Varsayalım, Başbakan Erdoğan haklı. Gençliğin içinde örgütlü bir tezgâh söz konusudur ve malum medya da bu tezgâha alet oluyor, kışkırtıcı manşetlerle...
Varsayalım, bu konuda Devlet Bakanı Babacan doğruyu söylüyor, devletin elinde belgeler var derken...
Varsayalım, hükümet kaynaklarının belirttiği gibi, Türkiye’yi karıştırmak için bir yerlerde düğmeye basılmış olsun...
Diyelim, bu varsayımlar gerçeği yansıtıyor.
O zaman ne yapılır?
O ‘gizli odaklar’ın değirmenine su taşımaktan kaçınmak için, onların hevesini kursaklarında bırakmak için ne yapmalı?
Gençleri dinlemek mi?
Dövmek mi?
Gençlerin dertlerini özgürce dile getirmelerine imkân tanımak mı?
Yoksa onları coplamak mı?
Gençlerin isyankâr ruhunu anlayışla, hoşgörüyle karşılamak mı?
Yoksa ‘Polis de gereğini yapar’ demek mi?
Gençlerin sesine kulak vermek mi?
Yoksa onları yerlerde sürüklemek mi?
Hangisi?
Hükümet kanadı ne yaparsa, perde arkasında bulundukları varsayılan birtakım ‘gizli odaklar’ güçlenmez?
Biliyorum, laf uzuyor.
Gençlerin arkasına sinmiş maceracı örgütler gerçekten varsa, şunu çok iyi bilin, şimdi onlar zil takıp oynuyordur.
Çünkü Başbakan Erdoğan başta olmak üzere iktidar sahiplerinin benimsediği tutum tam da o örgütlerin istedikleri gibidir çünkü.
Polis elinde copla, elinde gazla gençlik kitlesinin içine daldıkça, gençleri yerlerde sürükledikçe, tam da o ‘gizli odaklar’ın istediği çatışma ortamı uç vermektedir.
Polisle gençlik kitlesinin her çatışmasında, o ‘gizli odak’lar daha fazla militanı kendi saflarına çekmektedir.
Bu geçmişte de öyle olmuştu.
1960’ları anımsıyorum.
Arkalarında ‘gizli örgüt’ ya da ‘darbeci tezgâhlar’ olan küçük bir çekirdek, gençlik kitlelerini meydanlara çeker, polisi şöyle ya da böyle kışkırttıktan sonra bir anda o kitleyi polisle karşı karşıya bırakırdı.
Polisle çatışma, gençlik kitlesinin daha da militanlaşmasına, radikalleşmesine yol açardı.
1960’ların Adalet Partisi iktidarını anımsıyorum.
Zamanın içişleri bakanları ‘iti ite kırdırmak’tan söz ederdi. Devrin başbakanları devletin hoyratlığını onaylardı.
Gençlere yönelik en ufak bir anlayış göstermekten kaçınırken, Türkiye’nin ‘nurlu ufuklar’a açılmasını istemeyen gizli tezgâhlardan dem vururdu devrin Başbakanı...
Evet, ‘gizli tezgâh’lar vardı.
Ama siyasal iktidar, 1960’ların bu ‘gizli tezgâh’larının oyununu bozacak yerde, onların tuzağına düştü.
Ben de o ‘gizli tezgâh’ların içindeydim, 1960’ların sonuna doğru. Şiddetin şiddeti doğurduğu o dönemde, güvenlik güçlerinin gençliğe karşı acımasız güç gösterileri bizi sevindirirdi.
Tuzak derinleşirdi çünkü...
Çok mu zor gençlere anlayışlı davranmak? Hükümet olarak gençleri dinleyecek platformlar oluşturmak çok mu zor?
Başbakan olarak polisin şiddetini onaylamak ve Türkiye’yi büyütmekten söz etmek yerine, gençlere bir sap çiçek atmak o kadar güç mü?
Hiç sanmıyorum.
Gençliğin hayalleri vardır.
Gençlik isyankârdır.
Gençlik başkaldırıyı sever.
Gençlik aykırıdır.
Gençliğin itirazları vardır.
Gençlik gençliktir!
Ve her genç kuşak kendi yanlışını yapar hayatta...
Önemli olan, gençlere karşı büyüklerin o yanlışları sabırla izleyip, gençlere doğru yolları açmalarıdır.
Batı’da yapılan buydu ‘68 kuşağı’na karşı... Biz ise idam sehpaları kurmuştuk.
Sayın Başbakan;
Gençlere karşı yanlış yoldasınız! ‘Eskiler gibi’ tepki göstermeye başladınız gençlere...