PKK’nın hedefi, Ak Parti’yi yıkmaksa...  PKK’nın hedefi, Türkiye’yi bölmekse...
PKK’nın hedefi, Türkiye’yi istikrarsızlaştırmaksa...
Bu hedefleri vurmak için de PKK’nın hedefi, Türklerle Kürtleri çatıştırıp bu ülkede iç savaş çıkartmaksa...
Eğer öyleyse...
Ne yapman lazım?..
PKK, şiddet ve terör eylemleriyle Türkiye’de iç savaş ortamı yaratmak ve Ak Parti’yi yıkarak, yakın çevremizin kan ve ateşe yakalandığı bir dönemde ülkeyi bölmek için İran’ıyla, Suriye’siyle ya da İsrail’i ve Amerika’sıyla iş tutuyorsa, senin ‘oyun plan’ın ne olmalı?
İyice düşünüyor musun?
İktidar olarak ne yapman gerekiyor?
PKK’nın bu tuzaklarından sakınmak için hangi adımları atman doğru olur?
PKK bir ‘terör örgütü’dür, sadece şiddetin dilinden anlar, önce güvenlik diyerek, 1990’lardaki gibi dağda PKK’yı kovalayıp, şehirde KCK’lıları hapse tıkmak mı olacak tek yol?
Bu yol kime yarar?
Düşünmekte yarar var, bu yol PKK’nın tuzağına mı su taşır diye...
Bu yol kan gölünü büyüterek, Türk-Kürt çatışmasını körükleyerek, Türkiye’yi istikrarsızlaştırarak bu ülkede daha bölücü, daha yıkıcı bir ortamın kapısını açmaz mı?
Önce güvenlik, özünde 1990’ların önce terör politikasıdır.
Çok yazdım.
Ayrıntıya girmek istemiyorum.
1990’larda, PKK’nın şiddet ve terörünü tecrit etmenin, mahkum etmenin, PKK’nın kitle desteğini daraltmanın, PKK’yı marjinalize etmenin yollarında yürünmemişti.
Bugün de yürünmüyor.
Bunun tersini söyleyenler inandırıcı değil.
Türkiye’de asimilasyon bitmemiştir.
Kürt dilinde eğitimin hak olarak tanınmadığı, tanınmayacağının Başbakan tarafından sürekli tekrarlandığı, hala yarım ağız Kürtçe seçimlik dersten söz edildiği, Kürtçe yer isimlerinin bugün bile iade edilmediği, Kürtçe park isimlerinin dahi dava konusu olabildiği, devlet kontrolünde 24 saat Kürtçe televizyonla, Kürtçe kursla övünüldüğü, sadece aşla işle yatırımla sonuç alınabileceğinin sanıldığı bir Türkiye’de aksini düşünebilirsiniz ama, asimilasyon bitti demenin herhangi bir inandırıcılığı olmaz.
Bütün bunlar böyleyken, “Kürt sorunu artık bitti” demek de yaşanan gerçekle bağdaşmaz.
Şunu da belirtmek isterim.
1990’larda belki sonuç verebilecek, yani PKK’yı tecrit ederken Kürt sorununu barışçı bir çözüm rayına oturtacak bu politikalarla bugün çıkmazdan kurtulmak mümkün değildir.
Örneğin düşünmek lazım.
Kürtçe eğitim mi böler Türkiye’yi?
Yoksa Kürtçe eğitime hayır demek ki?
Hangisi?
Unutmayın.
Yanıbaşımızda, Kuzey Irak’ta anaokulundan lisesine, yüksek okulundan üniversitesine kadar Kürtçe eğitim, öğrenim var.
Yine düşünmek lazım.
Güçlü yerinden yönetim mi böler Türkiye’yi, yoksa tersi mi?
Burnumuzun dibinde, yine Kuzey Irak’ta Kürtler kendi kendilerini yönetiyorlar, seçim sandığından çıkmış meclisleriyle, hükümetleriyle, yerel yönetimleriyle...
Biz neredeyiz?
Derseniz ki, Kürtçe eğitim böler, güçlü yerinden yönetim böler, buyrun oynamaya devam edin.
Önce güvenlik, tamam.
PKK ‘sopa’dan anlar, tamam.
Kürt sorunu bitti, tamam.
Kürtçe eğitim yok, tamam.
Seçimlik ders var, tamam.
Yerel yönetim reformunun da bir sınırı var, tamam.
PKK’nın arkasında Türkiye’yi istikrarsızlaştırmanın peşinde olan Tahran’la Şam da var, tamam.
Hepsi tamam da...
Bugünlere böyle geldik.
Geldiğimiz yerde vaziyet hiç parlak değil.
Kan gölü büyüyor.
Yine böyle nereye gidebiliriz ki?..
Korkarım, bölünmeyecek diye diye bölünecek Türkiye bu gidişle...
Türk milliyetçiliği, muhafazakarlığı bu kafayla giderse, Kürt sorununun varlığını kabul edip çok boyutlu ‘oyun planları’nı, İngilizce deyişle, ‘end game’leri oluşturamazsa, işte asıl o zaman Türkiye küçülebilir.