"ölenler şair olsun,

kalanlar ölenlere şiir yazsın.."

 

Dizlerini ovalıyorum içimdeki çocuğun.

Acımıyor diyorum, dişlerimi sıkıyorum.

herkesten uzaktayım ya da en yakınınızdayım.

Her dün ölüyorum oysa.

Şehrin en ücra köşelerinde vuruyorlar hayallerimi benim sonra haberim oluyor.

Düşlerinizin bir ucuna misafir edin beni !

bi ara..

her gece olduğu gibi bu gece de hüzünden ölebiliriz !

panik yapmayın hiperhüzün atakları bunlar, çaresiz anların işgalcisi.

Gökyüzü ve kavuşmak kuşlara kalsın o vakit.

kelebeklerin böyle bir endişesi yok.

Belki yarın olmayacağız ya da yarın dünden beter olacak.

bu günü ben de hatırlamıyorum.

son sözünü hazırda tutsun herkes !

sonra uyandırın beni bu yalan bitince.

bedenimi diyorum nasıl yok etsem ?

insanların ayaklarına sıçrayınca kanım acılarım kendini gerçeklemiş olur mu insanlığın gözlerinde ?

Ben ölüme koşarken yanımdan ölümden kaçan insanlar geçiyor.

son bir mektup, son bir şarkı, son bir... bitmeyen son bir'ler.

beni sevenlere selam olsun !

hiç sevmeyenlere de -miş gibi yapanlara da..

ilk önce elleri ölür insanın.

ölüm sıradanlığı hak etmiyor.

şehirler zaten kalabalıktı..

işledikleri günahın suskunluğuna bürünmüş insanların kokusunu alıyor ruhum.

kalbur üstü 

bohem

bir güne bir yıl sığdıran.

Kendimi içinde sandığım kuyunun aslında bitkinlik çukuru olduğunu anladım birden.

anason kokusundan belki de..

saçlarım yok, sakallarım ise beyaz artık.

ömrüm de ağarmış meğerse.

ben geceleri ağlıyorum bir de.

senin yüzünden mi Ay ?

hayır kuşlar uçmuyor, kuşlar çığlık çığlığa kelebeklerin ömrüne ağıt yakıyor.

uyuduğunu sandıklarınız çoktan ölmüştürler belki de..

nabzınızı yoklayın.

bir yüzleşmenin hissi, değişmenin ilk adımıdır.

Ben af yedim hayattan yaşamıma hapsolamam artık.

çünkü ben dünü de gördüm, yarını da..

okuduklarıma dikkatle baktığımda benim yazdıklarım olduğunu da gördüm.

yazmadığım her şey bana ait !

anlaşılmazlığı anlamlandırmak çocukların işi ben kurcalamam bozulur.

anlamın ipucu yok

anahtar deliği de.

kendimi görebildiğimde sadece kendime kızıyorum.

camlarımı kırıyorum.

donarak öleceğim

çaresizlik çok soğuk lan !

birbirimizin adlarını ararken, birbirimizi bulduktan sonra birbirimizi vurduk.

zamanı durdurun !

biraz yazacağım okuyamadıklarımı.

durmaksızın.

Gerçeklere noktalama işaretleri koymalıyım.

omuzumdaki kelebeğin ömrü çok kısa.

ölüsü de ölür çaresiz kalanın, çaresizliğe direnirken.

ve aramızda başka ayak sesleri duymak kadar sahicidir görmek.

Tanrı'nın elinden düşürdüğüyüm ben.

ve muhtemelen de düşerken de ömrü bir taşa çarpan.

ondandır ki hayat beni her gün belki bunun için recm eder.

iyilerin ellerini bağlayıp, kötülerin eline silah veren de kim ?

Ruanda'lı bir çocuğun açlık ve savaş paradoksundaki diyalektiğe hiç girmiyorum bile.

ki hayat belki de o kadar yalındır.

kendini yolcu edebilmenin cesareti var üstümde.

Cümlelerde yeri değiştirilmiş "ama'lar" gibiyim, artık cümlenin sonuna yazılıyorum.

cümleler "ben" ile başlıyorsa kimse kimse şah değildir artık.

içinde debelendiğim balçık çok yordu beni bir heykeltraş edasıyla şekillendirirken hüzünlerimi..

oysa içimde yanardağlar patlıyor ve ruhum ağır bir kükürt zehirlenmesine maruz kalıyordu.

beni en çok anlayanlara da susuyorum artık ki; kimseyi çıkmaz sokaklarıma çekmek istemediğimden olsa gerek.

sözlerim de beni teselli etmiyor, söze karşı bağışıklık kazanmış ruhum.

boynumdaki kemendi kesemiyor körleşen direncim.

cinnetle görücü usulü evlenip, bizi boşayacak mahkeme bulamamak gibi bir kimliksiz durum içindeyim.

su kül oldu..

ölümü acze düşürürken ben, hayatın arkadan yaklaşıp sırtıma sapladığı bıçağı canım yanınca görebildim ancak.

belki de o ilk öldüğümde gömülmemiş olmamın boğulmasıdır bu.

daha önce hiç gitmediğim bir uçurumdan düşüyorum yukarı doğru..

hem, hiç kimse, kimse değil ki;

kendi olamayan bir kimse herkes olsun.

ölünce belki anlaşılacak herhangi bir kimsesizlik.

kimse, kimsenin yerinde hiç kimse hükmündedir.

herkes ancak kendisi kadar boşluğu doldurur.

ve hiç kimse farkında değil ama herkes kendi ölüsünü taşıyor..

bildiğim en eski harabe benim sanki..

say ki gördüğümde..

ve hiç bir çare çaresizliğin yıkık evinde oturmaz.

bilirim/z..

Deli diyorlar genellikle bana.

deli;

Tanrı'nın henüz yazmadığı, insanların hiç okumadığı hikâyelerin anlatıcısıdır.

baktığında gördüğün, algının yaslandığı nokta kadardır.

Fotoğrafı, fotoğraf makinesini, fotoğraf çekeni ayrı ayrı görebilmektir mesele.

Ruhum kanadı kırık bir kuş..

ve küçük bir kadının kocaman yüreğindeki aşkla bir cenin gibi büyütür umudu.

yeniden doğamamanın sancıları beynimi hırpalıyor.

sarsılıyorum büyük düşlerin afaki duruşunda.

muallak bir muammadayız.

şüphesiz ki eli kanlı şiirlerin yüzü yoktur öksüz sevdaların altına şerh düşmeye.

sevgilim !

enlemi ve boylamı yok sevdanın.

coğrafyanın bütün koordinatlarına sızan bir aşk bu.

Tanrı yaşıyor mu ?

yaşıyor olsaydı keşke o zaman bu kadar ölmezdik muhtemelen.

ya da tuzlu su balığı iken yaşamsal formu tatlı suya uydurma çabasının gereksizliği.

optimist ya da pesimist olmak, bir tercih değil, içinde bulunduğun koşulların yaşamımızı biçimlendirmesidir.

Yerküre rotasız !

olasılıklar, septik bir dengenin dengesizliğinde mülkiyetçiliğin dar ağacında sallanıyor.

hayallerimi tutan ipleri kesen makas kimin elinde ?

Yok !

bu hayat sayılmaz.

saymıyorum.

sayamıyorum..

Çölde yolumu kaybettiğimde, bastığım her kum tanesine ayrı ayrı küfürler ederken,

başımı kaldırdığımda dehşetle gördüm ki daha küfür edilecek milyonlarca kum tanesi vardı.

epidemik bir ütopya belki de ruhumuzu mutasyona uğratan enfeksiyon.

Bir deliyi daha fazla delirtemezsiniz !

bir delinin zekâsıyla asla baş edemezsiniz !

çünkü O'nun zekâsı yüreğindedir.

ve sizin 6. his dediğinize en az üç tur bindirmiştir.

ve son olarak;

hiç kimsenin bilmediği dillerde de yazabilmeli insan..

ki her biri başka bir yüreğe tekâbül eder.

yazmak;

"ömürlerden harfler toplamaktır."

Kurulmaması gereken düş'lerin içinde ölen dileklerimi toprağa veriyorum şimdi birer birer..

düş ! ol düş.

düş ! öl düş.

düş...