“Gittiğin her yerde

bu işkenceden söz et.

Bu cehennemde yasayan kardeşinden

öteki kardeşine ilet!”

Pablo Neruda

***

Sokak protestoları, dünden bugüne insanlığın kullandığı en eski eylem biçimidir. Sokaklar; sosyal hareketlerin, politik yapılanmaların ya da bir grubun kendi amaç ve görüşleri doğrultusunda seslerini duyurmanın etkin alanlarıdır. Yani yerleşik algının tanımlamadığı sosyal problemleri ve alternatif çözüm yaklaşımlarını kamuoyuna aktarmanın alanlarıdır sokaklar.

Sokaklarda ne kadar görünür olunursa; politik - sosyal gelişim ve değişimlerde o kadar etkili olunur.

Sokak eylemlerine devletin yaklaşımı, o devletin demokratik ve politik haklara yaklaşımıdır. Sözgelimi bir basın açıklamasında bir araya gelen öğrencileri onlarca polis abluka altına alıp demokratik politik haklarından men ediyorsa, orada devletin otoriter yüzü ile karşı karşıyayız. Otoriter devletler sorgulayan, alternatif anlayış geliştiren her türlü sosyal hareket ve yapılanmayı kendilerine karşı tehdit olarak görürler. Muhalefetin gelişmemesi için medya üzerinden kitleyi yönlendirirler. Ancak muhalefet, sosyal bir gerçeklik olarak otoriter devletin karşısında her zaman var olmuştur. Devlet baskı ve yasaklamalar gibi zor yöntemlerine başvurarak kısa vadeli kendi iktidarını sağlama alma illüzyonuna girer. Burada iktidarın gücü bir yanılsamadır, çünkü sosyal hareketler bir dönem bastırılabilir. Ancak sosyal sorun var olduğu sürece, başka bir dönem protestolar yine patlak verir. Bu durum devlet ile muhalif kesimler arasında sokak savaşı olarak kendisini gösterir. 

Sokak savaşı, Türkiye’de en bariz şekilde Gezi Parkı eylemlerinde, Kuzey Kürdistan’da ise Kürt ulusunun demokratik hakları için verdikleri sivil itaatsizlik eylemlerinde ve cinsiyetçiliğe karşı kadınların verdikleri mücadelelerde görüldü. Sokak savaşı, emek cephesinde ise Soma Katliamı protestolarında ve metal isçilerinin grev kararlarında okunabilir. Yani sokak protestoları tek yönlü olmayıp iktidarın bastırdığı farklılıkları ve çelişkileri kapsamaktadır. Bu yönleriyle de büyük bir dinamizmi barındırmaktadır.  Bu farklılıkların demokratik haklar temelinde buluşması ve birlikte hareket etmesi otoriter devletin kısa vadeli kazanımlarını tersine çevirebilir.

Sokakta var olmak, bugün oldukça önemlidir. Bunun önemi 7 Haziran seçimleri sonucunda doğrulandı.  O zaman tek başına iktidar olamayan AKP – Erdoğan’ı seçimleri istediği doğrultuda yenildi. Bu yüzden de diktatörlüğe “hayır” demek sadece referandumu onaylamamak olmamalı, aynı zamanda sokaklarda gündem belirleyen aktörlere dönüşmektir. 

İktidar, demokrasi mitingleri ile sokakları işgal etmiş görünse de, dün bu sokaklarda Gezi Parkı mücadelesi vardı. Yine Kürdistan’daki sivil itaatsizlik direnişleri vardı ve halen var. Bu tarihsel ve güncel örnekler üzerinden sokakları geri kazanmak gerek. Ve bu kazanım, farklılıkların bir araya geldiği dinamizm ile ortaya çıkacaktır. Özellikle emek cephesine, sadece ekonomik haklar temelinde değil demokratik haklar temelinde büyük bir rol düşmekte bu süreçte.