu Murat'ın hiçbir vicdan belirtisi göstermeden binlerce insanı diri diri toprağa gömdüğü bilinmiyor değil. Keza Sultan Abdülhamid'in yıkıcı güçlere karşı devleti ayakta tutma mefhumuyla "jurnal ağı" kurduktan sonra bunu gayrimüslimlerden, Yeniçeri teşkilatına kadar bütün toplum kesimlerini susturmak ve iktidarını muhkem kılmanın manivelası yaptığı da herkesin malumu.

Kuyucu Murat ve Sultan Abdülhamid pratiğinin geldiği nokta içler acısı... Sur, Cizre, Nusaybin, Dargeçit, İdil, Şırnak, Yüksekova bir bir yakılıp yıkıldı. Şimdi her biri birer hayalet şehir görünümünde.

İnsanların ürkütülmesi için her türlü mekanizma devrede. Devletin bütün kaynakları seferber edilmiş durumda.

Baskı uygulayıp, korku salarak sonuç alacaklarına inanıyorlar. Modern dünyanın yeni politikalarını uygulamak yerine yüzlerce yıl önceki eğitimsiz, liyakatsız zorbaların şiddet politikalarını esas alarak "yeni Türkiye'yi" inşa etmeye çalışıyorlar.

Binlerce insanı kuyulara gömerek nizamı sağlayan Kuyucu Murat'ın yaşadığı çağlarda yaşadıklarını zannediyorlar.

Hırvat devşirmesi Kuyucu Murat Paşa bazen düşmesin diye atının eyerine kendini bağlatırdı. 90 yaşını geçmiş bu ihtiyar adam, insanı dehşete düşüren bir ruh haliyle şiddet politikalarını uyguluyordu. Ne cellatların ne de yeniçerilerin kıyamadığı küçük bir çocuğu kendi elleriyle boğduğunu bilmek yeterlidir.

Suçluyu değil sadece, suç ihtimali hatta potansiyeli olanını bile cezalandırırdı. Gövdelerden ayrılan kelleleri kuyulara doldurduğu için bu ünvanla anılmıştır. Devrin görgü tanıklarından Ermeni rahip Grigor; Kuyucu Paşa'nın öldürdüğü insanlardan ev büyüklüğünde tepeler oluştuğunu anlatır. Öldürdüğü insan sayısının 100 bin civarında olduğu kabul edilmektedir.

Politik yanı olmayan daha çok gelir adaletsizliğine ve İmparatorluk yöneticilerinin baskı politikalarına karşı memnuniyetsizliğin sonucu olarak ortaya çıkan, ancak şiddetin dramatik boyutlara ulaşmasıyla "sınıfsal" bir halk hareketine dönüşen Celali İsyanı, ilgili ilgisiz onbinlerce insanın öldürülmesiyle bastırılmıştır.

Atının eyerinde duramayan şiddet tutkunu Kuyucu Paşa'nın yaptıklarını okurken kimlere ilham olduğunu eminim sizlerde ürpererek fark edeceksiniz.

***

Şiddet üzerine, yok sayıp yok etmek üzerine muazzam bir istikrar var bu ülkede. Tabi bu yararı olmayan ve olabildiğince zarar veren bir istikrar.

Politik manevralarını tahkim etmek için dönem dönem aynı argümanlarla geçmişteki hataları tekrarlayıp dururlar siyasetçiler.

Bildiğim kadarıyla hiçbir hükümet AKP iktidarı kadar şiddet politikalarına muhtaç olmadı. Bir tür tutsaklıktır bu.

Bu uğurda her şeyi göze aldıkları izlenimi vermekten de çekinmiyorlar. Bunu da kimi zaman "sağlam irade" diyerek tarif edip övünüyorlar.

Kaybetmek veya yeniden denemek gibi bir olasılık da yok üstelik. Bunun bir çöküş olacağını biliyorlar.

Doğrusu AKP'nin durduğu nokta ve sürdürdüğü politikalar bakımından kendince tutarlı olduğunu düşünüyorum.

"Kaybetmemek için yıkmamız gereken ne varsa yıkmaya hazırız" diyorlar ve yıkıyorlar. Kural, teamül, hassasiyet tanımıyorlar. Önlerine çıkabilecek engelleri en sert biçimde ortadan kaldırmak dışında çare düşünmüyorlar. Öyle ki farklı ses çıkaran parti kurucularını dahi anında jurnalleyip kapıdışarı ediyorlar.

Sanırım bu noktada en mühim mesele bugünkü şiddeti besleyen ve daha da otoriterleşen anlayışın pekişmesine katkı sunan, alışılagelmiş bürokratik geleneklerin aksine "muhtarlar" üzerinden çevreden merkeze yayılan, Abdülhamid döneminin mirası jurnalcilik ağıyla toplumun kriminalize edilmesidir.

***

Bütün bunlar olup biterken İmparatorluk dönemini aratacak vahim bir "muhalefetsizlik" ile karşı karşıyayız. Görüntü ve isim olarak varolan, bunun dışında hiçbir işlevi olmayan, hiçbir politika üretmeyen, halkın beklentilerini karşılayacak hiçbir adım atmayan, yok hükmünde bir muhalefet var karşımızda.

AKP'nin başarısı bana göre "siyasi dehasından" değil, muhalefetin beceriksizliğinden kaynaklanmaktadır. Bu noktada MHP'nin muhalefet vasfına haiz olmadığı aşikar. Parti içi muhalefetle birlikte, Kürtlerin bertaraf edilmesi halinde hükümetin en büyük destekçisi olacaklarını çok net gösterdiler.

Geriye AKP'nin verdiği hançerle kendisini yaralayan CHP kalıyor.

Arşivindeki bütün politikaları Kürt düşmanlığının arkasında ustaca saklayan AKP, sadece MHP'yi değil CHP'yi de koltuğuna değnek yaptı. AKP bu başarısıyla ne kadar övünse azdır.

Peki CHP bu basiretsizliğin vebalini nasıl ödeyecek, ödeyebilecek mi?

Bugün Kürtlerin kapısını aşındıran şiddet, baskı ve tutuklama furyası süratle devam etmekte ve bunun yarın CHP seçmenine ulaşmayacağının hiçbir garanti yok.

Hala 1930'lu yılların tek parti döneminin konforuna sahip olduğunu düşünen CHP, bunun geçmişte kaldığını, geçmişin anılarıyla günü kurtarmanın, politika yapmanın imkansız olduğunu ne zaman anlayacak?

Kürtleri bertaraf etmek için namluya sürdükleri kurşunu kendilerine yönelen silahın ucunda gördüklerinde, ne olup bittiğini anlayacak CHP, ancak iş işten geçmiş olacak. Tek yapabildikleri can havliyle avazınca bağırmak olacak. Korkarım o zaman yanlarında kimseleri bulamayacaklar.

Son olarak şu tespitle yazıyı noktalamak istiyorum... Kötü politikaların telafisi olabilir, ancak politikasızlığın telafisi yoktur. Bu bakımdan politikasızlıkla siyaset yapmaya çalışan CHP ve MHP geleceğin siyasetinde kendilerine yer bulamayacaklar.

HDP ve AKP'nin siyasi çıkmazları üzerinden konuya devam edeceğim.