Bu güzel Urfa türküsünden artık yanık et kokuları geliyor.

 

Ateşte kavrulmuş, dumanda boğulmuş insanların eşkâli var artık Urfa'nın etrafındaki dumanlı dağlarda.

 

Şanlı hapishanelerinden yanmış insan cesetleri taşıyor Urfa'nın.

 

Devletin vahşi yüzü görünüyor, içinden alevler ve dumanlar yükselen, cesetler taşan hapishanelerin karanlığında.

 

En iyi Kürt’ün nasıl olması gerektiğini anlatıyor Urfa hapishanesinde yanan mahpuslar. İnsan haysiyetini hiçe sayan İleri Demokrasi'nin bize vaat ettiği hayatları anlatıyor Urfa Cezaevi Katliamı.

 

264 kişilik cezaevine 1057 kişiyi istif eden "adalet" mekanizması bu katliamla hepimize tehditkâr bir devlet sopası gösteriyor. İçeride ve dışarıda, okullarda, gazetelerde, sokaklarda, dağ başlarında, sınır boylarında, şıpınişi kurulmuş işçi çadırlarında, tersanelerde, yoksulların derme çatma evlerinde kafamıza inen bu mukaddes sopa, sistemin bize ölümden başka verecek hiçbir şeyi kalmadığını da gösteriyor.

 

Biz klimalı odalarımızda bile serinleyemezken 13 mahpus Urfa Cezaevi'ndeki yangında cayır cayır yanarak can veriyor ve neredeyse nefes alışverişimizi bile denetleyen, izleyen, gözetleyen, kaydeden ve tutuklayan devlet, bütün uyarılara rağmen "değersiz hayatlarıyla" orada tutulan insanları alevler arasında ölüme gönderiyor.

 

Muktedirlerin umursamazlığı, Adalet Bakanı’nın ölen canları bir kez daha öldüren açıklamaları bu sıcak Haziran günlerini tam bir cehenneme çeviriyor.

 

Bir açık hava hapishanesine çevrilen Türkiye'nin zindanları her gün biraz daha büyüyen birer toplama kampına dönüşüyor.

 

Orada, Şanlı devletin Urfa hapishanesinde devleti yangın yerinde suçüstü yakaladık bir kez daha. Geçen yılın Eylül'ünde Van'dan başka bir cezaevine nakledilen 5 mahpus elleri kelepçeli olarak tutuldukları hapishane aracında cayır cayır yanmıştı.

 

Daha Uludere'nin kanı kurumadan Urfa'da yeni bir Uludere yaşadık. Öyle görünüyor ki her hapishane potansiyel bir Uludere ve Urfa cezaevidir artık.

 

Bazı gazeteler İçişleri Bakanı'ndan aldıkları ilhamla, ölen mahpusların suçlarını döküyor bir bir, adeta ölümü hak etmişlerdi dercesine hangi suçlardan yargılandıklarını yazıyor. Gazetelerin bize müjdelediği habere bakacak olursak, onlar medeniyet ve demokrasi fotoğrafımızda yeri olmayan, hayat hikâyelerini kimselerin umursamadığı, böyle korkunç bir şekilde ölmelerinde hiçbir “sakınca” görülmeyen hırsızlar, dolandırıcılar, yoksullar ve kimsesizler.

 

Onlar İleri Demokrasi'nin zindanlarında büyüyen cehennemin kurbanları.

 

Hapishanelerde Cumhuriyet tarihinin doluluk rekorları kırılıyor. İnsanlık onurunu hiçe sayan zindancıbaşlarına dönüşen muktedirlerin yarattığı operasyonlar ve iddianameler çağında hepimizin yolunu kesen hapishaneler, devletin gayya kuyusu gibi.

 

Bize düşen ise insanlık onuruna, haysiyetine ve erdemlerine sahip çıkmak ve bunun için mücadele etmektir.

 

Urfa'nın etrafındaki dumanlı dağlarda ceylanlar özgürce dolaşsın diye.