Gündelik olayları ve toplumsal sorunları tıbbi terminolojiyle açıklamak yaygın bir tutum. Bu bir yere kadar olaylara/olgulara farklı bir açıdan bakmamızı da sağladığı için sıkça başvurduğumuz kolaycı bir yaklaşım. Hastalık, negatif ve insanı ürküten bir durum olduğu için bazı kötülükleri hastalıkla özdeşleştirmekte pek de zorlanmıyoruz. Peki ama “hastalık” olarak nitelendirdiğimiz bu olayları/durumları gerçekten de anlamamızı sağlıyor mu? Sözgelimi kadın cinayetlerini ya da ırkçılığı sadece sağlık terimleriyle açıklayabilir miyiz? Elbette olayın faillerinin ruh sağlığıyla ilgili uzmanlar bazı değerlendirmeler yapıyor, yapması gerekiyor ama her durumda olayı tıbbileştirmek doğru mudur?

Irkçılığı bir hastalık olarak değerlendirdiğimizde onu masumlaştırmıyor muyuz? Böylelikle ırkçılık ve nefret suçlarını kolay bağışlanır olgular haline getirmiş olmuyor muyuz? Öyle ya hasta bir insanı hasta olduğu için kınayamayız, en fazla bize de bulaştırmasın diye mesafe koyarız. Türk Dil Kurumu online sözlüğünde hastalık şöyle tanımlanmaktadır: 1. Organizmada birtakım değişikliklerin ortaya çıkmasıyla sağlığın bozulması durumu, rahatsızlık, çor, dert, sayrılık, illet, maraz, maraza, esenlik karşıtı. 2. Ruh sağlığının bozulması durumu. 3. Bitkilerin yapılarında görülen bozukluk: Filoksera, bağ hastalıklarının en korkuncudur.4. (mecaz) Aşırı düşkünlük, tutku: Temizlik hastalığı.

Irkçılığın hastalıklı bir yanı olduğunu söyleyenler haklı olabilir. Çünkü akıl ve ruh sağlığı yerinde bir insanın başka insanlara böyle bir öfke, nefret veya düşmanlık beslemesi pek olası görülmez. Son kertede hastalık tedavi edilmesi gereken, çoğu zaman insanların istem ve iradelerinin dışında yaşadıkları bir şey. Eğer ırkçılık bir hastalıksa, bunun teşhisi nasıl konulacak? Bu tanıyı ve tedaviyi hangi uzmanlar üstlenecek? Bu hastalığın kriterleri ne olacak? Sağlık kurumları bu hastalığa nasıl bir çözüm getirecek?

2012’de İngiltere’de yapılan bir çalışma bir kalp ilacının ırkçılığın semptomlarını azalttığını gösterdi.(1) Kalp hastalarının kullandığı bir beta-bloker olan Propranolol ile yapılan kontrollü çalışmada beyaz deneklerin ilaç kullanımı sonrasında örtük ırkçı önyargılarında azalma olduğu gözlemlendi. Güvenilir bir test olarak kabul edilen Örtük Çağrışım Testi’yle yapılan çalışmanın neticesinde ırkçı önyargıların temelde korkudan beslendiğini ve Propranolol kullanımıyla bu korkunun ve ondan beslenen ırkçı önyargıların azaldığı ortaya çıktı. Bu çalışma ırkçılığın hastalık olduğu tezini doğruluyor mu? Öyleyse bütün ırkçıları bu ilaçla iyileştirmek mümkün müdür? Bu çalışmayı yapanların da belirttiği gibi insanı ahlaki olarak “daha iyi biri”si haline getirmeyi amaçlayan biyolojik araştırmaların karanlık bir tarihi var ve bu çalışma da zaten böyle bir iddiayla yapılmış değil. Çalışma, ırkçılığın temelinde ötekinden duyulan korku olduğunu ileri sürüyor ve bu korku azaldığında insanların önyargılarında da azalma olduğunu söylüyor. İnsanlar “öteki”nin tekinsiz olduğunu ve kendi hayat alanlarını işgal edeceğini düşünüyor ve bundan korkuyor. Bu korku da ırkçılığı besleyen bir ateş işlevi görüyor.

Bazen ırkçılık yaptığını düşündükleri insanlar için “hasta” sıfatını bir ceza, bir lanet gibi kullananlar da var. Çünkü antik kültürlerde, kadim metinlerde ilahi gücün ceza olarak hasta ettiği birey ve toplumlara dair anlatılara sıkça rastlamaktayız. Burada hastalık bir lanet ve ceza olarak insanlara musallat olur. Bu nedenle ırkçılığından dolayı hasta olarak kabul edilen bireylerin bir tür lanetin pençesinde olduğu, bu durumu bir ceza olarak yaşadığı varsayılır. Hastalığın toplumdaki ve bireydeki sapkınlığın ve yoldan çıkmanın cezası olduğu inancı çok eski bir inançtır. Belki de ırkçılığı hastalık olarak niteleyenler dipte, derinde bu inancı taşıyorlar.

Irkçılığı salt bireysel/toplumsal bir hastalık ve maraz olarak gördüğümüzde, ırkçılığın ekonomik, sosyal, kültürel ve ideolojik kaynaklarını ve tarihsel/toplumsal arka planını da ıskalamış olmuyoruz muyuz? Bu nedenle ırkçılığın tıbbi terminolojiyle açıklanması veya hastalık olarak değerlendirilmesi durumu anlamamızı çok da kolaylaştırmıyor. Irkçılık, tarihsel ve toplumsal yanları olan, kökü derinlerde yatan bir sorun. Günümüzde çok farklı boyutlar kazanan ırkçılık, çoğunlukla kültürel özelikler ve yaşam tarzları üzerinden azı dişlerini gösteriyor. Özellikle ekonomik ve sosyal krizlerin yoğunlaştığı dönemlerde şaha kalkan ırkçılık, bugün klasik ırk teorilerini ileri süren ve üstün ırk gibi söylemler üreten ideolojilerden ziyade sosyal dışlama, göçmen ve yabancı düşmanlığı, kültürel aşağılama gibi biçimlerde tezahür eden görece “zengin” bir yelpazede yaşamaktadır. Yani klasik ırkçılıkta olduğu gibi günümüz ırkçılığında bilinen anlamıyla “ırk” kavramı yoktur ama “ırkçılık” tanımına giren pratik ve uygulamalar yeni biçimler kazanarak sürmektedir.

Etienne Balibar’ın ırkçılık tanımı bu ırkçılık pratiklerini özetlemektedir: “Irkçılık-gerçek bir ‘bütüncül toplumsal görüngü’-farklılık işaretlerinin (isim, derinin rengi, dinsel ibadet) etrafında eklemlenen ve korunma ya da ayrım hayalinin (toplumsal bünyeyi arılaştırma, ‘kendi’, ‘biz’ kimliğini her türlü melezleşme, karışma ve istiladan koruma zorunluluğu) zihinsel ürünleri olan söylemlerde, temsillerde ve pratiklerde (şiddet, hor görme, hoşgörüsüzlük, aşağılama, sömürü biçimlerinde) kayıtlıdır. Böylece (psikolojisi, saplantılı karakter yapısının ama aynı zamanda ‘akıldışı’ çelişikliğinin anlatımına bağlı olan) kimi duygulanımlar düzenler; bunu, onlara ‘nesne’leri açısından olduğu kadar ‘özne’leri açısından da klişeleşmiş bir biçim vererek yapar.”(2)

Peki, Türkiye’deki ırkçılık üzerine ne söylenebilir? Burası dipsiz derin karanlık bir kuyu. En masum görünümlerde bile kendine ifade ve yaşama alanı bulabiliyor. Adorno, faşizmin çocukluk kabuslarını gerçeğe dönüştürdüğünü söylüyordu. Bugün, gazete manşetlerinden, televizyon ekranlarından, sosyal medyadan bağıran ve düşlerimizden tanıdığımız o “sessiz gürültü”yle uğulduyor kulaklarımız.

____________

Notlar:

  1. https://link.springer.com/article/10.1007%2Fs00213-012-2657-5
  2. Etienne Balibar, Immanuel Wallerstein, Irk Ulus Sınıf, Belirsiz Kimlikler, Metis Yayınları.