Önümüzdeki 7 Haziran genel seçimleri Türkiye’nin temel gündemi halini. Bu seçim birçok yanı ile Türkiye genel siyaseti açısında önemli sonuçlar doğuracak bir nitelik taşıyor. Sokağın, sokakta olma hallerinin yarattığı, yaratacağı etkiler elbette her zaman önemlidir ve siyaseti meclise sıkıştırmak üzerinden elbette konuşmamak gerekiyor. Toplumsal muhalefetin özellikle bu alanı her zaman daha etkin kullanma yetisi elbette olmalıdır. Bu hakkın kullanılma hali devlet/AKP’yi son derece tedirgin etmiş olmalı ki yeni paketler ile toplumsal muhalefeti sokaklardan uzaklaştırmak için bütün şiddet hallerini devreye sokuyor. Erdoğan başkanlığındaki AKP’yi ciddi şekilde sallayan iki toplumsal muhalefet hali oldu, birincisi Gezi eylemsellik süreci diğeri de 6-7 Ekim Kobané Serhildanı.
Sokakta olma halinin ciddi bir toplumsal karşılığı olduğu bu iki eylemsellik süreci bütün kesimleri ciddi etkiledi. Antidemokratik, muhafazakâr, otoriter yapılarda bu iki süreç içinde çok etkilendiler. Çünkü Tayyip Erdoğan AKP’si iktidar olduğu süreçler içinde bu kadar zorlanmadı. Her zaman arkasındaki işbirlikçi medyası ile gündem oluşturan Tayyip Erdoğan bir şey diyemez bir hale geldi. Oluşan gündemin arkasında söz söyleme hali ile ciddi şekilde kendi kitlesini de zor duruma soktu. Tayyip Erdoğan söylediği yalanlar ilk defa gün gün çıplak şekilde yüzüne çarpıldı. Arkasındaki devletin bütün gücü işleviz bir hal almıştı. Bunun için sokakta olma halinin devamı elbette önemlidir. Ancak şimdi başka bir alandan doğru çatışma devam edecektir. Bu alan genel seçimler olacaktır. 

İki farklı gücün ciddi bir çatışma alanı halini aldı. Bir yandan arkasına aldığı otoriter, anit-demokratik, militer/ırkçı bütün yapı ve kurumları ile Tayyip Erdoğan başkanlığındaki AKP, diğer yandan ise bu ülkede yaşayan halkların partisi HDP. Kürt Özgürlük Hareketi ekseninde gelişen toplumsal barışın HDP ile somutlaşmış hali Türkiye’de ciddi bir sinerji oluşturdu. Tayyip Erdoğan kendi tiranlığını yeni bir aşmaya getirmek için meydanlarda talebini söyledi: “400 milletvekili verin başkanlık sistemini getireyim”. Daha önceki üç genel seçimde de geniş kitleleri arkasına almak için ciddi bir mağduriyet edebiyatı yaptı.  Demokratik, barışçıl bir ortamdan ziyade şiddet iklimi ve çatışmaların ekseninde bir seçim atmosferi yaratarak mecliste istediği sonuçları sağladı.

Bu kez ise 400 milletvekili diyor. Bu kadar milletvekilinin görece barışçıl bir ortamda yakalamayacağını bildiği için, bir yandan yeni kimi mühendislik çalışmaları ile kendisi için yeni mağduriyet alanları oluşturmaya çalışıyor. Bir yandan “paralel yapı devleti ele geçirecek”, “Sümeyya Erdoğan’a suikast planları” gibi çalışmalar yaparken, diğer yandan ise ırkçı/militer yapıları sokaklara salarak; Ege Üniversitesi’nde ülkücülerin saldırısı ve bu saldırı sonucu yaşanan bir ölüm, diğer kentlerde HDP’ye dönük linçler ile ortamı şiddet atmosferine terk etmek istiyor. HDP ise bütün enerji ve de gücü ile bütün bileşenleri ile Kürt Özgürlük Hareketi ekseninde gelişen barışın toplumsal bir hal alması için çabalıyor.

Bu iki denklem içinde emekten, halklardan, eşitlikten, özgürlüklerden, bir arada barıştan yana bütün yapı, grup, parti ve de bireylere bu sürece emek vermek düşer. Afakî sözlerin bir anlamı yoktur. Bu anlamıyla hiç de hak etmedikleri bir görünürlük üzerinden tartışmaların temel bir aktörü haline getirilen Haziran Hareketi’nin Kadıköy’deki meclis toplantısında “ koltuk ve baraj hesaplarından koruyarak ilkeleriyle bağımsız olarak örgütlemek için güçlü bir eğilim” kendilerini açıklamaları aslında Türkiye’deki siyasi iklime kulaklarını kapatma hali olduğunu çok iyi görmek gerekiyor. Irkıçı/militer AKP ve halkların, emeğin, kadınların partisi HDP arasında “ben bağımsızım” demek açık bir şekilde ben ırkçı/militer olandan yanayım demektir.

Kaldı ki “bağımsız hat” diyenlerin, “burjuva temsili isteme hayır”, “sözümüzü sokaklarda söylüyoruz” diyenlerin koşa koşa CHP’ye nasıl sandık müşahidi olduklarını çok iyi biliyoruz. Kemalist, Irkçı/Militer sistemin her zaman en önemli ayağı/bileşeni olan CHP ile bu ülkede Kürtlere, Alevilere, Ermenilere, kadınlara, emekçilere her zaman baskı, şiddet, ölüm, asimilasyon, katliam düştü. Aslında aklımın bir yerinde hep bir şey kaldı. Haziran Hareketi, Demirtaş’ın adaylık kampanyası ile Türkiye’de bir şekilde dokunarak etkilemediği yapı, grup ve bireyin kalmadığı, CHP’nin arka bahçesi olarak ifade edilen Alevilerin ve de yüreği eşitlik, özgürlüklerden yana ama kendisini bir şekilde bir mecburiyet ile CHP’ye sürükleyen geniş kesimlerin “başka bir şey var” dedikleri ve HDP’ye yöneldikleri bir zaman dilimi içinde oluştu. Bunu da başlıca düşünmekten fayda vardır.