10 Ağustos seçimlerinin önemli bir sonucu HDP’nin Demirtaş ile yürüttüğü Yeni Yaşam Belgesi’nin halklar nezdinde bir karşılık bulmasıdır. Bu sonuç genel algıda bir değişimin yaşandığını gösteriyor. Yerel seçimlerden hemen sonraki tabloda kimi milliyetçi Kürt birey ve çevreleri başta olmak üzere, bazı dar/ Ortodoks Türk sol çevreleri “HDP’nin süreci tamamlanmıştır, işi bitmiştir” heyecanı ile yazılar yazdılar, açıklamalarda bulundular. Hatta genel seçim sonuç tablosunu “ben haklı çıktım, bu proje başından itibaren bir dayatmaydı” şeklinde değelendirerek, HDP’ye basit yaklaşımlarını da açık etmiş oluyorlardı. Oysa HDP bir proje değil, bu coğrafyanın halkları için birarada eşit ve de özgür yaşamanın bir adıydı. Dün açığa çıkan tablo tam da bunu göstermiş oldu.

Türkiye’de bütün iktidarlar, devletin her kurumu bir yüzyıldır hep teklik içinde bir öğreti ve de politika ile halkların ve de inançların üzerinde şiddet tekeli olarak durdular. Ayrıştırma, bölme, yalnızlaştırma, asimile etme, olmayanları da tekelindeki şiddet ile “terbiye etme” temel politikası oldu. Böyle olunca militer bir güç olarak Türk/sünni/erkek koalisyonundan oluşan tam bir korku imparatorluğu yaşam buldu. Bunun dışında kalan özellikle Kürtler, Aleviler, Ermeniler, Kadınlar, Ezidiler ve diğer bütün farklı kimlik ve de aidiyetler ile emekçi kesimlerin hayatları paramparça oldu. Kendi inançları ve de dillerinde, kültürlerinde bir hayatı hep gizliden gizliye, baskı altında yaşamak zorunda bırakıldılar. Seçimler de bu kesimler için bu korku duvarlarının bir daha örüldüğü formalite sandıktan öteye geçmedi.

Kürt Hareketi 1990’ların başından bu yana bu durumu değiştirmeye başladı. Zaman zaman boykot, zaman zaman da seçimlerin bir gücü olarak bu politik hat üzerinde ciddi bir mücadele yürüttü. Ağır bedeller ödedi. Zor zamanlar yaşadı. Ancak haklı ve de onurlu bir mücadele vermenin, direnmenin verdiği güç ile bugünlere gelindi. Bu sürecin bir birikimi, siyasi kültürü oluştu, bunu da en son yerel seçim sonuçlarında alınan sonuçlar ile gördük. Legal siyaset içinde de bu gelenek artık kök salmaya başladı. HDP bu siyaset için bir süreç/araç idi. Ve alınan bu son sonuç “başka bir hayat/başka bir siyaset” için umutlu bir sonuç ortaya çıkardı. Tekçi anlatı ve de zihniyet dışında bütün halkları, inançları, kadınları, lgbti birey ve de grupları gören bir siyasetin mümkün olduğunu gördük.

Farklı boyunduruk altına alma biçimlerine karşı verilen çeşitli demokratik mücadeleler arasında bir eşdeğerlilik zincirini yaratmak, cinsiyetçilik, ırkçılık ve cinsel ayrımcılığa karşı mücadeleler ve çevre mücadelelerinin, yeni bir sol kanat hegemonik projede, işçilerin mücadelesiyle eklemlenmesi olarak da ifade edilen ‘radikal demokrasi’ HDP içinde gerçeğini buldu. Kürdistan’dan doğru buna dair kimi tepki ve eleştiriler olsa da bu coğrafyada gerçek bir özgürlük ancak halkların, inançların bir arada oluşu ile mümkün olacaktır. Bir halk, ya da bir inanç için özgürlük diye bir şey olmaz, olsa olsa zulüm, kan, savaş olur, onu da yanı başımızda her gün yaşanan vahşet görüntüleri ile izliyoruz. Türk’ün içinde olmadığı Kürt özgürleşmesi, Alevi’nin içinde olmadığı sünni/ezidi özgürleşmesi, kadının içinde olmadığı erkeğin özgürleşmesi, doğanın içinde olmadığı insanın özgürleşmesi mümkün değildir. HDP Yeni Yaşam Belgesi bütün bunların bir bileşeni oldu. Dil ve söylem de buna uygun olunca bir karşılığının da olacağını gördük. Bunun en somut göstergelerinden biri de İstanbul’daki seçim sonuçları; Sırrı Süreyya Önder'in 30 Mart'ta yüzde 4.8 olan oy oranı, 10 Ağustos seçiminde Demirtaş'la yüzde 9.15'e yükseldi.

Artık Türkiye siyaset tarihinde yeni bir süreç başlamıştır. Abdullah Öcalan, Ortak Vatan, Demokratik Cumhuriyet ve Demokratik Ulus temelinde ortaya koyduğu çözümleme ve değerlendirmelerin böylesi bir yapı ile hayat bulabileceğini söylerken bu yeni sürece dikkat çekiyordu aslında. Kimi çevre ve de yapıların “neden bu inat” yaklaşımlarına rağmen ‘radikal demokrasi’ ile de ifadesini bulan bu yeni sürecin hayat içinde ciddi bir karşılığının olduğunu gördük. Türkiye Cumhuriyeti Devleti korkular üreten ve bu korkuları pazarlayan bir sistem olarak kendisine yaşam alanı oluşturdu. Şimdi artık dayanışma ve özgürlük üreten, bu ürettikleri ile bütün coğrafyaya kök salan bir siyaset var. Tohum toprağını buldu; radikal demokrasi!