Hapishane ve tutsaklar bağlamında sıkça duyduğumuz bir kavramdır volta atmak. Öyle sıradan bir yürüyüş falan değildir, rüzgar gibi esmek demektir. Ne kadar deneyimli ise mahpus, voltada o kadar hızlı ve özgün olur. Elbette, belli genel kuralları vardır volta atmanın: mesela iki kişi beraber aynı yöne volta attığında geri dönüş noktasında yüzleri birbirine gelecek şekilde dönerler ya da iki kişi ters yöne doğru volta atıyorsa, birbirlerinin yolunu kesmezler. Bu gayet anlaşılırdır; çünkü hapishanelerde dar alanlarda, avludan görülen dikdörtgen gökyüzünün altında ve kısıtlı zaman diliminde tutsaklar hareketin ve düşüncenin merkezinde tüm tezatlığına rağmen özgürlüğü yasarlar. Bu özgürlük ise düşünce özgürlüğüdür.
İçeri ile dışarının birbirine benzeştiği bir dönemde, bir volta kaç adımdır sorusuna cevap anlamsız kalıyor. On adımlık bir avlu ile Türkiye’nin herhangi bir semtinde mesela bir Kürt şehrinde yaşamak ve hareket halinde olmak diyelim, ne fark var! Çünkü içeride somut bir şekilde üniformaları, demir kapıları ve duvarları ile görülen devlet; dışarıda da üniformalı ve sivil, tüm zor aygıtları ile daha da fazla hissedilmektedir. İçeride tutsakların mektupları okunup sansürlenirken, dışarıda tüm iletişim kanalları takip edilmekte, hatta bir bireyler bu baskıdan ötürü oto sansür uygulamaktadır. İçeriye kısıtlı sayıda alınan ya da alınamayan kitaplar ve gazeteler söz konusu iken dışarıda tek ağızdan çıkan bir kitle iletişim ağının saldırısı altında olmak! Tüm bunlar içeri ile dışarı arasındaki sınırları ortadan kaldırıyor. Koca bir ülke kocaman bir hapishaneye dönüşmüş durumda.
Sahi, içeride kimler var ve dışarıda kimler kaldı? İçeride milletvekilleri, belediye başkanları, insan hakları savunucuları, yazarlar, akademisyenler, gazeteciler, hümanistler ve çocuklar ölmesin diyeler… Dışarıda ise iktidarda rüşvetçiler, çocuk istismarcıları, insan haklarını gasp edenler, savaş çığırtkanları… Dışarıdakiler kötülüklerine devam ederken, “bir gece ansızın vurabiliriz” diye militarist söylemler ile toplumu birbirine düşmanlaştırırken, içeridekiler özgürlüklerinin gasp edilmesine karşı umudu ve barışı savunuyorlar. Bu umut onların yaptıkları resimlerde, yazdıkları şiirlerde ve öykülerde dile geliyor.
***
“Çıt çıkmasın diyecekler
Renk olmasın diyecekler
Gülerek isyan etmişsin
Gül açmasın diyecekler
Gülelim o zaman
Öksüz kalmasın isyanın
Suçsa suç kardeşim
Gülüşü solmasın insanın
Gün doğmasın diyecekler
Umuda silah çekecekler
Koşarak isyan etmişsin
Suçu sana yükleyecekler
Koşalım o zaman
Yalnız kalmasın isyanın
Suçsa suç kardeşim
Tepesini attırmayın insanın“ (Selahattin Demirtaş)
***
“Müziği, kedileri, arkadaşlarımla olmayı, işimin başında olmayı da çok özledim. Ama ben iyiyim, beni merak etmeyin. Haklı çalışmalarınıza devam edin…” (İdil Eser)